Edebiyatımızın önemli öğretmen yazarları
Dünyanın bilinen en kadim mesleklerinden biridir öğretmenlik. İlmi talep ettiğimiz bu kişiler, hayatımızın her anında bizi biçimlendirir. İşte edebiyatımızın, yazarlıklarının yanında öğretmenlik de yaparak insanları şekillendiren isimleri...
Giriş Tarihi: 24.11.2019
12:39
Güncelleme Tarihi: 24.11.2019
15:19
Türk edebiyatının mihenk taşı Necip Fazıl Kısakürek, Maarif Vekili Hasan Ali Yücel tarafından atandığı Ankara Devlet Yüksek Konservatuarı'nda öğretim üyeliğini kısa süre sonra bıraktı ve kendisine İstanbul'da bir görev verilmesini istedi. Güzel Sanatlar Akademisi'nin Yüksek Mimari kısmına atanan Necip Fazıl, Robert Kolej'de edebiyat öğretmenliği yaptı. Robert Koleji ile ilgili anılarını Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu kitabında şöyle anlatır:
SU ALAN BİR GEMİDE ÖĞRETMENLİK
"Robert Kolej'de de edebiyat hocası idim. Onların bir takım sınıfları var. Yüksek sınıfmış… Gayet mağrur talebe… Sınıfa girince ne göreyim? Talebeden her birini ayağı omzunda desem caiz… Birden irkildim:
" -İndirin ayaklarınızı! Size bu terbiyeyi kim verdi ?" İsteksiz indirdiler.
" -Türk çocuklarısınız, Türk terbiyesi istiyorum sizden!" Kalakaldılar, ders böyle açıldı. İkinci ders.
"- Niçin Amerikalılar bu mektebi bu kadar yer varken, hisarın yanında yapmıştır? Bir vazife veriyorum size… Zekânızı anlamak için…" dedim.
Gelen vazifeler entipüften şeylerdi. Talebelerden hiçbirinde, Batı kültür emperyalizmasının gizli niyetlerini ayırt etmeye kabiliyet yoktu. Sınıfa dedim ki:
" -Amerikalı bu binayı Fatih Sultan Mehmed'in büyük fethine nazire olarak kendi ruh fethini gerçekleştirmek için bir remz olarak bina etmiştir. Gaye, Türk'ü milli kökünden koparmaktır!
Bu mânaya biraz yaklaşan bir talebe dikkatimi çekti. Hatta bir gün bir baba, o talebenin babası beni yolda durdurdu. Elimi öpmeye kalktı. Çocuğuna verdiğim terbiyeden dolayı… Ama ben ne yapayım ki, yaptığım iyi veya doğru, her tarafından su alan bir gemide potinlerimle denize su boşaltmaya çabalar gibiydim. Potin potin dökmekle su bitirilemez gemiden."
"Ben bütün bir masalı olan adamdım."
Ahmet Hamdi Tanpınar 1923'te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinden mezun olduktan sonra Erzurum Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak atanır. Hatta burada "bir savaştan arta kalan bilge" Tahsin'den ilham alarak "Erzurumlu Tahsin" hikâyesini yazdı. Beş Şehir denemelerinin de ilk adımını burada attı. 1925'te de Konya Edebiyat Lisesi'ne atanır. 1927'de ise beş yıl kalacağı Ankara'ya atanır. Sonra burada Gazi Terbiye Enstitüsü'nde çalıştı. Burada Suut Kemal'le vakit geçiren Tanpınar, öğretmenlikten kalan zamanları 'aydınların tek buluşma yeri' olan İstanbul Pastanesi'nde geçirir. 1932 yılında İstanbul'a gelen yazar önce Kadıköy Lisesi'nde sonrada Güzel Sanatlar Akademisi kadrosuna atanır.
Öğretmenliğe 15 Kasım 139 yılına kadar devam eden Tanpınar o yıl İstanbul Üniversitesi'nde açılan 20. Asır Türk Edebiyatı Kürsüsü 'nün başına getirildi. Anadolu'da yaptığı öğretmenlik dönemine dair bilgilere rastlamak oldukça zor olmasına karşın üniversite yıllarındaki düşüncelerini pek çok anı ve müstakil yazılarda görmek mümkün.
"TANPINAR SADECE DERSLERİNDEN İBARET DEĞİLDİ"
Tanpınar'ın öğrencilerinden aynı zamanda asistanlığını da yapmış olan Turan Alptekin onun hocalığını şu sözlerle dile getirir:
"O zaman Fındıklı'da bulunan Edebiyat Fakültesi ve Güzel Sanatlar Akademisi öğrencileri ve bu branşlardaki seçkin güzelliklerden dolayısıyla Teknik Üniversite ile öbür fakülteden gelen gençler, çoğu ayakta, Tanpınar'ın yumuşak ve kısık sesini dinliyorlardı. Hoca da kürsüde ayakta konuşuyordu. Bu derslerde katı çizgileri yumuşatan birleştirici ve ruhları bir potada eritip sonra yeniden şekillendiren bir konuşmanın sırrını gördüm."
Bir diğer öğrencisi Birol Emil, onu anlayabilmek için derslerde dinlemenin yanında eserlerini de incelemenin gerektiğini söyler: "Ahmet Hamdi Tanpınar, bir buçuk aydan beri hocamdı. Kendim için çok yüklü bulduğum derslerine alışmaya çalışıyor, her yeni ve güzele duyulan o hayranlıkla cümlelerinden konuşmalarından parıltılar koparmak istiyordum. Fakat anlıyordum ki o sadece derslerinden ibaret değildi ."
"Maarif… Maarif! Bizim için başka kurtuluş çaresi yok; eğer yaşamak istersek her şeyden evvel maarife sarılmalıyız. Dünyada maarifle, din de maarifle, ahiretle de maarif… Hepsi, her şey maarifle kaim."
Baytar Mektebi'nden mezun olduktan sonra Orman ve Maadin ve Ziraat Nezareti'nde memur olan Mehmet Âkif, memuriyet hayatını 1913 yıllına kadar memuriyetini devam ettirdi.
İstanbul'da bulunduğu sırada bakanlıktaki görevinin yanı sıra önce Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi'nde kitabet-i resmiye sonra Çiftçilik Makinist Mektebi'nde Türkçe dersleri vermek üzere öğretmen olarak atandı. Darül Fünun'da da edebiyat öğretmenliği yapan Mehmet Akif Ersoy, bir öğretmende; imanlı, edepli, liyakatli, vicdanlı, ahlâklı, Türkçeye sahip çıkan, bilime ve sanata önem veren, ihtiyaç halinde eğitim amacıyla yurtdışında giden, manevi değerlere saygılı, vatan sevgisi taşıyan, temizliğe aşırı dikkat gösteren, dindar özelliklerinin olmasını ister. Şair, İslam dininin temel esaslarını bilen ve bunları hayatına rehber edinen bir öğretmen modeli geliştirdi.