İskender Pala'nın dilinden deyimlerin hikayeleri
Anlatımı güzelleştirmek, savunulan fikir ve düşünceyi daha etkili kılmak üzere her dilde kalıplaşmış bazı sözler bulunur. Atasözleri, bilmece, tekerlemeler gibi… Bu tür kalıplaşmış sözler arasında, dilin bünyesinde en sık rastlanılanlar ise deyimlerdir. İşte İskender Pala'nın İki Dirhem Bir Çekirdek kitabından derlediğimiz deyimlerin hikâyeleri…
Giriş Tarihi: 17.12.2019
09:29
Güncelleme Tarihi: 18.07.2021
11:36
Mürekkep, bezir isinden hazırlandığı için suda çözülmesi doğaldır. Bu yüzden el yazması eserler asla su ve türevleri ile temas ettirilmez. Ancak, kitap henüz yazılma aşamasındayken mürekkebin bu özelliği hattatların işine yarar, gerek divitlerinin ucunda kalan mürekkep lekelerini gidermek ve temizlemek, gerekse sayfaya küçük bir tirfil yahut imlâ koymak için diviti tekrar mürekkebe bandırarak israf etmek yerine, ucunu dillerine değdirir ve oradaki mürekkebin çözülüp kullanılmasını sağlarlarmış. Bu durumda da dillerinin mürekkep olması, yani mürekkebi yalamış olmaları kaçınılmazdır.
Sonuçta eskiler, bir insanın yaladığı mürekkep miktarınca ilminin ziyadeleştiğini varsayarlar ve okuma yazma bilenlerin pek az olduğu çağlarda azıcık da olsa mürekkep yalamış olmayı, toplum içinde saygı alâmeti olarak alırlarmış.
Aharlı kağıt nedir? Aharlı kağıt nasıl yapılır?
Rahmet okutmak deyimi, aşağı yukarı "Gelen, gideni aratır" atalar sözünün karşılığıdır. Türkçe'de bu deyimin nasıl türetildiğine dair, şöyle bir hikâye mevcuttur:
Hırsızın biri hastalanmış ve *sekerat-ı mevt halinde iken Allah'a şöyle dua edermiş:
— Yüce Allah'ım!.. Dünyada nasibim hırsızlıktan imiş. Ne kazandı isem bu yolla kazandım. Çoluk çocuğumun kursağına helâl lokma girmedi. O kadar insanın ahını aldım, hakkını yedim. Bu kadar günah ile Senin yüce huzuruna nasıl çıkayım! Arkamdan beni hayırla anacak kimse de yok. Bilâkis herkes beni lanetle anacak. Affet Allah'ım!...
*Sekerât-ı mevt, insanın son nefeste ölümüne delâlet eden ölüm baygınlığı demektir.
Hırsızın delikanlı oğlu, bu hâle bakıp babasına demiş ki:
— Baba, sen hiç merak etme. Ben seni her gün rahmetle andırırım, için rahat olsun.
Hırsız ölmüş. Evin geçim yükü oğlana geçmiş. Delikanlı babasının mesleğini sürdürmeye kararlı. Başlamış hırsızlığa. Ancak babasının aksine, girdiği her evi âdeta kuruturmuş. İğneden ipliğe ne var ne yoksa alır, ev sahibine çıplak odalar bırakırmış. Öyle bir zaman gelmiş ki, evleri soyulanlar, eski hırsızı, yani delikanlının babasını arar olmuşlar.
Diyorlarmış ki:
— Babası da hırsızdı ama Allah rahmet eylesin ihtiyacı kadar çalardı. Bunun gibi açgözlü ve arsız değildi.
Bir hırsıza da rahmet ancak bu kadar okunur!
Sır, gizli şey demektir. Tasavvuf çevrelerinde ve özellikle Mevlevîlikte, bu kelimenin sırlamak şeklinde fiil yapılmış hâli sıkça kullanılır. Sırlamak, "kapamak, örtmek, ses ve hava akımına müsaade etmeyecek derecede bir yere gizlemek" anlamına gelir. Nitekim Mevleviler, kapıyı yahut penceri kapa yerine, "sırla, şirret" derler. Sırlamak ve sırlanmak ise gömülmek, ölünün gömülmesi anlamında kullanılır. Falanca kişiyi sırladık, filân zat sırroldu, gibi.
Kelimenin bu kullanılışı, ölen bir kişi sorulduğunda ise, "Sırra kadem bastı!" şeklinde cevaba dönüşür. Kadem basmak, adım atmak, gitmek, demeye gelir. Deyimin dilimizde yaşıyor olması çoktandır ortalıkta görünmeyen yahut birilerinden kaçarak kendisini gizleyen kişiler hakkında kullanılmasından dolayıdır.
İlk Çağ inançlarına göre, insanlar öldükleri vakit birtakım eşyalarıyla birlikte gömülürlerdi. Öte dünyada kullanmak üzere mezarlara birlikte götürdükleri bu eşyalar genellikle kıymetli maden ve taşlardan mamul kap kaçak ile takılardan oluşurdu. Türk beyleri de İslam'dan önceki zamanlarda korugan dedikleri mezarlarına altın, gümüş ve mücevherleriyle birlikte gömülürler, sonra da üzerine toprak yığdırtarak höyük yapılmasını vasiyet ederlerdi. Eski medeniyetlerin beşiği olan Orta Doğu ve Anadolu'da, pek çok ünlü hükümdarlara ait bu tür mezar ve höyükler hâlâ bulunmaktadır.
Ölenin yakınları ve cenaze merasimine katılanların birer küfe toprak getirip mezarın üstüne atmaları, gelenek halini aldı. Mezarın üzerinde toprak ne kadar bol olursa, düşmanlar ve art niyetliler tarafından açılması ve hazinenin yağmalanması, o kadar engellenmiş olurdu. Bugün dilimizde yaşayan "toprağı bol olmak" deyimi ise ölen kişi hakkında bir iyi dilek ifade eder.
İskender Pala, İki Dirhem Bir Çekirdek, Kapı Yayınları - Sözlük Dizisi Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayın.