Deyimlerin ilginç hikayeleri
Lisan, duygu, düşünce ve tüm değerlerin yegâne temsilcisi ve ortak hazinesidir. Köklü geçmişimiz ile birlikte zenginleşen Türkçe, birçok deyimi bünyesinde barındırıyor. Peki, o deyimlerin gerçek anlamlarını ve ortaya çıkış hikâyelerini hiç düşündünüz mü? Dilimizden düşmeyen birçok deyimin, hikâyelerini sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 17.09.2019
23:58
Güncelleme Tarihi: 28.01.2020
14:57
"Çarşamba pazarı / Çarşamba pazarına dönmek"
İmparatorluk döneminde dört idari bölüme ayrılmış olan İstanbul'da, haftanın ayrı ayrı günlerinde belirli semtlerde büyük pazarlar kurulurdu.
Çarşamba günleri Fatih Camii avlusunun duvarından Yavuz Selim'e kadar inen ana ve yan sokaklara kurulan büyük pazar, yeri kısmen değiştirilmiş olsa da hâlen kurulur ve tıpkı eskiden olduğu gibi bugün dahi halk arasında meşhur ve rağbet gören bir pazar olma özelliğini sürdürür.
Kalabalığı, kargaşayı ve düzensizliği ifade etmek için kullanılan "Çarşamba pazarı" yahut "Çarşamba pazarına dönmek" deyimi buradan gelir.
''Eski kulağı kesiklerden''
Hacı Bektaşi Veli'nin tarikatına girmek isteyenlere tarikatın şartları açıklanır, gerekli öğütler verilir, tekkenin girişinde derviş adayının kulağına bir delik açılarak küpe takılırmış.
Tarikatın şartlarından biri de hiç evlenmemektir. Sonradan bu kuralı bozanların kulaklarından küpeleri çekilerek alınır ve bu yırtık kulakla dolaşırlarmış. Halk, cezalı dervişlere "kulağı kesikler" diye hitap edermiş.
Osmanlı sultanlarından Yavuz Selim'in kulağındaki küpe, bu tarikatın işaretlerinden biri olarak bilinir. Sultan Selim'in şeyhin eşiğine baş koyup kulağını deldirdiği rivayet edilir.
"Yelkenleri suya indirmek"
Eskiden gemiler, rüzgârlı havalarda yelkenle yürütülürdü ve geleneğe göre bir gemi, yabancı bir ülkenin sınırlarına girdiğinde saygı gereği yelkenlerini indirmek zorundaydı.
Bir gün Fatih Sultan Mehmet, Rumelihisarı'nda gezerken bir Ceneviz gemisi hisara yaklaşır ancak yelkenleri indirilmez. Kaptana yelkenleri indirmesi hatırlatılmasına rağmen geminin yelkenleri indirilmeyince, Fatih'in emriyle gemi topa tutularak batırılır ve böylece bu deyim dilimize geçer.
Deyimin aslı eski İstanbul konaklarının vazgeçilmez bir unsuru olan "dolap"tan gelir. Konakta harem ile selamlık arasında bulunan ve her iki kesim arasında irtibatı sağlayan araca "dolap" denir. Ağaçtan yapılmış silindirik, alt ve üst taraflarından bir mil ile tutturularak çevrilen bu dolaplar vasıtasıyla, bir taraftan öbür tarafa başta yemek kapları olmak üzere eşya gönderilirdi.
Bu dolapları harem tarafında cariyeler, selamlık tarafında ise hizmetçiler kullanırdı. Birbirlerine alaka gösteren ve ev sahiplerinin bundan haberdar olmasını istemeyen konak görevlileri, bu dolap vasıtasıyla haberleşirler, birbirlerine hediye gönderirlerdi.
Konaklarda dolabın bu gibi işlerde de kullanılmasından dolayı, günlük dilde gizli işler yapmak anlamında "dolap çevirmek" deyimi kullanılır olmuştu.
''Musul Çeşmesinden su içmek''
Musul'da Yunus Nebi zamanından kalma bir çeşme varmış. Suyundan içen mahsumlara şifa, zalimlere zehir olurmuş. Ne zaman şehre bir zalim vali gönderilse,halk bir müddet sonra onu götürüp bu çeşmeden su içirirler ve bir kaç günde göçürterek zulmünden kurtulurlarmış.Musul'un zarif kişi zadeleri arasında zalimlere karşı "İçtiğin Yunus Nebi çeşmesi ola!" demek bir darbı mesel olmuş.