Edebi mektup nedir? Edebi mektup örnekleri
Edebi mektup, edebiyatçıların birbirlerine veya hayatlarındaki diğer insanlara gönderdikleri mektup türüdür. Aynı zamanda tarihi belge niteliği taşıyan edebi mektuplar, edebiyatçıların sanat görüşlerini aktarma noktasında da oldukça işlevsel bir role sahiptir. Peki, hangi ünlü edebiyatçılar birbirlerine mektup göndermiş ve neler yazmıştır? İşte edebiyatçıların özel hayat ve sanat anlayışlarına dair mektuplardaki en çarpıcı ayrıntılar…
Giriş Tarihi: 12.02.2020
09:43
Güncelleme Tarihi: 15.09.2021
17:24
Ahmet Arif’ten Leyla Erbil’e
"Leylacık, Bineceğin trenlerin soluğu tükenmesin. Ayağını attığın yerler deprem görmesin. Denizler uslu, vapurlar yollu olsun. Ferman et rüzgâr beni de alıp oralara atsın. Mutlu ol. Allah beni kahretsin. Gözlerinden öperim. Ellerinden öperim. Öperim kızı öperim. Öperim oğlu öperim."
Ahmet Arif
Yahya Kemal'den Abdülhal Şinasi'ye
"Sevgili Abdülhak Şinasi,
Çalışma haricinde aralıksız okuyorum. Edebiyatın sağlam ve gerçek çeşidi olarak nazarımda tarih kaldı. Şiir edebiyattan sayılmadığı için onu nadir ve müstakil bir cevher olarak bir tarafa bırakıyorum. Dediğim gibi, bir hayli eski tarih okudum. Şimdi, bu yaşımda, daha iyi anlıyorum. Diyebilirim ki, vatanda millî kuruluşumuzu, ilk defa iyi anlatım. Etrafımda İstanbul kütüphaneleri bulunmadığıma yanıyorum. İstanbul'da iken vaktimi boşuna geçirdiğimi, az okumuş olduğumu anlıyorum.
Okumakta olduğu gibi, yazıda da edebiyat heveskârlığından uzağım. Ben şiirdeki birkaç parçamdan memnunum; fakat okunacak şeyleri okumakta geciktiğime pişmanım. Henüz vakit var mı diyeceksiniz? Onu pek zannetmiyorum. Girdiğim yaştan iniş aşağı bakmaya başladım. Bizim nesil ihtiyarladı ve ihtiyarlığının pek farkında değildir, ben farkına vardım.
Varşova'dan ikinci bir mektubumda bahsedeceğim. Bu ilk mektubum bir giriş olsun. Özlem ve sevgiyle ellerinizi sıkarım aziz ve biricik kardeşim efendim."
Yahya Kemal
Cenap Şahabettin’den Samipaşazade Sezai Bey'e
"Muazzam ve Muhterem Üstat,
Lütfen ihda buyurduğunuz «İclâl», hayli zamandır güzelliklere susamış olan ruhumu bütün acı güzelliği ile kandırdı, ölümün fecaati, bu kadar uzun yaşayacak bir lisan ile zannediyorum ki hiç yazılmamıştır. Duyduğunuz hicranı en samimî kam, ateşi ve iltihabı ile göğsünüzden çıkarmış, kâğıt üstüne koymuşsunuz; cümleleri birbirine gizli bir hıçkırık raptediyor, kelimeler göz yaşı ile dolu; sessiz, ketum ve mektum yaşlar... Ve ağlatan nefsinizle bize gösterdiniz ki ölümün siyah şiiri ölümden nihayetsizmiş..."
Cenap Sahabettin
Mehmet Kaplan’dan Ahmet Kabalı’ya
"....
Siyaset iflas ettikten sonra, tekrar o temiz ve ebedî sanat ve fikir dünyasına döndüm. Türk Dili boyunda, 52 sahifelik bir sanat, edebiyat ve fikir dergisi çıkarıyoruz. İdeoloji yapılmayacak. Yarısı garbın en yeni ve değerli şiir ve deneme ve hikâyelerine ayrılacak, idaresi Cahid Okurer ile benim üzerimde olacak. Sermâye, bâyi hepsi hazır. Ayrıca Varlık gibi bir kitap serisi de yapacağız. İlk sayı Kasım'da çıkıyor. Senden şiir ve yazı istiyoruz. Derginin adı İstanbul olacak. Güzelliği, hürriyeti, gerçeği müdafaa edeceğiz. Sola kayan gençliği ortaya çekmek istiyoruz. Hiç bir parti veya zümre ile ilâ kamız olmayacak. Polemik yapmayacağız. Tenkid insaflı ve temiz olacak, öğretmenleri, uyanık talebeleri, yazan ve okuyan gençliği okuyucu yapmak istiyoruz. Senin son yıllardaki yazıların hoşuma gidiyor. Başkaları da beğeniyor. Başka yerleri bırakarak İstanbul'u kendi dergin sayabilirsin.Bize dergilerde değerli bulduğun, solcu olmayan gençlerin isimlerini yaz. Onlardan da şiir, hikâye alacağız. Bizim de bir nesil, bir grub yapmamız lâzım. Yetişecek, öne sürülecek, desteklenecek gençlerin yazıları üzerinde tenkidler yazarsan çok iyi olur."
Mehmet Kaplan
Ahmet Hamdi Tanpınar'dan bir genç kıza mektup
"Mektubunuza vaktinde cevap veremedim. Maalesef kâtibim yok. Halbuki şair, muharrir ve üniversite hocası olarak işim epey fazla. Lise sınıflarını, vaktiyle efsanevî denebilecek uzak bir çağda, yani 1918-1919 yılları arasında, benim gibi Antalya'da okuyan ve beni merak eden bir genci hiçbir şekilde bekletmek istemezdim. Edebiyatı gerçekten seviyor musunuz? Eserlerimle temasınız var mı? Buralarını bilmiyorum. Mektubunuzda beni layıkıyla okuduğunuzu gösteren bir emareye rastlamadım. Yalnız, lise talebesisiniz ve Antalya'dasınız. Yani 1918-1919 yılları arasında aşağı yukarı benim yaşadığım hayatı yaşıyorsunuz. İşte size bunun için yazıyorum. Bulunduğunuz memleketin, belki de orada doğdunuz, hayatımda mühim bir yeri vardır. Sizin sahillerinizde, o denize bakarak, o lodos dalgalarını seyrederek, benim gençliğimde şimdikinden çok az verimli olan meyve bahçelerinde dolaşırken ilk şiirlerimi tasavvur ettim ve edebiyattan başka bir şey yapamayacağımı anladım. Yavaş yavaş bir hülya adamı oldum. Hayatımı herhangi bir antolojide bulabilirsiniz. 1901'de doğdum. Babam kadıydı. Bu yüzden çocukluğum daha ziyade onun Anadolu'da tayin olduğu yerlerde geçti. İstanbul'da iki memuriyet arasında kalıyorduk. Ergani madeninde üç yaşımda iken bir gün kendime rastladım. Çok karlı bir gündü. Ben sıcak ve buğulu bir camdan karla örtülü bayıra bakıyordum. Sonra birdenbire kar tekrar yağmaya başladı. Bir çeşit çok lezzetli bir hayranlık içinde kalmıştım. Bu ânı her karlı günde hatırlar ve yağmasını beklerim."
Ahmet Hamdi Tanpınar