Faruk Nafiz'in edebiyatçılarla tanışma anıları
Faruk Nafiz Çamlıbel, şiirleriyle gündeme gelmeye başladıktan sonra devrin şöhretli edebiyatçılarını tanımaya çalışmış, onlarla aynı ortamda bulunmaya gayret etmişti. Davetler, konferanslar, edebi etkinlikler ünlü yazarın ediplerle tanışması için büyük fırsatlardı. Bu sebeple "Nasıl Tanıdım?" başlıklı yazı serisi, bir şairin otorite olarak kabul edilen isimler tarafından kabul görme gayretini de yansıtır.
Giriş Tarihi: 26.03.2019
15:21
Güncelleme Tarihi: 26.03.2019
16:15
TÜM TANIŞMALARIN AKSİ YÖNÜ
Tanıştığı ediplerden genellikle övgü dolu sözler duyan Faruk Nafiz'in Celal Sahir'le görüşmesi bu kanaatin aksi bir örneğidir. Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarında bir mecmua idarehanesinde iki şair bir araya gelir. Faruk Nafiz'in Celal Sahir'den ilk duyduğu şu cümleler, moralini bozar: "Okuduğum hazin şiirlere göre, karşımda ak saçlı, aksakallı bir şair bulacağımı sanıyordum."
Faruk Nafiz, Celal Sahir'in bu sözlerle özeleştiri de yaptığını düşünerek teselli bulur. Zira onun "Kitab-ı hayât-ı güzeşte" ile gençlik çağına ilk adımını atarken mazi defterinden üzüntü ile bahsettiğini anımsar. Bunun yanında Celal Sahir'in Edebiyat-ı Cedide'den Fecr-i Âti'ye, Fecr-i Âti'den Millî Edebiyat'a nasıl geçiş yaptığının şaşkınlığını yaşar.
YAHYA KEMAL’İN ACIMASIZ ELEŞTİRİSİ
Faruk Nafiz'in Celal Sahir'e yönelik şaşkınlığı, Yahya Kemal'le ilk defa bir şiir vesilesiyle gazetedeki odasında yapılan görüşmenin yanında basit kalır. İki şair karşı karşıya oturduğunda Yahya Kemal, Türk edebiyatının büyük ediplerini eleştirmeye başlar. Faruk Nafiz, "Bize bütün kitaplarını ezberleten şairler, hikâyeciler, Yahya Kemalin bir hamlesiyle, can evinden yaralanarak düşüyordu." diyerek hayretini gizleyemez. Son bir gayret ile Abdülhak Hamit'in Makber'i hakkındaki görüşlerini sorar ve "Makber'de beğenilecek yirmi yedi mısra var!" cevabını alır.
“CENAB ŞAHABEDDİN’İ NASIL TANIDIM?”
Faruk Nafiz, şair ve yazarlarla nasıl tanıştığını anlattığı 1941'de yayınlanan Yedigün'deki hatıralarına, 1948'te Hürriyet gazetesinde "Cenab Şahabeddin'i Nasıl Tanıdım?" başlıklı yazısını ekler.
Faruk Nafiz'le Cenap Şahabettin'in tanışması, Servet-i Fünun şairinin Kadıköy'de Mühürdar'a giden caddenin sağında yer alan evinde gerçekleşir. Faruk Nafiz'in belirttiği üzere, Diyorlar Ki'nin yayımlandığı tarihlerde gerçekleşen bu tanışma, 1917-1918 yılına tekabül eder. İki şairin o günkü yegâne sohbet mevzusu Tevfik Fikret'tir. Aslında sohbetten de öte Faruk Nafiz'in dinleyici olduğu Cenap Şahabettin'in de sürekli Tevfik Fikret üzerine konuştuğu bir görüşmedir.
Cenap Şahabettin, öncelikle Tevfik Fikret'le Rıza Tevfik'in tesadüfen kendi evinde bir araya gelmelerini anlatır. Cenap Şahabettin'in "Bundan yirmi sene evveldi." sözlerinden anlaşılacağı üzere bu karşılaşma 1897-1898 yıllarındadır. Evinde Rıza Tevfik'i bekleyen Cenap Şahabettin, bir anda karşısında Tevfik Fikret'i görüp telaşa kapılır. Zira iki şair bu dönemde kısa süreli bir dargınlık yaşar. Cenap Şahabettin'e göre bu dargınlığın altında yatan sebep "ilim ve edebiyat münakaşası"dır.
TEVFİK FİKRET VE RIZA TEVFİK MÜNAKAŞASI
Tevfik Fikret, edebiyatı müdafaa ederken Rıza Tevfik, ilmin kıymetini öne sürer. Bu fikir ayrılığının yanı sıra iki şairin dargınlığında, Rıza Tevfik'in lisan ve edebiyat dersleri verdiği Nureddin Ferruh'un heves edip bastırmış olduğu Şafak Sadaları adlı şiir kitabı rol oynar. Bu kitap devrin edipleri tarafından eleştirilir; tabii müdafaa görevi de Ferruh'un hocası Rıza Tevfik'e düşer. Bu süreçte Rıza Tevfik, Tevfik Fikret'le arasındaki dargınlığın fitilini ateşler. Alıntıladığımız cümleler, kabahatini peşinen kabul eden Rıza Tevfik'in münakaşaya nasıl yol açtığının kendi ağzından itirafıdır: