Arama

Edebiyatımızın "öteki" yüzü: Taşra

"Bir taşra çocuğu sıfatıyla özlemeyi bilmiyorsanız denizi, kaybettiniz (benim gibi)." Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar romanında geçen bu cümle, taşraya dair pek çok duygunun kısaca anlatımı gibidir. Taşra algısı, edebiyatımızda dönemlere ve yazarlara göre farklılık göstermiştir. Edebi eserlerde kimi yazarlar ideolojik kaygıyla bozuk olarak gördükleri taşrayı düzeltmeyi kendilerine bir görev edinmişler, kimileri "merkez"in dışında kalan taşralı bireylerin psikolojik durumlarını konu edinmişler, kimi yazarlar ise taşrayı sanatlarının en büyük ilhamı olarak görmüşlerdir. Gelin, geçmişten günümüze her dönemin mevzusu olan taşraya edebiyat üzerinden bakalım…

  • 2
  • 17
NEYE GÖRE TAŞRA NEYE GÖRE MERKEZ?
NEYE GÖRE TAŞRA NEYE GÖRE MERKEZ?

📌 Merkezin dışında kalan her yerin "taşra" olarak nitelendirilmesi konuya dair büyük bir handikabı ortaya çıkarıyor. Bu ötekileştirme ve tek tipleştirme, taşra denildiğinde ufku daraltarak zihinlerimize belli kavramları getiriyor: Yoksulluk, söz gelimi "cehalet", sıkışmışlık ve dünyayı ıskalama… Kısacası taşra kaybetmenin sessiz çığlığı olarak zihinlerimize işleniyor.

Öte yandan günümüz modern dünyasında ise taşra bir nostalji malzemesi ve sığınak "merkezi" haline getirilmiş durumda. Kentin karmaşasından uzak bir yaşam, şehir insanının klişeleşmiş bir hayali olarak neredeyse hepimizin gündeminde. Hangimiz her şeyi bırakıp "taşrada" kendimize yeni bir yaşam kurmayı hayal etmiyoruz ki?

🔎 Taşranın ne olduğunu belirleyen unsurun mekanlar mı yoksa insanlar mı olduğu hususu, tartışmaların odak noktasıdır. Çünkü taşra kavramı beraberinde "taşralı" tanımlamasını da getirir. Kentten taşraya göçen bir bireyin, taşraya karşı duyduğu nostaljik ilginin altında yatan, isteğini gerçekleştirme ihtimalinin düşüklüğü ya da gerçekleştirdiği takdirde taşraya "şehirli" kimliğiyle gidecek olmasıdır. Çünkü taşraya gitse dahi "merkez" yine kendisidir. O halde yaşanılan yerin taşra olduğuna karar verecek olan kimdir? "Neye göre taşra neye göre merkez?" sorusu ise burada karşımıza çıkar. İşte gerçek hayatta ve edebi eserlerde taşrayı anlamak ve adlandırmak ekseriyetle "merkez"in yöneldiği ve müsaade ettiği ölçüde gerçekleşmiştir.

  • 3
  • 17
EDEBİYATTA TAŞRA KAVRAMI
EDEBİYATTA TAŞRA KAVRAMI

📌 Taşra, elbette hayatla şekillenen edebiyatın da konusu oldu. Her ne kadar klasik şiirde belli yönleriyle yer edinse de taşranın edebiyatımızda kendisini göstermesi, 19. yüzyılda romanın girişiyle aynı zamanda gerçekleşti.

Edebiyatçılar, bir zaman sonra tarih boyunca "dışarıda" bırakılan taşraya yönlerini çevirdiler. Gerek Osmanlı döneminde gerekse sonrasında edebiyatın merkezi genel olarak İstanbul'du.

📌 Kendisi gibi ve kendisinden olmayanı "dışarıda" bırakan kent hayatından yönlerini taşraya çeviren edebiyatçılarda ülkenin yaşadığı kırılmalar sonucu birtakım farkındalıklar oluştu. Bütün bu hikayenin içinde taşra nerede duruyordu? Edebiyat yalnızca merkezde yaşayan insanın mı sesi olmalıydı ve yalnızca onların değer yargılarıyla mı şekillenmeliydi?

"Merkez" denilen bölge, ülkelerin kalbi olsa da yalnızca kısıtlı insandan oluşuyordu. Gerçek şuydu ki hayat yalnızca "kent" insanından ve bu insanın sorunlarından ibaret değildi. Edebiyatçılar bu düşüncelerle masa başına oturdular ve belli bir döneme kadar taşraya sahiden "masa başından" baktılar.

  • 4
  • 17
TAŞRA NABİZADE NAZIM'IN KARABİBİK ESERİYLE ROMANLARDAKİ YERİNİ ALDI
TAŞRA NABİZADE NAZIM’IN KARABİBİK ESERİYLE ROMANLARDAKİ YERİNİ ALDI

📌 Romanın edebiyatımıza girdiği tarih olan 19. yüzyıldan itibaren taşra da edebi eserlerde kendisini göstermeye başladı ve hikaye Nabizade Nazım'ın Karabibik romanıyla başladı…

"Karabibik'in olanca aşkı, şu birkaç dakikalıktı. Bir çirkin gülümseme, bir iki bayağı nükte, içinden doğru gelen kısa bir çığlık: İşte ömrünün romanı bu kadarcıktı."

🔎NABİZADE NAZIM KİMDİR?

Nabizade Nazım Tanzimat dönemi yazarlarındandır. Edebiyatımızda ilk gerçekçi köy romanı olarak kabul edilen Karabibik'i kaleme almıştır. Nazım bu eseri gerçekçi olarak tanımlar. Şiir, roman, deneme türlerinde eserler kaleme almıştır. Şiirlerinde ölüm, tabiat, tanrı gibi terimleri işledi. Şiirleri Heves Ettim adındaki şiir kitabında toplanmıştır.

Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız

  • 5
  • 17
TANZİMAT DÖNEMİ'NDE GERÇEKLİK VE MİLLİLİK DUYGULARININ KAYNAĞI: TAŞRA
TANZİMAT DÖNEMİ’NDE GERÇEKLİK VE MİLLİLİK DUYGULARININ KAYNAĞI: TAŞRA

📌Edebiyatımızda taşraya yönelme genel olarak gerçeklik ve millilik düşünceleriyle vuku buldu. Tanzimat edebiyatçıları yerlilik ve millilik düşüncelerini gündeme getirdiklerinde asıl kaynağı taşrada bulabileceklerine inandılar. Ahmet Mithat Efendi'nin Bir Gerçek Hikayesi ile Nabizade Nazım'ın Karabibik romanları bu düşüncelerin bir tezahürüydü. Merkez topraklarda yetişip büyüyen yazarların taşraya yönlerini çevirmesinde mekanın işlevini algılamaktan çok taşranın düşüncelerini temellendirebilecek bir alan olması yatıyordu.

➡Tanzimat'tan itibaren yazarların genel itibariyle taşrada gördükleri yoksulluktu, edebi eserler de bu çerçeve teşekkül ediyordu. Ömer Seyfettin, Yalnız Efe'de Refik Halit Karay ise Memleket Hikayeleri'nde taşranın yoksulluk bağlamında değerlendirilmesi sonraki romanlar için de öncü oldu.

Tanzimat edebiyatının ilk eserleri

  • 6
  • 17
YENİ SİSTEMİN “TAŞRA’YI EĞİTEN” ÖĞRETMEN YAZARLARI
YENİ SİSTEMİN TAŞRA’YI EĞİTEN ÖĞRETMEN YAZARLARI

📌1923'ten sonra yeni kurulan Cumhuriyet sistemi, taşraya olan bakışı da etkiledi. Cumhuriyet dönemi yazarlarına göre taşra şimdiye kadar ihmal edilmişti, eserlere konu edilse de şimdiye kadar tam manasıyla taşranın ruhuna nüfuz edilememişti. Yeni sistemin aydını kendisine yeni bir amaç edinmişti: Taşrayı eğitmek…

Öğretmen rolüne bürünen yazarlar ihmal edilen taşrayı, yeni sistemin getirdiği inkılaplar üzerinden eğitmeye koyuldu. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarına bakıldığında bu dönemlerde yazılan romanlarda taşraya düzen getirmek isteyen idealist öğretmenler karşımıza çıkar.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN