İstanbul divan şiirinde nasıl yer edindi?
İstanbul, her dönemde edebiyatın vazgeçilmez ilham kaynağı olmuş, yazarlar ve şairler İstanbul'un ihtişamını eserlerinde büyük bir titizlikle işlemişlerdir. Osmanlı tarihinde İstanbul'un başkent oluşu ile divan şiirinde İstanbul dönemi başlamış ve şairler yüzyıllarca, İstanbul'u doğal güzellikleriyle birlikte eserlerine konu edinmişlerdir. Peki, İstanbul divan şiirinde nasıl yer edinmiştir?
Giriş Tarihi: 20.05.2020
16:05
Güncelleme Tarihi: 24.03.2022
14:53
Osmanlı yönetim sistemi içinde önemli görevler üstlenen Baki, Divan edebiyatımızın en büyük şairlerinden biri addedilir. İstanbul kadısı (1584), Anadolu kazaskeri (1585), Rumeli kazaskeri (1591) oldu. divan edebiyatımızın en büyük şairlerinden biri olarak kabul edilen Baki, tasavvuf felsefesi etkisinde kalmadı, dini konularda şiir yazmadı. Şairin gücü, din dışı kaside ve gazellerinde görülür. Şiirlerinde, sözcük oyunları, mazmun ve hayal yoğunluğunun yanı sıra sağlam bir dil yapısı ve etkileyici ahenk görülür.
Bâki, bir gazelinde, "Dil-rübâlarla aceb kesereti var her yolun Geçemez hûblarından gönül İstanbûlun" derken, Hoca Sa'deddin Efendi, İstanbul'un benzersiz güzelliğini, "Aceb yer var mı Istanbûla benzer Ki yeksan ola anda h'ak ile zer" beyti ile yüceltir.
Necati Bey'den "inciler saçan" en güzel beyitler
Genç yaşta padişahlık tahtına geçen I. Ahmed, Osmanlı hanedanının sanatla olan münasebetinin bir neticesi olarak şiire yönelmiş ve Ahmed Han ve Bahti mahlaslarıyla şiirler yazmıştır. Sultan I. Ahmed, III. Mehmed'İn yerine 1603'te tahta çıktı. Ölene kadar Osmanlı İmparatorluğu'nun tek hakimi oldu. Şiirlerinde Ahmed Han ve Bahti mahlaslarını kullandı.
Bahtî mahlasını kullanan I. Ahmed bir gazelinde kenti önceki payitaht Edirne ile karşılaştırır:
"Edirnê şehri gîbî gerçi şehr-'ı bedel olmaz Yinê ammâ bu dünyâda Sitanbûlâ bedel olmaz."
Asıl adı Seyyid Osman olan Sürurî, 1752 Adana doğumlu. Yirmili yaşlarında şiir yazmaya başlayan ve seçtiğimiz üçüncü şiirin şairi Şeyhülislam Yahyâ Efendi tarafından kabiliyetli görülüp İstanbul'a gitmesi teşvik edilen Sürurî, yazdığı ilk şiirlerde Hüznî mahlasını kullanmıştır. Daha sonraları ise, Tâhirül Mevlevî'den nakle göre, onda kabiliyet gören Yahyâ Efendi tarafından kendisine Sürurî mahlası verilmiştir. III. Selim döneminde Anadolu kazaskerliği yapan şair 1814 yılında vefat etmiştir .