Arama

Edebiyatımızda Osmanlı sarayının nezih ve nahif gelenekleri

Divan edebiyatı bir kısmı bugün de yaşayan âdet ve geleneklerin yer aldığı zengin bir kültür birikimidir. Çünkü divan şairi, sanatını icra ederken çevresinde olup bitene seyirci kalmaz; güneşten zerreye kadar gördüğü ya da varlığına inandığı her şeyi şiirine konu eder. Bununla beraber Divan edebiyatı dediğimiz Klasik edebiyat, saray çevresinde geliştiği için saraya dair birçok geleneği yakından tanıma fırsatı verir. Edebiyatımızdaki Osmanlı sarayının nezih ve nahif geleneklerini sizler için derledik.

  • 4
  • 20
SARAYIN BAZI BÖLÜMLERİNDE DİLSİZLERİN ÇALIŞTIRILMASI
SARAYIN BAZI BÖLÜMLERİNDE DİLSİZLERİN ÇALIŞTIRILMASI

Edebiyatımızda şair, her dilsizin muhabbet sultanına yakın olamayacağını anlatırken Osmanlı'daki hazine, kiler ve seferli odalarına üçer dilsizin tayin edilmesi geleneğine işaret eder.

  • 5
  • 20
PADİŞAHIN KARŞISINDA EL BAĞLAMA
PADİŞAHIN KARŞISINDA EL BAĞLAMA

Padişaha herkesin yaklaşamayacağı gerçeği, edebiyatımızda şaire "Hâlimi arz eylemek istiyordum ama güzellik şahının tenhasına kimseyi koymazlar." dedirtir. Kendini güneş padişahı karşısında bir zerre olarak gören şair, onun yanında kıyâma bile izin vermediklerinden yakınır.

Padişahın önünde insanların yüzünü yere indirmesini, tahta geçen güzellik şahının önünde yüzünün yerde olması olarak hayaline konu eder. Güzellik ülkesinin padişahı olan sevgili karşısında güzeller el bağlasalar buna şaşırmamak gerektiğini söyleyerek padişahın karşısında el bağlandığını hatırlatır.

  • 6
  • 20
GÜLBANG
GÜLBANG

Oldum bu şeb seg-i der-i yâr ile hem-nişîn
Gerdûna irdi nevbet-i gül-bang-ı iftihâr
"Bu gece sevgilinin kapısının köpeği ile oturdum, (böylece) övünme gülbangının nevbeti gökyüzüne erişti."

Gülbang, yeniçerilerce tertip edilmiş birtakım dualara verilen addır ve alkış tarzında hep birden söylenir. Ulûfe dağıtıldıktan sonra çorba içilir, zerde yenir ve gülbang söylenirdi. Bektaşî ve Mevlevî tarikatlarında da gülbang vardır.

  • 7
  • 20
YAĞMA SOFRASI (HÂN-I YAĞMA)
YAĞMA SOFRASI HÂN-I YAĞMA

Bâd-ı seher evrâk-ı güli kıldı perîşân
Sûr oldı meger sofra-i yagmâya salâdur
"Allah'ın yağma sofrasında hissedar olursan zamanın cimrilerine minnet etme!"

Yağma sofrası, kültürümüzde İslâmiyet öncesinde başlayan ve İslâmî dönemlerde de hem düğün yemeklerinde hem de varlıklı kimselerin verdiği yemeklerde mevcudiyetini sürdüren günümüze de silik olarak kalmış bir gelenektir. Bu gelenekte yemeğe katılanların yemeği yedikten sonra yemekte kullanılan eşyayı da beraberlerinde götürmeleri söz konusudur.

Çok büyük ebatta hazırlanan sofralar ve bunların yağması, ayrıca aşırı yiyecek sunma, bakır, gümüş hatta altın kapların, tepsilerin, yemek takımındaki diğer eşyanın konuklarca alınıp götürülmesi, yağmanın özelliklerindendir. Edebiyatımızda sultan olarak düşünülen sevgilinin yağma sofrasında âşığın ciğer ve gönül parçaları vardır.

  • 8
  • 20
HARAÇ
HARAÇ

Agyârun alsa cân u dilin yâr tan mıdur
Kâfir memâlikinden alur şâhlar harâc

Haraç, Osmanlılarda gayrimüslimlerden alınan vergilerden biridir. Şair, Çin ülkesinin vergi ve haracından bahsederken bu vergiyi hatırlatır. Beyitte, sevgilinin rakibin canını ve gönlünü alması, padişahların kâfir ülkelerinden haraç alışıyla izah edilmiştir.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN