Edebiyatta eski kuşak - yeni kuşak kavgası
Edebiyatımızın en heyecanlı ve merak uyandıran yazıları, tartışma metinleridir. Sözcüklerini adeta mermi gibi kullanan yazarlar, girdikleri polemiklerle kalem kavgası olarak adlandırılan bir türün oluşmasını sağladı. Bu tartışmaların en ses getireni Nazım Hikmet'in başlattığı eski kuşak-yeni kuşak kavgasıydı. Abdülhak Hamid'in dâhi-i azam, Mehmet Emin'in ise milli şair olmadığını söylemesi basında büyük yankı uyandırdı. Gelin, bu polemiğin nasıl başladığına yakından bakalım.
Giriş Tarihi: 30.12.2021
18:25
Güncelleme Tarihi: 31.12.2021
09:05
🔸 Nazım Hikmet, Ahmet Haşim'e hitaben Resimli Ay'da Cevap No:2 şiirini yazdı.
İki serseri var: Birinci serseri Köprü alında yatar Sularda yıldızları sayar geceleri
İki serseri var: İkinci serseri
Atlas yakalı sarhoş sofralarında Bağdatlı bir dilencinin Çaldığı sazdı Fransız emperyalizminin
İdare meclisinde ayvazdır…"
🔸 Yusuf Ziya Ortaç da İkdam gazetesinde Nazım Hikmet'i nankörlükle suçladı. Hem Mehmet Emin'in hem de Hamid'in edebiyata çok büyük yenilikler kattığını söyledi:
"Aylık bir mecmuanın son nüshasında Nazım Hikmet Bey, şair Mehmet Emin'e hücum ediyor. Putları kırdığını söyleyen bu hoyrat genç, Mehmet Emin'in temiz alnına vurduğu kızıl battal damgasını geçen ay da Hamid'in yıldızlara dayanana ak saçlı başına vurmuştu!
…
Bu iş, sanatı sevenlerini sanatı kıskananların değil, müzeleri yıkan, şehirleri tarumar eden barbarların işidir. "Putları kırıyoruz!" Bu serlevhanın altında yarın kim bilir kimlerin çelenk bekleyen alnı, o kızıl battal damgasıyla kanayacak? Nankör çocuk… Putları kırıyorum derken pot kırdığının farkında mısın?"
🔸 Yakup Kadri'nin 27 Haziran 1929'da İkdam gazetesiyle yaptığı mülakat tartışmaları daha da sertleşti. Usta kaleminin sözleri zehir zemberekti. Nazım Hikmet ve onun etrafındaki edebiyatçıları komünistlikle, Anadolu Harbi sırasında düşmana karşı çıkmaya korkmakla, yazdığı oyunları ise soytarılıkla itham etti.
"Biliyorsunuz ki, bu taarruz yalnız bana karşı değildir. Bu salyalı dişler, sıra ile büyük Abdülhak Hamid'e, Ahmet Haşim'e ve Falih Rıfkı'ya karşı da aynı gayz ile hırladılar. Yalnız hayâsızlıktan ve kıskançlıktan kuvvet alan bu gibi taarruzlardan, gözümün önüne gelen manzara şudur: Eski İstanbul'un viranelikleri arasından kendi halinde bir adam işine giderken, ansızın bir sürü aç ve uyuz köpeğin hücumuna uğrar. Elindeki bastonunu bu pis deriden ve kırık kemikten mahlûkatın üzerine indirir, indirir. Fakat köpekler, gene saldırışlarına devam ederler; çünkü açlığım ve kuduzluğun verdiği fena bir ateş bunlardaki hayvani hassasiyeti de iptal etmiştir."
🔸Yakup Kadri, sözlerini şöyle tamamladı: "Hiçbir şeyde muvaffak olamayan bir köşede kalmış şair bozuntularının işi gücü o devirde yetişmiş şöhret, ehliyet ve itibar sahibi edip ve şairler aleyhinde ağza alınmaz derecede müstehcen birtakım sözler uydurup bunları vezne sokmaktan ibaretti."
🔸 Nazım Hikmet'in Yakup Kadri'ye cevabı da bir o kadar sertti:
"Behey! Kara Maça Bey Halka ahmak diyen sendin Halkın soyulmuş derisinden Sırtına frak giyen sendin"
🔸 Nazım Hikmet'in Yakup Kadri'ye bu hicvi yazmasının ardından edebiyat kavgasına ünlü hatip Hamdullah Suphi de dâhil oldu. Artık deyim yerindeyse kılıçlar kınından çekildi:
"Vatan ve milliyet dininin diktiği putları kıranlar, bunların yerine hangi putları dikecekler? Bolşevik dininin putlarını! Hâlbuki kırılmak istenen putlar, kaybolmuş bir milletin, kapanmış bir devrin, metrukâtı değildir. O putların etrafında vatan ve millet mefkûresi için daha dün yüz binlerce evladını kurban etmiş, yaşayan bir millet var. Karşımızdakiler kimlerdir?
…Memleketin harp günlerinde topraklarımız işgal altındayken, memleketin bütün delikanlıları harp cephelerine damarlarındaki kanı getirirken, vazife saatinde devlet bütçesinden iğfal ile aldıkları paralarla Bolşevik topraklarına kaçanlar, yani asker ve vatan kaçakları, her kandan ziyade Türk kanına bulaşmış, kızıl lokmayla beslenenler..."