Edebiyatımızda "dedim-dedi" geleneğini yaşatmış ozanlar...
Gelenek, geçmiş ile gelecek arasına kurulan köprüdür. Aşık edebiyatı da bu köprülerden birisidir. Bu köprünün ayaklarından biri olan dedim-dedi geleneği ise halk şiirinde yaygın olarak kullanılan bir biçim olup, karşılıklı söyleşme anlamına gelir. Asırlık edebiyat yolculuğuna baktığımızda halk, sevincinde, üzüntüsünde, düğününde, töreninde gezici aşıkları ve şairleri dinler, onlarla vakitlerini dolu dolu geçirirlerdi. Edebiyatımızda "dedim-dedi" geleneğini yaşatmış ozanları sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 06.05.2020
16:30
Güncelleme Tarihi: 06.05.2020
17:05
Dedim dilber yanakların kızarmış Dedi çiçek taktık gül yarasıdır Dedim tane tane olmuş benlerin Dedi zülfüm değdi tel yarasıdır
Dedim dilber sana yazıldı kanım Dedi niçin dersin benim sultanım Dedim kimler sarmış ince miyanın Dedi kendin sardın kol yarasıdır
Dedim bu Ömer'in aklını aldın Dedi sevdiğine pişman mı oldun Dedim dilber niçin sararıp soldun Dedi hep çektiğim dil yarasıdır
Âşık Ömer, yüzyıllar boyunca yetişmiş bütün saz şairlerimizin hem en ünlüsü hem de en çok şiir bırakmış olanıdır. Konya'nın Hadım ilçesinin Gezleve köyünde 1651 yılında doğduğu rivayet edilir. Kendi kendini yetiştirmiş ve aynı devrin diğer âşıklarına göre daha seçkin bir yer kazanmıştır. Doğal ve coşkun bir dile sahip olan sanatçının, 11'li hece ile yazdığı Şairname adlı eseri âşık edebiyatındaki ilk şairname örneğidir.
Dedim dilber dîdelerin kan olmuş Dedi çok ağladım sel yarasıdır
Dedim beyaz gerdan çâk-i hâkolmuş Dedi zülfüm değdi tel yarasıdır
Dedim peri yanakların kızarmış Dedi çiçek sokdum gül yarasıdır.
Dedim peri niçin sarardın soldun Dedi hep çektiğim dil yarasıdır
Erzurum'un Ilıca ilçesine bağlı Tanbura köyünde doğdu. Doğum tarihi ve ailesi hakkında bilgi yoktur. Ömrünün son yıllarını Tokat'ın Niksar ilçesinde geçiren ve orada vefat eden Emrah'ın ölüm yılı da doğum tarihi gibi tartışmalıdır. Şiirlerinde aşk, ayrılık, gurbet gibi temalar yanında tasavvufî unsurlar da önemli bir yer tutar. Erzurumlu Emrah için Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın öncülüğünde Tokat'ın Niksar ilçesinde yaptırılan türbe 3 Mayıs 1986'da açılmıştır.
Erzurumlu İbrahim Hakkı'dan şiir güldestesi
Dedim dilber bana taze gül gerek Dedi yanağımda ter kalmamıştır. Dedim yaz defterine beni ey melek Dedi defterimde per (yer) kalmamıştır.
Dedim dilber kara kaşın yay gibi Dedi bakma yaşın akar çay gibi Dedim dilber yüzün bedir, ay gibi Dedi gözlerimde fer kalmamıştır.
Dedim Huzûri'ye eyle bir nazar Dedi bir bakışım yüz bin can ezer Dedim ki rakîpler bıyıksız gezer Dedi sözün tutan er kalmamıştır
Yusufelili şairlerin en ünlüsü olan Huzûrî'nin asıl adı Ali Coşkun'dur. 21 Nisan 1886 tarihinde doğdu. Huzuri mahlasını ona babası verdi. Yirmi beş yaşlarında sazı ile gittiği Acara, Ahıska, Ahılkelek, Ardahan ve Kars'ta sazı ve şiirleriyle kahvelerde halka çaldı, söyledi. 1951 yılında akciğer kanserinden vefat etti.
Gedip erzi-halın yara söyledim, İncinmesin mennen canana dedi Zülm eliynen meni yâda veriler Viran qalsın bele zamana dedi
(Gidip arz-ı halini sevgiliye söyledim/ Benle sevgiliye incinmesin dedi Zulümle beni yabancıya veriyorlar/Ayrılık kalsın böyle zamana dedi)
Aşık Elesger 19. yüzyıl Azerbaycan saz üstadlarının en önemli temsilcisi, Azerbaycan aşık edebiyatının klasiklerinden biridir. 1821 yılında Göyçe'de doğdu. 1926 yılında vefat etti. Azerbaycan âşık edebiyatının üstat âşıklarından Aşık Elesger'in "Âşık Elesger ile Sehnabanı Destanı adlı eseri vardır.
Dedim yanağında bir gül dalı var Dedi ahmak mısın işte alıver Dedim dudağında bir şeftali var Dedi kaynamadı kan sana vah vah
Dedim bir ikrarlık dudu dilinden Dedi boşa alıkalma yolundan Dedim mecnun oldum senin elinden Dedi tesella ver sen sana vah vah
Dedim geçenlerde kaş etmedin mi Dedim sırlarımı faş etmedin mi Dedim Ruhsati'yem işitmedin mi Dedi kurban olsun can cana vah vah
Taşlama ve güzellemeleriyle tanınan Ruhsati'nin asıl adı Mehmet'tir. Sivas'ın Deliktaş bucağında 1835 yılında doğmuş ve ömrünün hemen hemen tamamını burada geçirmiştir. Değirmencilik, sıvacılık, duvarcılık gibi işlerde çalışmıştır. Şiirlerinde Ruhsat Baba, Aşık Ruhsat, Ruhsat ve çoğunlukla Ruhsati mahlaslarını kullanmıştır. Ruhsati, saz çalamayan bir aşıktır. Ömrü boyunca birçok aşıkla karşılaşmış ve atışmıştır. Ruhsati, şiirlerinin çoğunu hece vezni ile yazmıştır. Ömer, Dertli, Emrah, Seyrani gibi aşıklara uyarak aruz vezni ile yazdığı da olmuştur.