Kitapları vefatından sonra çıkan şair: Yahya Kemal Beyatlı kimdir? 🖋
Yaşamı boyunca sadece dergi ve gazetelerde yazı hayatını sürdüren ve kitapları vefatından sonra yayınlanan Yahya Kemal Beyatlı, Türk kültür ve edebiyatında İstanbul'un manasını ilk kavrayan yazardır. Esasen o, bir süreden beri yenileşme ve sadeleşme yolunda olan Türkçe ile bir şiir dili kurmak istiyordu. Bu dil milletimizin duygularını ifadeye ulaşacak halis bir dil olacaktı. Yahya Kemal Beyatlı'nın doğum yıl dönümünde hakkında merak edilenleri derledik.
Giriş Tarihi: 01.12.2019
21:59
Güncelleme Tarihi: 02.12.2019
09:40
1903'te Paris'e giden Beyatlı, çeşitli eğitimler alarak, Fransızca bilgisini geliştirdi. 1904'te siyasal bilgiler yüksek okuluna girdikten sonra "Jön Türkler" olarak da tabir edilen Genç Osmanlılarla ilişki kuran Beyatlı, Ahmet Rıza, Abdullah Cevdet, Samipaşazade Sezai, Prens Sahabettin gibi dönemin ünlü kişileriyle tanıştı.
Şefik Hüsnü ve Abdülhak Şinasi Hisar'la arkadaşlık kuran Beyatlı, 1912'de İstanbul'a döndü.
YAHYA KEMAL'İN ŞİİRE OLAN İLGİSİ NASIL BAŞLADI?
Yahya Kemal, yetişmesinde Üsküp'ün ve Yeni Mekteb'in ve Mekteb-i Edeb'in, bilhassa annesinin rolü olduğunu hâtıralarında belirtir. Edebiyata ve özellikle şiire karşı ilgisinin de Üsküp İdâdîsi'nde başladığını söyler. Bu yıllarda Recâizâde Ekrem'i, Abdülhak Hâmid'i, Muallim Nâci'yi ve Ziyâ Paşa'yı okuduğu gibi eski divanları da elinden düşürmediğini, hatta Esrar mahlasıyla şiirler yazdığını anlatır.
"Hâtıra" adlı ilk şiiri de yine bu yıllarda İstanbul'da çıkan Terakkî gazetesinde yayımlanmıştır. İdâdî tahsili için geldiği İstanbul'dan Paris'e gidinceye kadar boş geçirdiği bir buçuk yıl içinde Servet-i Fünûn'un genç şairlerini ve Cenab Şahabeddin'i tanımıştır.
TÜRKÇE İLE BİR ŞİİR DİLİ KURMAK İSTEDİ
Yahya Kemal'in gerek sanat ve edebiyat gerekse tarih görüşlerinin teşekkülünde Paris'te geçirdiği dokuz yılın büyük rolü olmuştur. Bir taraftan o yıllarda şöhretleri devam eden Fransız romantiklerini okuyor, bir taraftan da realist romancıların eserlerini takip ediyor, sembolist ve parnasyen şairleri tanıyordu . Şiirine bir kültür temeli bulmak için Fransızlar'ın yaptıklarını araştırıyor, onların millî tarih görüşlerinin edebiyatlarına nasıl kaynak teşkil ettiğine dikkat ediyordu. Devrin meşhur tarihçileri Albert Sorel ile Camille Jullian'ın yazılarını ve derslerini takip ediyor, evlerindeki sohbetlere katılıyordu. Çeşitli istikametlerde genişleyen kültürü ona edebiyatta da tarih anlayışında da yeni ufuklar açtı. O güne kadar beğenip taklit ettiği Servet-i Fünûn şiirinden giderek uzaklaştı.
Esasen bir süreden beri yenileşme ve sadeleşme yolunda olan Türkçe ile bir şiir dili kurmak istiyordu. Bu dil milletimizin duygularını ifadeye ulaşacak halis bir dil olacaktı. Fransızlar klasik metinlerden hareket edip yeni Fransız şiirine ulaşmışlardı. Öyleyse biz de divan şiirini günümüzde ihya etmenin, ondan pürüzsüz, saf mısralar elde etmenin yollarını aramalıydık.
"Türkçe ağzımda annemin ak sütü gibidir."
Eski çağların ruh iklimini yeni zamanlara taşıyan 'Eski Şiirin Rüzgârıyle' de yer alan şiirler, tıpkı 'Kendi Gök Kubbemiz'de olduğu gibi, mükemmele ulaşmayı amaçlayan dile ve musikiya dayanır. Sesin ve sözün dize için anlamını yeniden kuran Yahya Kemal; anların, anıların kişisel ve toplumsal tarih içindeki yerini de yeniden anlamlandırmış ve şiirine taşıdı. Onun dizelerinde büyük bir kültür ve uygarlığın kokusu, rengi, ritmi hissedilir. Eski Şiirin Rüzgârıyle'de yer alan ve neoklasik biçemin en değerli örneklerinden sayılan şiirler öncü ve eşsiz niteliklerinin yanı sıra şiir tarihimize, büyük şairlerin hatırasına ve mirasına da bir selamdır.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayın...