Edebiyatımızın "öteki" yüzü: Taşra
"Bir taşra çocuğu sıfatıyla özlemeyi bilmiyorsanız denizi, kaybettiniz (benim gibi)." Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar romanında geçen bu cümle, taşraya dair pek çok duygunun kısaca anlatımı gibidir. Taşra algısı, edebiyatımızda dönemlere ve yazarlara göre farklılık göstermiştir. Edebi eserlerde kimi yazarlar ideolojik kaygıyla bozuk olarak gördükleri taşrayı düzeltmeyi kendilerine bir görev edinmişler, kimileri "merkez"in dışında kalan taşralı bireylerin psikolojik durumlarını konu edinmişler, kimi yazarlar ise taşrayı sanatlarının en büyük ilhamı olarak görmüşlerdir. Gelin, geçmişten günümüze her dönemin mevzusu olan taşraya edebiyat üzerinden bakalım…
Giriş Tarihi: 06.03.2021
10:43
Güncelleme Tarihi: 22.02.2022
16:38
📌 Taşra, elbette hayatla şekillenen edebiyatın da konusu oldu. Her ne kadar klasik şiirde belli yönleriyle yer edinse de taşranın edebiyatımızda kendisini göstermesi, 19. yüzyılda romanın girişiyle aynı zamanda gerçekleşti.
Edebiyatçılar, bir zaman sonra tarih boyunca "dışarıda" bırakılan taşraya yönlerini çevirdiler. Gerek Osmanlı döneminde gerekse sonrasında edebiyatın merkezi genel olarak İstanbul'du.
📌 Kendisi gibi ve kendisinden olmayanı "dışarıda" bırakan kent hayatından yönlerini taşraya çeviren edebiyatçılarda ülkenin yaşadığı kırılmalar sonucu birtakım farkındalıklar oluştu. Bütün bu hikayenin içinde taşra nerede duruyordu? Edebiyat yalnızca merkezde yaşayan insanın mı sesi olmalıydı ve yalnızca onların değer yargılarıyla mı şekillenmeliydi?
"Merkez" denilen bölge, ülkelerin kalbi olsa da yalnızca kısıtlı insandan oluşuyordu. Gerçek şuydu ki hayat yalnızca "kent" insanından ve bu insanın sorunlarından ibaret değildi. Edebiyatçılar bu düşüncelerle masa başına oturdular ve belli bir döneme kadar taşraya sahiden "masa başından" baktılar.
TAŞRA NABİZADE NAZIM'IN KARABİBİK ESERİYLE ROMANLARDAKİ YERİNİ ALDI
📌 Romanın edebiyatımıza girdiği tarih olan 19. yüzyıldan itibaren taşra da edebi eserlerde kendisini göstermeye başladı ve hikaye Nabizade Nazım'ın Karabibik romanıyla başladı…
"Karabibik'in olanca aşkı, şu birkaç dakikalıktı. Bir çirkin gülümseme, bir iki bayağı nükte, içinden doğru gelen kısa bir çığlık: İşte ömrünün romanı bu kadarcıktı ."
🔎NABİZADE NAZIM KİMDİR?
Nabizade Nazım Tanzimat dönemi yazarlarındandır. Edebiyatımızda ilk gerçekçi köy romanı olarak kabul edilen Karabibik'i kaleme almıştır. Nazım bu eseri gerçekçi olarak tanımlar. Şiir, roman, deneme türlerinde eserler kaleme almıştır. Şiirlerinde ölüm, tabiat, tanrı gibi terimleri işledi. Şiirleri Heves Ettim adındaki şiir kitabında toplanmıştır.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız
TANZİMAT DÖNEMİ'NDE GERÇEKLİK VE MİLLİLİK DUYGULARININ KAYNAĞI: TAŞRA
📌Edebiyatımızda taşraya yönelme genel olarak gerçeklik ve millilik düşünceleriyle vuku buldu. Tanzimat edebiyatçıları yerlilik ve millilik düşüncelerini gündeme getirdiklerinde asıl kaynağı taşrada bulabileceklerine inandılar. Ahmet Mithat Efendi'nin Bir Gerçek Hikayesi ile Nabizade Nazım'ın Karabibik romanları bu düşüncelerin bir tezahürüydü. Merkez topraklarda yetişip büyüyen yazarların taşraya yönlerini çevirmesinde mekanın işlevini algılamaktan çok taşranın düşüncelerini temellendirebilecek bir alan olması yatıyordu.
➡Tanzimat'tan itibaren yazarların genel itibariyle taşrada gördükleri yoksulluktu, edebi eserler de bu çerçeve teşekkül ediyordu. Ömer Seyfettin, Yalnız Efe'de Refik Halit Karay ise Memleket Hikayeleri'nde taşranın yoksulluk bağlamında değerlendirilmesi sonraki romanlar için de öncü oldu.
Tanzimat edebiyatının ilk eserleri
YENİ SİSTEMİN “TAŞRA’YI EĞİTEN” ÖĞRETMEN YAZARLARI
📌1923'ten sonra yeni kurulan Cumhuriyet sistemi, taşraya olan bakışı da etkiledi. Cumhuriyet dönemi yazarlarına göre taşra şimdiye kadar ihmal edilmişti, eserlere konu edilse de şimdiye kadar tam manasıyla taşranın ruhuna nüfuz edilememişti. Yeni sistemin aydını kendisine yeni bir amaç edinmişti: Taşrayı eğitmek…
➡Öğretmen rolüne bürünen yazarlar ihmal edilen taşrayı, yeni sistemin getirdiği inkılaplar üzerinden eğitmeye koyuldu . Cumhuriyet döneminin ilk yıllarına bakıldığında bu dönemlerde yazılan romanlarda taşraya düzen getirmek isteyen idealist öğretmenler karşımıza çıkar.
YEŞİL GECE'DE SÜREKLİ OLUMSUZLANAN "TAŞRA HOCALARI"
📌Reşat Nuri Gültekin'in Yeşil Gece'si buna bir örnektir. Anadolu'ya öğretmenliğe giden Yeşil Gece'nin Ali Şahin hoca isimli kahramanı, söz gelimi halkın yozlaştığı konuları engin yenilikçi öğretmen (!) kimliğiyle düzeltmeye çalışır. Milli edebiyat ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında taşrayı eserlerine taşıyan edebiyatçılar, bahsettiklerinin aksine bölge halkına ve taşra ruhuna asla nüfuz edemezler. Yazarlar, tepeden bakma bir anlayışla halka eğilirken, yaklaşmaktan ziyade aslında fazla araya mesafe koyarlar. Reşat Nuri, romanında taşranın ne denli taassup içinde olduğunu halkın tutunduğu yozlaşmış değerler üzerinden anlatır.
🔎Milli edebiyat dönemlerindeki taşra romanlarındaki en dikkat çekici özellik ise "hoca" tipleridir. Yazarların ortaya koyduğu bu hoca tipleri, genellikle toplumu gericiliğe sürükleyen, toplumun felaketini getiren kişiler olarak lanse edilir. Dini ve kültürel değerleri neredeyse simgeleştirilen "düzenbaz hoca" tipi ile halkın zihninde olumsuz özellikler oluşturacak şekilde vermek, yeni sistemin kendisini meşrulaştırma ve varlığını kabul ettirme eylemlerinden biri olarak karşımıza çıkar. Nitekim bu durum Yeşil Gece'de de karşılığını bulur. Romandaki hoca tipi şöyle tasvir ediliyordu:
"Artık hiçbir ciddi şey okutamayacak kadar bunamıştı; başı, sonu, mantık ve nizamı olmayan sözlerle ders anlatması rüya gibi bir şeydi"
🔎REŞAT NURİ GÜNTEKİN KİMDİR?
Çalıkuşu romanıyla ünlenen bu sebeple romancı olarak tanıdığımız Reşat Nuri Güntekin, edebiyatımızda birçok türde eserler vermiş bir yazardır. Reşat Nuri'nin edebiyat dünyasına tam manasıyla girişi Genç Kalemler'de yayımladığı makale ile gerçekleşti. Bir süre gazetelere edebiyat ve bilhassa tiyatro ile ilgili makaleler yazdı. Görevi sebebiyle yaşamı boyunca Anadolu'yu gezerek önemli gözlemlemelerde bulundu.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız
Edebiyatın hüzünlü yüzü Reşat Nuri Güntekin'den 20 alıntı