Erdem Bayazıt'ın en sevilen şiirleri
İlk şiiri 1956 senesinde, yerel bir derginin ekinde çıkan Adil Erdem Bayazıt, 1960'larda asıl şöhretini kazanır. Yazdığı üç şiir kitabıyla yakın dönem şiirimizin isimlerinden biri olur. 1962'de yayımlanan "Karanlık Duvarlar" şiiri, onu geniş kitlelere tanıtır ve şair hemen hemen hayatının sonuna dek şiir uğraşısını sürdürür. Daha çok dini ve metafizik içerikli şiirleriyle ön plana çıkmış gibi görünse de şiirlerinde pek çok temayı konu edinen, topluma karşı duyarsız olmayan, benimsediği temalardan ödün vermeyen Erdem Bayazıt'ın en güzel 10 şiirini derledik.
Giriş Tarihi: 16.03.2020
09:22
Güncelleme Tarihi: 24.02.2021
09:41
Ürperir tabiat, üfleyince rüzgârı derin gök soluğu Ulu ses dokununca çarka Düşer ölümün gölgesi eşyaya.
Başlar eşyada hareket kurtulmak için kendinden Daha öteye geçmek için arınmak gibi elbiseden Yakalar ölümsüzlüğün sonsuz ipini Sonra ses olur Zamanın idrak incisi ses döner, döner, döner de Yönelir sebebe Sebeb ey!
Sesi damarla çizer Mutlak sözü damarda kanla çizer Uzar bir göz ağrısının gecesi uçsuz bir nehir gibi Bir bebeğin ilk hecesi düşer ağzından ansızın ve bulur Sonra toprak sıkışır sıkışır taşar da renk olur tarla da Günesin çarpılmış elçisi Van Gogh´la gelir önümüze Portakalla yayılır karanfilde tutuşur karar kılar denizde Renk denizde karar kılan ebedi tarla olur. Renk başkaldırırken helezonlar çizerken ses Som fatih su fetheder tabiatı Döner döner döğünür eritir dağları yobaz kayaları Daha der sığmaz kabına yönelir göğe teslim olur Ve düşerken toprağa çağırır Sebeb ey!
Her sabah bütün bitkiler iştahlı bir çocuktur Emer, emer, emer toprak anayı O sultan hazinesi o hep veren sonsuz cömert anayı Yeşil hayat, kırmızı hareket, sarı sabır emer Ve beyaz iman çizer sesini Tamamlar kavisini
Sebeb ey!
Sezai Karakoç'un sevda yüklü şiiri ve ardındaki sır perdesi
Boğuk bir bakışın oluyor senin Bir girdap derinliğinde kayboluyor gibiyim Yok gibi yaşamak bu kalkıp kurtulmak gibi kalabalıktan Durma bana türkü söyle Anadolu olsun Susuz dudak gibi çatlak olsun Karanfil gibi olsun kara çiçek gibi solgun yüzün Durmadan akıyor kalbim ayaklarına bana karanlık bakma Ağıyorum bir karanlık karayel saçlarına Çekme ülkemden nar yangını gözlerini Beni bu kentten kurtar beni yalnız ko git beni Arıyorum arıyorum o ilk çağ ırmaklarında sedef ellerini
Susmam seni ürkütmesin içimde çağlar var bilmelisin Katı bir yalnızlık bu bilmelisin Kaçmam kendimi bulmam ben senden yoksunum iyi bilmelisin.
Şu yalnızlık çıkmazında önümde niye sen varsın Niye her şey bir anda kayıyor sen kayıyorsun Kalbim niçin bu kadar yabancı sen niye yoksun Bir sam yüklü geceleri içimden atamıyorum Niye bunları bir anda unutamıyorum
Hadi tut elimden gök gibi ölü kadar yalnızım.
Edebiyatçıların kaleme aldığı 25 mektup
KAR ALTINDA HÜZÜN DENEMESİ
Dünyanın en uzun hüznü yağıyor, Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne. Kar yağıyor ve sen gidiyorsun, Ağlar gibi yürüyerek gidiyorsun, Belki bulmaya gidiyorsun kaybettiğimizi O insan ve tabiat çağını.
Dön bana ve dinle! Kuşlar uçuşuyor içimde.
Loş bir keman solosu gibi Kuşların uçuştuğunu içimde, Dön bana ve dinle.
Karanlık denizlerin dibinde, Birtakım incilerin olduğunu Birtakım incilere ve hatıralara Neden bağlı olduğumuzu unutma.
Duy beni ve dinle! Denizler boğuşuyor içimde.
Unutma diyorum ama sen anla, Anlat bizim de yaşamak istediğimizi onlara...
Cahit Zarifoğlu'nun Zengin Hayaller Peşinde kitabından 20 alıntı
Damla damla oluşuyor hayat Ölüm kımıl kımıl Duymak kolay Anlatmak değil
Her an Farkındayım Az az öldüğümün
Bilincindeyim doğan ayın Eriyen karın akan suyun Ve usul usul tükenen zamanın
Tekrarlayıp duruyor saat Vakit te mahluktur Vakit te mahluktur
İşliyor kalbim Eskiyor saçlarım Ve gözlerimin en ince hücreleri
Okuyorum hayatı Toprağın üstünden çok Altındakilerle var olduğunu
Toprak Ölüme aç Ölüme muhtaç Hayat
Ölüm muhakkak Ve ölüm mutlak Tek kapısıdır ölümsüzlüğün
Ölümle tanıştıktan sonra anladım Sadece bir kimlik belgesi olduğunu yaşamanın
Arapçadan Türkçeye geçen 30 kelime
Bir ağaç bir mezartaşını yutuyordu çarşıkapıda "İçimizde kıpırdanırken İstanbul" Bir çocuk mabedlerin susamışlığını satıyordu Sesini hatırlayamadığımız bir su testisinde Güneş sanki günahımızdı üstümüzde.
Sonra bu güvercinler niye varlar Bir anıyı yaşatmak için mi Ölümsüz bir ses mi taşımak için ötelere Avuç içlerinde camilerin.
Tarihin tozlu sayfalarında kalan gizemli kütüphaneler