Edebiyatta postmodern teknikler
Modernizmin başarısızlığının ardından "büyük anlatıların enkazı" üzerine yeni bir yaşam ve sanat anlayışı inşa edildi. 1960'larda modernizme eleştiri olarak doğan postmodernizm , sanatsal açıdan en çok edebiyatta, sinemada, mimari ve resimde kendini gösterdi. Türk edebiyatında ise ilk örneğini Oğuz Atay'ın romanlarında gördüğümüz postmodern teknikler diğer yazarlar tarafından da kullanıldı. Okuduğunuz eserlerde hangi teknikler kullanılıyor bilin istedik ve edebiyatta postmodern teknikleri sizin için araştırdık.
Giriş Tarihi: 09.08.2022
13:45
Güncelleme Tarihi: 10.08.2022
13:41
Kolaj:
*Fransızca "collage" kelimesinden gelir.
Teknik olarak Türkçe karşılığı "kesyap" olan kelime post modern romanda bir metnin veya eserin tamamına farklı metinlerden, ortamlardan alınan parçaların yerleştirilmesi anlamında kullanılır.
"... metinlerarası bir yöntem olan kolaj, metin dışı unsurları esere sokmak için kullanılan bir yoldur. Bu şekilde dışarıdan alıntılanan bu unsurlar, yeni bir bağlamda yinelenerek, yeniden yazılarak metinlerarasılığın sınırları zorlanmış olur." (Koçakoğlu, 2012: 106).
Montaj:
Yazarın gerçekliği çok boyutlu ifade etmek için çeşitli alanlardan hazır kalıp ifadeleri alıntı yapıp, eserine monte etmesidir.
Gazete kupürleri, radyo haberleri, reklamlar, farklı edebi metinler vs. roman kompozisyonuna dâhil edilir ve değerlendirilir.
Montaj tekniği postmodern romana parçalanmışlık hissi vermek için kullanılır. Her şeyin darmadağın olduğu bir dünyada düzenden bahsetmek mümkün değildir.
Asaf Halet Çelebi'nin şiirlerinden alıntıla r
İroni:
*Fransızca "ironie" kelimesinden gelir.
1. Gülmece.
2. Söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme.
3. Bir eserin konusunu değiştirerek daha çok ciddi bir eserden gülünç eğlendirici bir eser türetmek, gülünç bir dönüştürme yapmak.
◾ İroni tekniğinin güzel bir örneği de postmodern romana dair ilk izleri taşıyan Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanında geçer:
"Nuri Efendi sık sık, "Ayar, saniyenin peşinde koşmaktır!" derdi... Şimdi anladın mı Nuri Efendinin büyüklüğünü, dehasını?". "-Olur şey değil... Diyordu. Böyle bir adam, aramızda bulunsun... Monşer, bu tam filozof, hem de muhtaç olduğumuz filozof… Zaman, yani çalışma felsefesi... Siz de filozofsunuz Hayri Bey, hem de hakiki bir filozofsunuz! Diyordu. " (Ahmet Hamdi Tanpınar,Saatleri Ayarlama Enstitüsü, s.35-36)
Bilinç akışı:
Bilinç akışı karakterin düşünme eylemini olduğu gibi aktarmaya çalışan bir edebi tekniktir.
Yapıtlarda iç diyalog şeklinde göze çarpar.
Post modernist yaklaşımda kullanılırken asıl amaç kahramanın aklındakileri süzmeden ve değiştirmeden vermektir. Bilinç akışı içinde iç monoloğu da barındırır.
Yatak odasının kapısını itti; uyuyan karısını seyretti ışığı yakmadan. "Hayır, hayır." İpek yorgan hışırdadı, karısı uyanır gibi oldu. "Uyusaydın artık," diye mırıldandı, yorganın içinden. "Biliyorsun..." Biliyordu: kaçamak sona ermeliydi artık. (…) Benimki adale kuvveti." Kollarıyla Selim'i soluksuz bırakıncaya kadar sıkardı: "Sen birden çökeceksin Selim. Çünkü neden? Çünkü için boş senin. Birden, kollarımın arasında için boşalacak: birden, üçüncü boyutunu kaybedip bir düzlem olacaksın ve ben de seni duvarda bir çiviye asacağım."
(Oğuz Atay,Tutunamayanlar, s.28-29)
Suni bir laboratuvar: Yabancı
Flashback:
Yazarın karakterler ve olayın geçmişiyle ilgili bilgi vermek amacıyla kullandığı bu tekniğin Türkçe karşılığı, geriye dönüştür. Tarihi romanlarda da sıklıkla kullanılan bu teknik, post modern metinlerde ani geriye sıçramalar, anlık anımsayışlar şeklinde kendini gösterir.
"Üniversitede ders çalışırken de Selim, arkadaşlarına böyle takılırdı. Kim çıkarmıştı bu sözü? Kenan çıkarmıştı. Yüksek matematikten haziranda geçince, Selim'le bir olup, etüt odasında, çalışmaya çalışan Turgut'un başucundan ayrılmamışlardı. Kenan, Selim'in okulda tanıdığı ilk insandı. Turgut'un onları ilk fark ettiği gün, sıranın üstüne bir şeyler yazıyorlardı. Turgut'un canı sıkılıyordu o gün. Dersten çıkıp gitmek istiyordu. Onlarda bir canlılık, bir kıpırdanma görerek öne doğru eğildi. Yalnız sırtlarını görüyordu. Sonra, bir sırt, yavaşça sola dönerek bir insan biçimine girdi, diliyle parmaklarını ıslattı ve ıslak parmaklarıyla sıranın üzerindeki yazılardan birini sildi. Hiç konuşmuyorlardı. Turgut, merakla sordu: "Affedersiniz, ne yapıyorsunuz orada?" Uzun boylusu başını çevirmeden karşılık verdi: "Sıkılıyoruz." Turgut, bu sözden ümitlenerek yavaşça yanlarına kaydı ve sıranın üzerine yukardan aşağı yazılmış sayılara anlamadan baktı. "Vakit geçirme oyunu oynuyoruz," dedi uzun boylusu. "Ve başarıyoruz da. İyi bir şekilde olmasa da geçiriyoruz vakti. Kenan saat tutuyor, ben de yazma işini yürütüyorum."
(Oğuz Atay,Tutunamayanlar, s.35)