Dünya edebiyatından 10 ünlü yazarın son mektupları📧
Proust'tan, Hugo'ya, Kafka'dan, Stendal'a dünya edebiyatına eserleriyle damga vurmuş şair ve yazarlar, hayatla olan bağları kesintiye uğramadan önce yazmaktan vazgeçmediler. Karmaşık yollarda ilerleyen on şahsiyetin, yaşama dair nihai bir serzenişi olarak görülebileceği ya da sessiz bir veda niyetine de okuyabileceğiniz mektuplarını derledik.
Giriş Tarihi: 17.02.2020
13:15
Güncelleme Tarihi: 17.02.2020
17:04
"Gidişim sana acı verecek, üzgünüm, bana inan ve başka türlü yapamayacağımı anla."
Benim evdeki durumum çekilmezdi ve çekilmez oldu. Öteki nedenlerin yanısıra, şatafatlı koşullar içinde, eskiden olduğu gibi, yaşamayı sürdüremedim ve benim yaşımdaki ihtiyarların göreneğine uyarak, dünyayı terk edip, yaşantımın son günlerini sessizlik ve yalnızlık içinde geçirmek istedim. Bunu anlamanı ve nerede olduğumu öğrenecek olursan gelip beni aramamanı yalvararak rica ediyorum. Senin gelişin sadece ikimizin de durumunu kötüleştirir ama benim kararımı değiştiremez.
Edebiyat dünyasının büyük yazarlarından Tolstoy, eserlerini "mürekkep hokkasının içine vücudundan etler bırakarak" yazıyordu. Yazın hayatının ölümsüz devi olan yazar hakkındaki sırlar ise günümüzde hala gizemini koruyor.
Kökleri 14. yüzyıla kadar giden ve birinci Petro zamanında sivrilmiş toprak zengini soylu bir aileye uzanan Tolsoy, 9 Eylül 1828'de doğdu. Babası bir kont, annesi ise prensesti. Önce annesini, sonra babasını kaybetti. Dokuz yaşından itibaren halasının gözetiminde büyüdü. Tolstoy'un başarılarını halası "Bu çocukta bir deha var. O küçük bir Moliere" diyerek ifade ediyordu. Çocuk yaşında Fransızca ve Almanca öğrendi.
Lev Tolstoy'un Diriliş romanından 20 alıntıyı okumak için tıklayınız...
"Ama altmışıncı yaştan sonra tam anlamıyla yeniden başlamak çok özel bir güç gerektiriyor. Ve benim gücüm yıllar süren vatansız yolculuklardan sonra iyice tükendi."
Özgür iradem ve açık bir bilinçle bu yaşamdan ayrılırken, son bir sorumluluk yerine getirilmeyi bekliyor: Bana ve işimi yapmama huzurlu bir ortam sunan harika ülke Brezilya'ya içten teşekkürlerimi sunmak. Her yeni günle bu ülkeyi daha çok sevmeyi öğrendim, ruhsal anavatanım Avrupa kendi kendini yok ettikten ve ana dilimin dünyası yok olduktan sonra, hiçbir yerde hayatımı bu kadar severek yeniden kuramazdım. Ama altmışıncı yaştan sonra tam anlamıyla yeniden başlamak çok özel bir güç gerektiriyor. Ve benim gücüm yıllar süren vatansız yolculuklardan sonra iyice tükendi. Bu nedenle hayatımı doğru zamanda ve doğru bir şekilde sonlandırmamın iyi olacağına inanıyorum. Ki hayatım boyunca tinsel uğraşım en büyük haz kaynağım ve kişisel özgürlüğüm en yüce değerim oldu. Bütün dostlarımı selamlarım! Hepsine uzun geceden sonra gelen tanın kızılllığını görmek nasip olsun! Ben, her zamanki sabırsızlığımla önden gidiyorum.
"Bütün yalnızlar gibi özgür ve bütün özgürler gibi yalnız…" demiş vakti zamanında Stefan Zweig. Yazdıklarına, ruhunun derinliklerinde mahkum ettiği yalnızlığın her türlü acısını da iliştirmiş.
Avusturyalı yazar, tiyatro, biyografi ve romancı kimliği ile bilinen Stefan Zweig, 28 Kasım 1881 yılında Viyana'da doğdu. Edebiyat ile küçük yaşlarda tanışan Zweig, üst düzey eğitimler aldı. İngilizce, Latince, Yunanca, Fransızca gibi dilleri konuşabilen Zweig, lise çağlarında ise şiir yazmaya başladı. Alman şair Rilke'den etkilendi ve çalışmalarında onu örnek aldı. 18 yaşına geldiğinde, Viyana Üniversitesi Felsefe ve Edebiyat Bilimleri Fakültesi'ne girdi.
Karamsar düşünür üretken edebiyatçı Stefan Zweig'ın Satranç'ından 25 alıntıyı okumak için tıklayınız...
"Sürekli kılımı kıpırdatmadan, ağzımdan tek laf çıkmaksızın mumya gibi durmam lazım."
Azizim Théophile,
Bana gösterdiğiniz ilgiden dolayı canıgönülden teşekkür ederim. Son uğradığınızda evde olmayışım durumumun iyiye gittiği anlamına gelmiyor. Doktorun koyduğu kuralları çiğneyerek gümrük dairesinden eşyalarımı almaya gittim.
Bugün bronşitten ve karaciğerime musallat olan rahatsızlıktan kurtuldum. İyileşme var gibi. Yarın da kalp ve akciğer bölgesindeki esas rahatsızlığa yönelik tedavi başlatılacak. Bu tedavi sayesinde büyük umutlar beslemeye başladım. Ama sürekli kılımı kıpırdatmadan, ağzımdan tek laf çıkmaksızın mumya gibi durmam lazım. En az iki ay bu şekilde yaşayacakmışım. Size bu durumu bildirmeyi, doktorların beni mahkûm ettiği bu tecrit halinde gözümde katbekat değerlenen dostluğunuz karşısında borç sayıyorum.
Eğer tekrar gelirseniz önceden bana günü ve saati haber verin ki uzun zamandır görüşemediğim sizi evimde konuk edip hasret giderebileyim.
Sizi seven dostunuz
Ne okuyabiliyorum ne de yazabiliyorum!