Gelenekten modern şiire Attila İlhan
15 Haziran 1925'te doğan Attila İlhan, modern şiirimizin köşe taşlarından biridir. O, çeşitli şiir anlayışlarının hakim olduğu dönemde, kendi sesiyle var olabilmeyi başarabilen şairlerdendi. "Babam şairdi, divan tarzında şiirler yazardı. Ben de elbet, hem onun şiir tutumunu yadsıyorum hem de kendimi ona kabul ettirmeye çalışıyorum." diyen Attila İlhan, sanatsal hayatının ilk dönemlerinde klasik şiire karşı mesafeli duruşunu sonrasında kaside ve gazel formunda yazdığı şiirlerle tamamen değiştirdi. Peki, Klasik edebiyata karşı mevcut eleştirilerin devam ettiği dönemlerde ünlü şairin divan şiirine bakışı nasıldı? Bu tesirle yazdığı şiir kitapları ve şiirler nelerdi?
Giriş Tarihi: 15.06.2020
09:29
Güncelleme Tarihi: 15.06.2020
11:19
ATTİLA İLHAN GENÇ YAŞINDA EDEBİYAT CAMİASINA İSMİNİ DUYURDU
15 Haziran 1925'te İzmir'in Menemen ilçesinde doğan Attila İlhan, 1946 yılında bir şiir yarışmasında "Cebbaroğlu Mehemmed" isimli şiiriyle ikincilik ödülü alarak genç yaşında ismini duyurmuş, vefatına kadar kendine has üslubuyla on iki adet şiir kitabı yayımlamıştı.
"Kaman civarına bahar gelince, yıkılır ovadan Apdal çadırları, yücesinde pare pare duman tutmuş Düdüldağ'ın yaylasında mekan kurulur. Hoş gelmişsin evvel bahar, nisan ayı içinde donanır dağlar, donanır yeşilinden, alından, İstasyon deresi kabarmıştır Hacıdağ'ın selinden.
Dağlar sıra sıradır, eylim eylim, dağlar uzanır bir uçtan bir uca, dağlar birbirinden yüce, yamaçlarında kireç yakılır, bir ömür boyunca kahrı çekilir, kimse anlamamış sırrını hikmetini, bu bereket nereden gelir, başınızdan duman eksilmesin Gavurdağları, siz hikayet eylediniz bana Bahçe Kazası'nın Kaman Köyü'nden Cebbaroğlu Mehemmed'in hikayesini."
ŞİİRDE KÜLTÜREL BİRİKİMİN ÖNEMİNİ ISRARLA VURGULADI
Bahsedilen şiir ortamında Attila İlhan'ın en çok etkisinde olduğu şair Nazım Hikmet'ti. İlk şiirlerinden itibaren geçmişteki kültürel birikimimize ısrarla vurdu yapan şair, pek çok yazısında ve konuşmasında da bu düşüncelerini dile getirdi. Duvar isimli ilk şiir kitabının ön sözünde gelenekle ilgili düşüncelerini şu şekilde açıkladı:
"Garipçilerin Batı kırması ya da kenar mahalle ağzı şiirine karşı halkçı ve toplumcu şiir, halk yığınlarını sarabilecek geniş soluklu bir koçaklama şiiri tutturmak istiyordum. Böylelikle yeni Türk şiiri yeni koşullara yerleşirken hem yüzyıllardır değişe değişe sürdürüp getirdiği millî sesi korumuş olacak hem de halk şiiri geleneği aydın şairlerin işe karışmasıyla yeni bir kan kazanıp değerlenecekti!… Duvar şiirlerinin hemen hemen yarısı bir köşesinden Köroğlu, Dadaloğlu, Kul Mustafa; bir köşesinden Dertli, Gevheri, Zihni; bir köşesinden de Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Bayrami, Kaygusuz ve benzerlerine yaslanan bir üçgen üzerinde kurulmuşlardır. Bu bizim, Garip'in tatlısu frengi alafrangalığına ve snopça tekerlemeciliğine karşı; milli, yeni ve halka ait ve yerleşik olanı bulabilmek; dakikalık alaya, anlamsız tekerlemeye doğru hızla yozlaşan şiire beşeri ve sosyal derinliğini verebilmek çabamızdı."
İLK DÖNEM ŞİİRLERİNDE DİVAN EDEBİYATINA "ALAYLI" BİR ŞEKİLDE YAKLAŞTI
Şairin ilk şiirlerinde yapmak istediği milli sesi koruyarak oluşturacağı halk şiiri esintisiydi. Edebiyatta pek çok şeyi reddeden Garipçileri "tatlısu frengi"; şiirlerini ise "snopça oluşturulmuş bir tekerleme" olarak görmüştü. Attila İlhan kendisine göre yozlaşan, günden güne basitleşen şiiri, bir parçasıyla geleneksel unsurlarla örülü bir kimlik kazandırmaya çalışıyordu.
Şairin şiirinde dönüm noktası olan Sisler Bulvarı , toplumcu kimliğini içinde taşımakla beraber yalnızlık duygusu, yolculuk, ayrılık, avarelik, aşk ve ölüm gibi temaları ihtiva eder. Bu şiir kitabı daha sonraki yıllarda İkinci Yeni içinde yer alacak Turgut Uyar ve Cemal Süreya gibi birçok şairi de etkiler.
Fakat Sisler Bulvarı 'nda Attila İlhan kendisini Fransız şiirine o denli kaptırmıştır ki kitapta geçen kişi ve yer isimleri okur tarafından yadırganmıştır. Hatta öyle ki şair, sonraki görüşlerinin aksine Tarz-ı Kadim şiirinde klasik şiire alaylı bir şekilde yaklaşır:
"Olmuyor neyleyim olmuyor velinimetim efendim olmuyor yirminci asırda tarz-ı kadim üzre gazeller söylemek Beşiktaş'a yakın hanesi yerle yeksan oldu Nedim'in Baki o enis-i dilden bir Yahya kemal kaldı hal-i hazırda ayıptır efendim iç bade güzel sev demek var ise akl-u şuurun ayıptır bu zamanda yar deyip yar işitmek kıvılcımlar kaymalı insanlarım dedikçe şair kaleminden zaten ömrümüz rüzgarlı sular gibi dalgalı kimseler başlamaz medar-i maişet derdinden kim okur kim dinler siham-i kazayı? yalnız alıp verilir bir selam kalmıştır Nabi Efendi'den"
Şiirin başında "Babam şair Bedri İlhan'a…" diye bir not yer alır. Babasının gazeller yazan bir şair olduğunu dile getiren Attila İlhan, daha sonra bu şiirdeki tutumunun yanlış olduğunu ifade eder. Kendisi bu reddedişi "Babam şairdi, Divan tarzında şiirler yazardı. Ben de elbet, hem onun şiir tutumunu yadsıyorum hem de kendimi ona kabul ettirmeye çalışıyorum." şeklinde açıklar.
BELA ÇİÇEĞİ KİTABIYLA GELENEKSEL KÜLTÜRE DOĞRU BİR GEÇİŞ YAPTI
Ben Sana Mecburum kitabında değişim sinyalleri veren şair, Bela Çiçeği kitabında geleneksel kültüre doğru bir geçiş yapar. 1960'lı yıllardan sonra toplumcu gerçekçilik adına İkinci Yeni'ye karşı çıkan şair, Yasak Sevişmek 'te yer alan şiirlerinde doğrudan doğruya divan şiiri estetiğine yönelir. Bu eser, şekil olarak da divan şiirinin etkisini hissettirdiği bir eserdir. Şairin Doğu ve Batı kültürünü sentez ettiği kitapta, Malraux ile beraber Bâkî ve Şeyh Gâlib'in birer beytine de yer verilir.