Arama

Gurbeti ve hasreti bavulunda taşıyan sürgün edebiyatçılar

"Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde"

Sürgünlük, hasreti, acıyı, özünün ruhundan çekilip koparılmasını, kimi zaman dil yarasını, yürek yarasını, yapayalnız kalmayı ifade eder. Sürgünde edebiyat denince de yine bu sözcükler her defasında kendisini açığa vurur. Türküsü dilden dile söylenir. İnsanın cennetten kovulmasıyla başlar bu türkü. Acılı gönül melodisi, insanın dünyaya anne karnından ayrılmasıyla söylenmeye devam eder. İçine kapanmak da bir tür sürgün sayılabilir. Kişinin kendine verebileceği belki de en büyük cezadır bu.

  • 3
  • 23
OSMANLI’DA SÜRGÜN
OSMANLI’DA SÜRGÜN

Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinde daha çok yeni fetih yapılan yerlere imar, iskan ve güvenlik politikası gereğince Müslim veya gayr-i Müslim halkın yerleştirilmesi olarak başlayan sürgün; zaman içinde ve özellikle 19'uncu yüzyılda bir ceza ve muhalifleri sindirme politikası olarak kullanılan, başvurulan bir devlet politikası haline gelmişti.

Önceki yıllarda sürgün kelimesi yerine, kalebent, ikamete memur-ikamete mecbur, nefy, inhâ, iclâ, teb'id, mütebâidin, nefy ü irsâl, sarf ü tahvîl, menfî gibi kelimeler de kullanılmıştı. Sürgün gidilen yer için ise menfa kelimesi tercih edilirdi. Fakat bu kelimelerin her birinin, sürgüne gönderilen kişi yani menfi açısından ayrı bir anlamı vardır. Bu kelimelerin tam tersi af ve salıverilmelerde ise ıtlak, afv ü ıtlak, sebil veya ıtlâk-ı sebil, sebilin kelimeleri kullanılmıştı. Osmanlı Devleti sürgünleri; muvakkat (süreli), müebbet (süresiz) olarak iki gruba ayırdığı gibi gönüllü ve mecburi olarak da sınıflanmıştı.

Osmanlı ceza hukukunda bulunan cezalardan birinin, sürgün ve kalebentlik cezasıydı. Sürgün olarak cezalandırılmak bir mekândan bir başka mekâna gitmektir. Ama kalebentlik ise biraz daha farklıdır. Çünkü hem bir mekândan başka bir mekâna gidersin hem de kale içinde mahpus olarak kalırısın yani dışarı çıkmak yasaktır. Aralarındaki tek fark hapis cezasıdır. Her iki ceza türüne(sürgün,kalebent) baktığımızda ise toplu işlenen suçlar için verilen cezada sürgünden daha ağır bir ceza olan kalebentliğin tercih edildiğini görmekteyiz. Dolayısıyla kalebentliğin, sürgüne göre daha ağır bir ceza olduğunu anlıyoruz.

  • 4
  • 23
SÜRGÜNE SEBEP OLAN CEZALAR NELERDİ?
SÜRGÜNE SEBEP OLAN CEZALAR NELERDİ?

"Sürgün, kişinin iradesi dışında, ülkesinden, doğduğu coğrafyadan, bağlı bulunduğu topluluktan uzaklaştırılmasıdır. Siyasi sürgün, çoğu zaman aynı zamanda bir davanın kaybedilmesi anlamına geldiğinden, sürgün yaşantısı, sürgün edilmiş, ülkesiz bireyi, bu kayıpla entelektüel baş etme yollarını aramaya yöneltir. Özellikle yazarlar için sürgün durumu, kendi kendini sürgün durumuna dönüşebilir; irade dışı sürgün, yaratıcı etkinlik ve entelektüel üretim için avantaj olarak değerlendirilebilir ve seçilmiş bir varoluş alanına dönüşür."

Osmanlı döneminde kamu düzenine karşı suç işlemek, kalpazanlık, sahte evrak düzenlemek, mezhep değiştirmeye zorlamak, yalancı şahitlik, adam öldürme veya yaralama, fuhuş, ırza tecavüz, iftira, küfür, hırsızlık, veraset anlaşmazlığı, müneccimlik, rüşvet, kaleden suçlu kaçırmak, halka zulüm, tegallüb, tezvir ve teşvik, görevi ihmal, keyfi sebepler, çekememezlik, din, siyaset, idareten, eşkıyalık, asayişi bozmak, emre itaatsizlik, tehdit, küfür, kız kaçırmak, sahtekârlık, rüşvet, edebe aykırı mektup yazmak, şekavet, fetva emirlere karşı gelmek, fal bakmak, vergi ödememek, kaçakçılık, yasak işlerle uğraşmak, miras paylaşımında huzursuzluk çıkarmak, devleti zarara uğratmak gibi suçların karşılığı olarak sürgün veya kalebentlik cezası verilmekteydi. Bu sürgün ve kalebentlik cezasının gerektiren suçlardan en çok işleneni ise kamu düzenine karşı gelmekti.

Osmanlı döneminde bir sürgünün menfilikten kurtulmasının üç yolu vardır bunlar; ya affedilecek, ya sürgün yeri değiştirilecek, ya ölecek veya öldürülecektir. Bir diğer dördüncü yolda birçok sürgünün zaman zaman müracaat ettiği kaçmaktır. Fakat sürgün kişi menfi olarak bulunduğu yerden kaçtığında eğer yakalanırsa, sürgün müddeti iki katına çıkartılmaktadır.

Osmanlı Devleti zamanında en çok sürgün gönderilen menfalar; Adana, Akka, Ankara, Antalya, Ayaş, Ayranoz, Bağdat, Bilecik, Bingazi, Bolu, Bozcaada, Bursa, Çankırı, Çorum, Dazkırı (Afyon), Dimetoka, Diyarbakır, Edirne, Ermenek, Fizan, Halep, İstanköy, İzmir, İznik, Karahisar, Kars, Kıbrıs, Kudüs, Kütahya, Limni, Malta, Manisa, Maraş, Midilli, Mudanya, Rodos, Sakız, Samsun, Seddülbahir, Sinop, Sivas, Sultaniye, Suriye, Tekfurdağı, Tırhala, Tırnova, Tire, Trablusgarp, Trabzon, Yemen, Mısır, Suriye, Paris, Fransa olarak kayıtlara geçmiş.

  • 5
  • 23
NİYAZİ-İ MISRİ (1618-1694)
NİYAZİ-İ MISRİ 1618-1694

"İrişmedi dosta elüm
Rahmana varmadı yolum
Çıkmadı başa menzilüm
Ah gurbeta vah gurbeta"

Saray tarafından Edirne'ye çağrılan Mısri bazı sözlerinin beğenilmemesi üzerine Rodos'a sürgün edilir. Rodos sürgünü 9 ay sürer. Sürgünden sonra Bursa'ya dönen şair, halk ve bilim adamları arasında te'vilinde zorluk çekilen bir takım fikirleri dolayısıyla Limni Adası'na sürgüne gönderilir. Eserlerinden anlaşıldığı kadarıyla oldukça sıkıntılı geçen bu sürgün, yaklaşık 15 yıl sürmüştür. Sürgün sonunda tekrar Bursa'ya dönen Mısri, Sultan II. Ahmed'in Avusturya Seferi'ne müritleriyle birlikte katılmak ister. Bunun üzerine II. Ahmed tarafından bir fermanla durdurulmak istenen Niyazi Mısri fermanı kabul etmez. Bu olayın üzerine sürgünden dönüşünden 16 ay sonra şair 78 yaşında piri faniyken tekrardan Limni Adası'na sürgün edilir. Limni sürgünü Mısri' yi madden ve manen yıpratır ve şair bu adada 1105/1694'te vefat eder.

  • 6
  • 23
KEÇECİZADE İZZET MOLLA (1785-1829)
KEÇECİZADE İZZET MOLLA 1785-1829

"Değildi sözümüz devlete itiraz
Edenlerde varsa bula inkıraz
Dedim onlara ömrünüz çok ola
Hıyanet eden devlete yok ola"

İzzet Molla bacanağı Esad Efendi'nin gayr-i matbu tarihinde;

"Halet'in canını hakk, malını aldı mirî
Kaldı ehl-i hasede hâyeleriyle kîri"

beytini tanzim etmek, devrin sadrazamı Hamdullah Paşa aleyhinde söz söylemek ve devlete karşı olmak iddialarıyla 1832 yılında Keşan'a sürülür.

"Felek benden aldı diğer intikam
Kesildi vatandan selam-ı peyam
Çekip bam-ı gamdan nice hay u huy
Ederdim kabuterliği arzu"

Osmanlı-Rus savaşı öncesinde arkadaşlarıyla birlikte bu savaşa girecek gücün ve moralin yeterli olmadığını, Osmanlı'nın savaşa hazır olamadığını içeren düşüncelerini padişaha bildirmiş. Bununla rağmen savaşa girildiği takdirde, savaşın ağır kayıplar getireceğine yönelik bir "Layiha" hazırlayıp saraya sunmuşlardır. İzzet Molla bu Layiha'nın üzerine 16 Eylül 1828 yılında Sivas'a sürgün edilmiştir. Sonunda Keçecizade haklı çıkmıştır ama sürgündeki hayatın maalesef kazası, telafisi yoktur.

  • 7
  • 23
ALİ SUAVİ (1838-1878)
ALİ SUAVİ 1838-1878

Suavi 1867 yılında çıkan Muhbir gazetesinde yazmaya başlamıştır. Suavi bu yazılarında sosyal sıkıntıların yanı sıra hükümeti eleştiren yazılar yazar. Bu günlerde yazarın Osmanlı Hükümeti'ne muhalefet sesini açıktan yükseltmiş ve bunun sonucunda yurt dışına sürülmüş olan Mustafa Fazıl Paşa'ya yakınlığı görülür. Suavi hükümet aleyhinde yazılarını arttırmış; Muhbir Gazetesi'nin 31.sayısında Belgrad Kalesi'nin Sırbistan'a terk edilmesini çok sert bir dille eleştirmiş ve hükümetten hesap sormuştur. Bunun üzerine Muhbir hükümet tarafından kapatılır; Ali Suavi ise Kastamonu'ya sürgün edilir. Sürgün nedenini ısrarla sorgulayan Suavi "Hasbe'l-İcab" (Durum dolayısıyla) cevabını alır.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN