Edebiyatımızda Osmanlı sarayının nezih ve nahif gelenekleri
Divan edebiyatı bir kısmı bugün de yaşayan âdet ve geleneklerin yer aldığı zengin bir kültür birikimidir. Çünkü divan şairi, sanatını icra ederken çevresinde olup bitene seyirci kalmaz; güneşten zerreye kadar gördüğü ya da varlığına inandığı her şeyi şiirine konu eder. Bununla beraber Divan edebiyatı dediğimiz Klasik edebiyat, saray çevresinde geliştiği için saraya dair birçok geleneği yakından tanıma fırsatı verir. Edebiyatımızdaki Osmanlı sarayının nezih ve nahif geleneklerini sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 07.02.2019
14:03
PADİŞAHIN KARŞISINDA EL BAĞLAMA
Padişaha herkesin yaklaşamayacağı gerçeği, edebiyatımızda şaire "Hâlimi arz eylemek istiyordum ama güzellik şahının tenhasına kimseyi koymazlar." dedirtir. Kendini güneş padişahı karşısında bir zerre olarak gören şair, onun yanında kıyâma bile izin vermediklerinden yakınır.
Padişahın önünde insanların yüzünü yere indirmesini, tahta geçen güzellik şahının önünde yüzünün yerde olması olarak hayaline konu eder. Güzellik ülkesinin padişahı olan sevgili karşısında güzeller el bağlasalar buna şaşırmamak gerektiğini söyleyerek padişahın karşısında el bağlandığını hatırlatır.
Oldum bu şeb seg-i der-i yâr ile hem-nişîn Gerdûna irdi nevbet-i gül-bang-ı iftihâr "Bu gece sevgilinin kapısının köpeği ile oturdum, (böylece) övünme gülbangının nevbeti gökyüzüne erişti."
Gülbang, yeniçerilerce tertip edilmiş birtakım dualara verilen addır ve alkış tarzında hep birden söylenir. Ulûfe dağıtıldıktan sonra çorba içilir, zerde yenir ve gülbang söylenirdi. Bektaşî ve Mevlevî tarikatlarında da gülbang vardır.
YAĞMA SOFRASI (HÂN-I YAĞMA)
Bâd-ı seher evrâk-ı güli kıldı perîşân Sûr oldı meger sofra-i yagmâya salâdur "Allah'ın yağma sofrasında hissedar olursan zamanın cimrilerine minnet etme!"
Yağma sofrası, kültürümüzde İslâmiyet öncesinde başlayan ve İslâmî dönemlerde de hem düğün yemeklerinde hem de varlıklı kimselerin verdiği yemeklerde mevcudiyetini sürdüren günümüze de silik olarak kalmış bir gelenektir. Bu gelenekte yemeğe katılanların yemeği yedikten sonra yemekte kullanılan eşyayı da beraberlerinde götürmeleri söz konusudur.
Çok büyük ebatta hazırlanan sofralar ve bunların yağması, ayrıca aşırı yiyecek sunma, bakır, gümüş hatta altın kapların, tepsilerin, yemek takımındaki diğer eşyanın konuklarca alınıp götürülmesi, yağmanın özelliklerindendir. Edebiyatımızda sultan olarak düşünülen sevgilinin yağma sofrasında âşığın ciğer ve gönül parçaları vardır.
Agyârun alsa cân u dilin yâr tan mıdur Kâfir memâlikinden alur şâhlar harâc
Haraç, Osmanlılarda gayrimüslimlerden alınan vergilerden biridir. Şair, Çin ülkesinin vergi ve haracından bahsederken bu vergiyi hatırlatır. Beyitte, sevgilinin rakibin canını ve gönlünü alması, padişahların kâfir ülkelerinden haraç alışıyla izah edilmiştir.
Seher kûyında kûs-ı sîne-i 'âşık dögülmekdür O şâh-ı nev-zuhûrun dâ'im icrâ itdügi kânun
Eskiden nevbet zamanları ve cenge gidildiği vakit kös çalınırdı. Kös padişaha mahsus mehterhânede de çalınır ve at üzerinde götürülürdü.
Edebiyatımızda şair, savaş kösünün dövülmesini isterken padişahın yüce himmetine mazhar olduğunda şöhret kösünü feleğin beyaz filine bağlayacağını söyler. Gam padişahının payitahtının pehlivanı olan şair, her yerde şöhret kösünün çalındığını belirtir. Kös, "kûs-ı rahîl, kûs-ı irtihâl" terkipleriyle göç davulu anlamıyla "ölüm" yerine de kullanılır.
Beyitte seher vakti sevgilinin bulunduğu yerde âşıkların sine köslerinin dövülmesi, yeni padişah olan sevgilinin icra ettiği bir kanun olarak anlatılmıştır.