Arama

Mehmet Akif Ersoy Şiirleri: Anlamlı, En Güzel Mehmet Akif Ersoy Sözleri

Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy, yazdığı şiirler, yazılar ve verdiği vaazlar ile ümmet birliğini hedefleyen müstesna bir isimdi. Milli mücadele sırasında vaaz kürsüsünden yaptığı vaazlarla; sözleri, şiirleri ve yazıları ile kuşaklara etki etti. Sizler için Mehmet Akif Ersoy şiirleri, sözleri, kitapları ve en güzel dizelerini bir araya getirdik.

  • 12
  • 42

Hüsran

Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı,

İslam'i uyandırmak için haykıracaktım.

Gür hisli, gür imanlı beyinler, coşar ancak,

Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım!

Haykır! Kime, lakin? Hani sahipleri yurdun?

Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım;

Feryadımı artık boğarak, na'şını, tuttum,

Bin parça ettim şi'irime gömdüm de bıraktım.

Seller gibi vadiyi eninim saracakken,

Hiç çağlamadan, gizli inen yas gibi aktım.

Yoktur elemimden su sağır kubbede bir iz;

İnler 'Safahat'ımdaki hüsran bile sessiz!

  • 13
  • 42

Hasta

- Bence Doktor, onu siz soyarak dinleyiniz;

Hastalık çünkü değil öyle ehemmiyetsiz.

Sade bir nezle-i sadriyyemi illet? Nerede?

Çocuğun hali fenalaştı son günlerde,

Ameliyata çıkarken sınıf on gün evvel,

Bu da gelmez mi? Dedim 'Kim dedi, oğlum sana gel?

Nöbet üstünde adam kaçmalı yorgunluktan;

Hadi yavrum, hadi söz dinle de bir parça uzan.'

O zamandan beridir za'fi terakki ediyor;

Görünen: bir daha kalkınması artık pek zor;

Uyku yokmuş; gece hep öksürüyormuş; ateşin

Oluyormuş biraz dindiği

- Ben zaten işin,

Bir ay evvel biliyordum ne vahim olduğunu

Bana ihtara ne hacet, a beyim. Simdi bunu?

Maamafih yeniden bakalım dikkatle:

Hükmü kat' i verelim, etmeye gelmez acele.

- Çağırın hastayı gelsin.

- Kapının perdesini,

Açarak girdi o esnada düzeltip fesini,

Bir uzun boylu çocuk.. Lakin o bir levha idi..!

Öyle bir levha-i rikkat ki unutmam ebedi,

Rengi uçmuş yüzünün, gözleri çökmüş içeri.

Elmacıklar iki baştan çıkıvermiş ileri.

O şakaklar göçerek cepheyi yandan sıkmış;

Fırlamış alnı, damarlarla beraber çıkmış,

Bet-beniz kül gibi olmuş uçarak nur-i şebâb;

O yanaklar iki solgun güle dönmüş, bitâb!

O dudaklar morarıp kavlamış artık derisi;

Uzamış saç gibi kirpiklerinin her birisi!

Kafa yük gibi kesilip boynuna, çökmüş bağrı;

İki değnek gibi yükselmiş omuzlar yukarı.

- Otur oğlum seni dikkatlice bir dinleyelim

Soyun evvelce, fakat

- Siz soyunuz yok halim!

Soydu bîçâreyi üç-beş kişi birden, o zaman

Aldı bir heykeli uryân-i sefalet meydan

Yok bu kemik külçesinin dinlenecek bir ciheti:

' Bakmasak hastayı nevmid ederiz belki ' diye;

Çocuğun göğsüne yaklaştım biraz dinlemeye:

Öksür Oğlum Nefes al Oldu, giyin;

Bakayım nabzına... A’ la... Sana yavrum, kodein

Yazayım, öksürüyorsun, O, keser, pek iyidir

Arsenik hapları al, söylerim eczacı verir.

Hadi git, kendine iyi bak

- Nasıl ettin doktor?

- Edecek yok, çocuk artık yola girmiş, gidiyor!

Sol taraftan rienin zirvesi tekmil çürümüş;

Hastalık seyr-i tabiisini almış yürümüş.

Devri salisteki asarı o mel'un marazin Var tamamıyle, değil hiçbir eksik arazin.

Bütün a'raz, sehikiyle, zefiriyle

- Yeter!

Hastanın çehresi meydan da! İnsanda meğer

Olmasın his denilen şey.. O değil, lakin biz

Bunu ' Tebdil-i hava ' derde nasıl göndeririz?

Surda üç-beş günü var.. Gönderelim Yolda ölür .

' Git! ' demek, hem, düşünürsek ne büyük bir zuldür!

Hadi göndermeyelim.. Var mı fakat imkanı?

Kime dert anlatırız? Bulsan a derdi anlayanı!

- Sözünüz doğru, Müdür bey; ne yapıp yapmalı; tek

Bu çocuk gitmelidir. Çünkü eminim, pek pek,

Daha bir hafta yasar, sonra sirayet de olur;

Böyle bir hastayı gönderse de mektep ma'zur.

- Bir mübaşşir çağırın.

- Buyrun efendim.

- Bana bak:

Hastanın gitmesi herhalde muvafık olacak.

' Sana tebdil-i hava tavsiye etmiş doktor.

Gezmiş olsan açılırsın..' diye bir fikrini sor.

' İstemem! ' de o fakat dinleme, iknaa çalış;

Kim bilir, belki de biçare çocuk anlamamış?

- Şimdi tebdil-i hava var mı benim istediğim?

Bırakın halime artık beni, rahat öleyim!

Üç buçuk yıl bana katlandı bu mektep, üç gün

Daha katlansa kıyamet mi kopar? Hem ne içün

Beni yıllarca barındırmış olan bir yerden.

' Öleceksin! ' diye koğmak? Bu koğulmaktır. Ben,

Kimsesiz bir çocuğum nerde gider yer bulurum?

Etmeyin sokaklarda perişan olurum!

Anam ölmüş babamın bilmiyorum hiç yüzünü;

Sanki atideki mevhum refahım giderek,

Onu çalkandığı hüsranlar, içinden çekecek!

Kardeşim kurduğun amali devirmekte ölüm;

Beni göm hurfe-i nisyana, ben artık öldüm!

Hangi bir derdim için ağlıyayım, bilmiyorum.

Döktüğüm yaşları çok görmeyiniz; mağdurum!

O kadar sa'y-i beliğin bu sefalet mi sonu?

Biri evvelce eğer söylemiş olsaydı bunu,

Çalışıp ömrümü çılgınca heba etmezdim,

Ben bu müstakbele mazimi feda etmezdim!

Merhamet bilmeyen insanlara bak, Yarabbi,

Koğuyorlar beni bir sail-i avere gibi!

- Seni bir kerre koğan yok, bu sözün pek haksız.

' İstemem yollamayın ' dersen eğer, kal, yalnız..

Hastasın..

- Hem Verem'im! Söyle, ne var saklayacak!

- Yok canim, öyle değil

- Öyle ya herkes ahmak,

Bırakırlar mi, eğer gitmemiş olsam acaba?

Doğrudur gitmeliyim.. Koşturunuz bir araba.

Son sınıftan iki vicdanlı refikin koluna

Dayanıp çıktı o biçare, sefalet yoluna.

Atarak arkaya bir lemba-i lebriz-i elem, Onu teb'id edecek paytona yaklaştı ' Verem'!

Tuttu bindirdi çocuklar sararak her yerini,

Öptüler girye-i matem dökerek gözlerini;

- Çekiver doğruca istasyona .

- Yok, yok, beni ta,

Götür İstanbul'a bir yerde bırak ki; guraba,

- Kimsenin onlara aldırmadığı bir sırada -

Uzanıp ölmeye bir şilte bulurlar orada!

  • 14
  • 42

Eser

Bir insan öldü mü ondan kalacak eseri,

Bir eşek göçtü mü ondan da nihayet semeri.

  • 15
  • 42

Tek Hakikat

Tek hakikat var, evet, bellediğim dünyadan,

Elli, altmış sene gezdimse de, şaşkın şaşkın:

Hepimiz kendimizin, bağrı yanık, aşıkıyız;

Sade, i'lanı çekilmez bu acaib aşkın!

  • 16
  • 42

Necid Çöllerinde

Yâ Nebi...

Şu halime bak

Nasıl ki bağrı yanar gün kızınca sahranın,

Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın.

Hârimi Pâkine can atmak istedim durdum,

Gerildi karşıma yıllarca ailem yurdum.

Tahammül et dediler, hangi bir zamana kadar,

Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var.

Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak,

Önümde durmadı artık ne hanuman ne ocak.

Yıkıldı hepsi, ben aştım diyar-ı Sudan’ı,

Üç ay tihame deyip çiğnedim beyebanı.

Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada,

Yetişmeseydin eğer Ya Muhammed imdada.

Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin,

Akarsular gibi çağlardı her tarafta sesin.

İradem olduğu gündür senin iradene râm,

Bir an olsun yollarda durmak bana oldu haram.

Bütün hayakil-i hilkat ile hasbihal ettim,

Leyâle derdimi döktüm, cibali söylettim.

Yanıp tutuşmadan yummadım gözümü,

Nücuma sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü?

Azab-ı Hecrine katlandım elli üç senedir,

Sonunda anlıma çarpan bu zalim örtü nedir?

Üç beş sineyi hicran içinde inleterek,

Çıkan yüreklere husran mı, merhamet mi gerek.

Demir nikabını kaldır mezarı pâkinden,

Bu hasta ruhumu artık, ayırma hakinden.

nedir o meşale, nurun mu ya Resulallah

Sükûn içinde bir an geçti, sonra kısa bir âh....

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN