Arama

Distopya edebiyatının en iyi 15 kurgusu

Distopik romanlara olan ilgi, her geçen gün artıyor. Peki, bu ilginin sebebi bu korku dolu kurgunun gelecekte yaşanabilecek olma ihtimali olabilir mi?

  • 4
  • 15
Damızlık Kızın Öyküsü - Margaret Atwood (1985)
Damızlık Kızın Öyküsü - Margaret Atwood 1985

"Ancak, bu bir öyküyse, kafamın içinde bile, onu birine anlatıyor olmalıyım. Bir öyküyü sadece kendine anlatamazsın. Her zaman bir başkası vardır."

Distopya olarak nitelendirilen bu eserin içinde başka bir kavram ile karşılaşıyoruz: "Üstopya". Bu kavram, her ütopyanın içinde bir distopya olduğundan yola çıkar. Eserin, aslında rejime karşı bir eleştiri ve arayışı vardır. En temel haklarından biri olan yaşama hakkından bile mahrum bırakılmış, sadece doğurganlık potansiyeli yüksek olanların "damızlık" olarak komutanların evine alındığı ve diğerlerinin de yaşamak için hizmetçi olmak zorunda kaldığı bir grup kadının hikâyesini anlatır. Bu kadınların ise isimleri dahi yoktur. Eserde, Amerika'da askeri teokrasi hâkimdir. Seçme şansları olmayan bu kadınlar, zor şartlar altında hayatlarını sürdürmeye çalışırlar. Atwood, romanında distopyanın güçlü feminist yönünü ele alarak, eseri "feminist distopya" sınıfına sokar ve kadını bir meta olarak ele alır. Ayrıca kitap 2017 yılında diziye uyarlanmıştır.

  • 5
  • 15
Swastika Geceleri - Katharine Burdekin (1937)
Swastika Geceleri - Katharine Burdekin 1937

"O zavallı dişi ahmaklar, erkeklerin onlara dayattığı şeyleri neşeyle ve canı gönülden yaparlarsa, erkeklerin bir şekilde mantıklı davranmaya başlayıp onları sevmeye devam edeceklerini sandılar."

1937'de ilk baskısını yapmasına rağmen sesini pek duyuramamış olan eser, 80'lerden sonra yeniden edebiyat gündemine gelmiş bir distopya eseri oldu. Bu eseri de, Damızlık Kızın Öyküsü gibi feminist bir distopya romanı olarak adlandırabiliriz. Romanda süper güç olarak Nazilerin hegemonyasını görüyoruz. Dünyada sadece Almanlar ve Japonlar var ve bu iki devlet savaşmaz. İktidarda 100 yıl kalan Naziler yalnız faşist bir düzeni değil, aynı anda bir din haline getirdiği Hitler rejimini yaşatır. Hitler ve Almanlar dünya üzerinde kutsaldır. İnsanlar "Kan Soyu"na göre sınıflandırılır. Kadınlar, bu sınıflandırmaya göre hayvanların aşağısında kalır. Çoğu distopya eserinde olduğu gibi Swastika Geceri'nde de ana karakterin uyanış evresini görüyoruz. Eserin bu kadar ses getirmesinin bir diğer sebebi, yaşanabilecek en büyük zulümlerin en şiddetlisinin, kadınlara yapılacağını hiçbir olumlu öge göstermeyerek okuyucu ile paylaşıyor. Tecavüzün suç olmadığı ve "Teslimiyet Yaşı"na gelmiş kadının erkeklerin isteklerine boyun eğmek zorunda kaldığını görüyoruz. Kadınlar, erkek çocuğu doğurmakla yükümlüdür, kız çocuk doğuran kadınlar toplumda dışlanır. Eser, bir hiyerarşi çerçevesinde, kadınların kafeslerde yaşadığı bir dünyayı ele alarak toplumsal bilincin oluşum sürecini bizlere gösterir. Bu karamsar düzende sanat adına bir şey yoktur. Ve her şeyin yakıldığını öğrendiğimiz bu yönüyle hikâye, Ray Bradbury'nin Fahrenheit 451'i aratmaz. Böylece geçmişlerini bilmeyen toplum aidiyetini unutarak, kendisine sunulanı kabul etmek zorundadır. 15 Ocak 2018'de yayınlanan "The Man in the High Castle" adlı dizi bu kurguyu sevenlere örnek olarak sunulabilir.

  • 6
  • 15
Atlas Silkindi - Ayn Rand (1957)
Atlas Silkindi -  Ayn Rand 1957

"Bana neler hissettiğini söyleme. Biliyorum. Ama bak, dayanabileceğin cehennem, aşkının gücü kadardır. Benim asıl dayanamayacağım cehennem, seni kayıtsız görmek olurdu."

Sayfa sayısı ile dikkat çeken bu eser, üç cilt halindedir. Objektivizmin kurucusu olan Ayn Rand, Atlas Silkindi'de, tüm iyi ve yetenekli insanların terk ettiği bir dünyadan bahseder. Bir mühendis tüm dünyanın enerjisini sağlayacak bir motor icat eder. Çalıştığı fabrikanın sahipleri el değiştirir ve yapılan yeni sözleşmede işçilerin ne kadar çalıştığına, pozisyonuna göre değil, ihtiyacına göre para verilmesi söz konusudur. Mühendis fark eder ki insandan sürekli çalışması ve üretilmesi beklenir. Ve insanların iyi nitelikleri yüzünden cezalandırıldığını görür. Motoru durdurmaya karar verir ve olaylar başlar. Her yönüyle kült olmayı hak eden bir eserdir.

  • 7
  • 15
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört - George Orwell (1984)
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört - George Orwell 1984

"Düşünce suçu ölümü gerektirmez, düşünce suçunun kendisi ölümdür."

Eser bizi birçok yeni kavramla karşılıyor. Bunlardan en çarpıcı olanı "yenisöylem"dir. Eserde televizyonlardan her anınızın izlendiği, birçok kelimenin yasaklandığı, kitapların imha edildiği, hükümet aleyhine yapılan bir yanlışta yollanılan, her türlü işkenceye maruz bırakılan 101 numaralı oda vardır. Bu dünyada var olma amacı sadece "Parti" denilen, hükmeden güce ve bu iktidarın başında olan Büyük Birader'e hizmet etmektir. Evren içindeki tüm bilgiler partinin kişilere verdiği kadar sahip olunur. Ve halk da buna inanıp benimsemek zorunda olduğu için değil, bilinçli bir şekilde bilerek inandırılmalıdır. 2 + 2 = 5 dediklerinde bu beştir. Aksini iddia ediyorsanız, Düşünce Polisi bir gün mutlaka çalıp sizi 101 numaralı odaya götürecektir.

TveK'dan satın almak için tıklayın...

  • 8
  • 15
Genesis - Bernard Beckett (1970)
Genesis - Bernard Beckett 1970

"Bireyleri birbirine bağlayan tek şey fikirlerdir. Fikirler değişip yayılır, sahiplerinin fikir değiştirdikleri kadar, fikirler de sahip değiştirir."

"21. yüzyılın Cesur Yeni Dünya'sı...". Kitabın arka kapağında yazan bu alıntı, okuyucuyu kendisine çekiyor. Bir distopya romanı olmasına karşın alışık olduğumuz bir manzara ile karşı karşıya kalıyoruz. ABD Orta 2050'li yıllarda savaşa giriyor, iklim değişimiyle birlikte çevre kirliliği artıyor. Ülkeler, ırklar, insanlar arasında güvensizlik ve iletişimsiz sorunu çıkıyor. Plato isimli varlıklı bir iş adamı felaketi öngörüp, tüm varlık ve parasını başka bir adaya aktarmaya başlıyor. Dünyadaki büyük savaşlar bitene dek sonuna kadar bu adaya yatırım yapıp, kendi kendine yeten bir ülke kurmayı başarıyor, adını da Devlet Republic koyar ve Büyük Deniz Perdesini tamamlayarak devletini kuruyor. Kurulan bu adaya dış dünyadan sadece radyo dalgaları ile iletişim sağlanıyor. Kurulan yeni devlette insanlar dört gruba ayrılıp, yeni doğan çocuklar doğumlarından hemen sonra ailesinden alınıyor ve bir yaşının sonunda yapılan sınavı geçemeyen çocuklar ortadan kaldırılıyor. Savaş ve salgın hastalık tehlikesine karşı, adaya yaklaşan her yabancı yok ediliyor. Ve bir gün son radyo dalgası kesiliyor. Ardından 2025'de bir salgın çıkıyor. Dışarıda ne olup bittiğini bilmeyen halk, artık bir zamanlar onları kurtarmış ve onlara hizmet etmiş olan Devlet'e hizmet etmeye başlıyor. Diğer distopya eserlerinden farklı olarak okuması daha kolay ve akıcı bir dille yazılan eserde, final bölümünde okuyucuyu bir sürpriz bekliyor. Eserde insanlar fikirlerini çarpıştırarak birbirleriyle rekabet ediyor. Devlete başkaldıran adamın hapiste yapay zekâ olan Art ile diyalogları ise kitabın farklı bir yanı. Bu diyaloglar insan olma ve yapay zekânın evrimi şeklinde ilerliyor. Yapay zekâların başkaldırış ile neler yapacağını anlatan 2016 yılında yayınlanan "Westworld" dizisi bu türü seven okuyucuya önerilir.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN