Kültür sofrasına dönüşen 5 edebiyatçı mekanı
Kimi kitap okur kimi tavla ve satrançla meşgul olur kimi de nevgüfte gazeller getirirdi. Çaylar eşliğinde derinleşen nice konular, müdavimleri olan edebiyatçılarla daha da renkli hale gelirdi. On altıncı yüzyıldan itibaren Osmanlı'da yapılanmaya başlayan kahvehaneler, yorgunlukların atıldığı, muhabbetlerin döndürüldüğü mekanlar haline geldi. Sizler için kültür sofrasına dönüşen edebiyatçıların uğrak mekanlarından 5 tanesini derledik.
Giriş Tarihi: 08.08.2019
12:35
Güncelleme Tarihi: 05.02.2022
16:53
Batılı bir eğilim, kültür ve sohbet anlayışını sembolize eden Markiz, Lebon, Baylan gibi pastanelerde toplananlardan farklı olarak Küllük, Çınaraltı gibi mekânlara devam etmiş insanlar, buraların kapanması ile sığınabilecekleri yerler aradı. Geleneksel değerlerle kültürel, siyasal ve edebi anlayışları yakın kesimin toplandığı Marmara Kıraathanesi , bir süre sonra geleneğin takipçilerinin, yürürlükteki siyasi düzenin ya dışında veya ona muhalif insanların toplanma merkezi haline geldi.
Marmara Kıraathanesi'nin müdavimlerine Marmaratör lakabı verildi. Bu lakabın ortaya çıkışının iki farklı rivayeti vardır. Birinci rivayete göre Ahmed Nuri Yüksel, burayla ile ilgili anılarında, Marmara'daki sohbetlerin gediklilerinden olan Mehmet Çavuşoğlu ve Necip Kunt'a Marmaratör lakabını kendisinin taktığını yazar. Bu lakap o kadar tutar ki sonradan kıraathanenin bütün müdavimlerinin adı Marmaratör olur.
Üstün İnanç ise bu terimin ortaya çıkışını biraz daha farklı anlatır. Türkiye'de o zamanlar iki meclis vardır: Senato ve Millet Meclisi. Eski savcılardan biri Senatör Mehmet Feyyat kendini tanıtırken, böbürlenerek "ben senatörüm" demiş, Marmara'nın gediklilerinden Reşat Şen de senatöre şu şekilde cevap vermiştir: "Ben de Marmaratörüm!" Bu söz böylece meşhur olmuştur. Mahfil müdavimlerine Marmaratör isminin verilmesi, aslında mekanla ve mekanın müdavimleriyle kurulan samimi ilişkiyle de alakalıdır.
"Sanmayın avare bülbüller gibi güllükteyiz / Biz yanık bir kor gibi akşam sabah Küllük'teyiz"
20. yüzyılın başlarından 1950'li yıllara kadar varlığını sürdürmüş olan Küllük Kahvesi , onlarca edebiyat, sanat, fikir ve düşünce insanının yetişmesinde çok büyük rolü olan edebiyat mahfillerinden biridir. Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal, Asaf Halet Çelebi, Sait Faik Abasıyanık ise bu 'akademi'nin müdavimlerindendir.
Küllük Kahvesi, Bayezid Cami'nin Beyazıt'a bakan kapalı kapısı önüne yerleştirilmiş, üstü mermer masalarla, bahçeyi ortasından ikiye bölen dar yolun öbür yanındaki, sahibi Mahir Sönmez olan ünlü Emin Efendi lokantasının mutfak bölümüne bitişik, önü tümüyle cam, tek katlı, limonluk benzeri bir yapıdan oluşurdu. Bayezid Cami'nin güneye bakan ağaçlıklı, kuytu, serin bir kısmında yer alan Emin Efendi Lokantası ve Küllük Kahvesi bütün sanatçı, edebiyatçı ve bilgin kimselerin önce yemek yedikleri sonra da çay, kahve içip birbirleriyle konuşup tartıştıkları bir edebî mahfil hâline dönüştü.
İstanbul'un tarihi 10 lokantası hakkında bilgi edinmek için tıklayın.