Divan edebiyatında sıkça kullanılan terimler
Hz. Ebubekir'in lakabının 'mağara dostu' anlamına gelen 'yar-ı gar' olduğunu ve bunun divan şiirinde de mecazen kullanıldığını biliyor muydunuz? Kendine has düşünce dünyası bulunan divan edebiyatında, mazmun denilen kalıplaşmış ifadeler kullanılırdı. Hayatın bir aynası olan bu kavramlarla şairler, şiire derin manalar kazandırdı. Divan edebiyatını daha iyi anlamamızı sağlayacak terimleri sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 11.01.2020
09:31
Güncelleme Tarihi: 11.01.2022
16:49
Kaknüs: Oldukça büyük ve efsanevi bir kuştur. Rüzgar estikçe gagasından çeşitli sesler çıkartırdı. Rivayete göre türlü renklerle ve nakışlarla bezeli, bir kuş olan kaknüsün gagasında üç yüz delik vardı. Çıkardığı seslerle etrafına toplanan diğer kuşları avlardı. Bin sene kadar yaşaya bu efsanevi kuş, bu müddetin hitamında birçok çalı çırpı toplayıp üzerine oturur, hayata vedasından ve teessürden dolayı hazin hazin ötmeye başlardı. Hızlıca çırptığı kanatlarından çıkardığı kıvılcımlarda otlar tutuşur ve parlak bir ateşte yanardı. Geriye kalan küllerden ise bir yumurta ortaya çıkardı.
Eski musiki bilginleri, bu kuşun çıkardığı seslerden esinlenerek musiki ilmini icat etti. Bu nedenle de musikar adıyla da anıldı. Bu efsanevi kuşa kuğu da denildiği gibi anka ile de karıştırılır.
Kaknus-ı aşiyan-ı muhabbet değil midir Kendi demiyle aşık-ı muztar kebab olur
Sabit
Kebikeç : Haşarat ve zararlı böceklerin hareketlerini düzenleyen meleğin adıdır. Kitap kurdu ve güveler bu meleğe bağlı olup izinsiz iş yapamazdı. Başka bir rivayete göre ise yine kitap kurtlarını etkileyen tılsımlı bir söz veya duadır. Bu inanışın sonucunda eski kitaplara "Ya Kebikeç" yazılırdı. El yazma eserlerin çoğunun kapağında bu isme rastlanır. Genellikle tuğra biçiminde yazılan Kebikeç bir nevi haşarat ilacı yerine geçerdi. Eskiden kitapları haşerattan korumak oldukça zordu. Bir ara mürekkeplere ilaç karıştırıldı. Kağıdın aherine böceklerin hoşlanmayacağı koku ifraz eden maddeler konuldu.
Emârât-ı Müselmânî'den anda nesne yok ancak Elinde bir müzahref nesne var nâmı kebîkeçtir
Osmanzâde Tâib
Saff-i ni'âl: Ayakkabıların konulduğu yere denirse de divan şiirinde bir meclisin en aşağı bölmesine, kapı eşiğiyle de tabir olunur. Mecliste herkesin mertebesine göre oturacağı yer teşrifata tabi idi. Camilerden son cemaat yerine bu adın verildiği de bilinir.
Saff-i ni'âli mesken-i â li tasavvur et Doğrulma yerlerin yücesine duhân gibi
Yahya Bey
Midad: Yazı mürekkebi ya da yazı yazmaya mahsus siyah ve renkli sulu madde hakkında kullanılan bir tabirdir. Dûde denilen isten yapılır. Mürekkebe iyi akması için, kaynatılmış bir nar kabuğu suyu konur. "Hokkana lika koy, üzerini isle yapılmış mürekkeple doldur, biraz da aşı, zırnık, kafur koy; karıştır."
Eskiden mürekkebi dövmek için, kervanlarda develerin üstüne, yanlarına şişeler ve fıçılar içinde asarlardı. Develer hareket ettikçe mürekkep karışır, kendi kendine dövülürdü. Hamamlarda kapı tokmaklarına da asılır, kapı açılıp kapandıkça mürekkep çalkalanıp incelirdi.
Levh-i mahfûza ne hacet kim ola resm-i midâd Kamu esrâr-ı cihân anda hüveyda anı degül
Necati
Lisân-ı hâl: İnsanın mimik ve hareketlerinden anlaşılan şey. "Hâlin dili, görünüşün anlattığı şey" demek olup eskiden dervişlerin, sufilerin, gerçek aşkla dolmuş erlerin lisanı olarak kabul edilirdi. Bu kimselerin sahip olduklarına inanılan lisân-ı hâlin çok etkili olduğu farz edilir ve kullanılıp anlaşılmasına önem verilirdi.
Gamzen suale başlasa uşşaka her müjen Güya lisân-ı hâl ile bir terceman olur
Nefi