Mehmet Akif, polis tarafından nasıl takip edildi?
Yeni düzen olan Cumhuriyet rejimi ile birlikte kurucu kadronun içerisinde bazı isimlerin bulunmayacağı açıktı. Mehmet Akif de bu kafileden biriydi ve zamanı gelince o da Türkiye'den ayrılacaktı.1935 ortalarında Fransız hakimiyetindeki Antakya'ya giden Akif, orada da peşine bir polis takıldığını ve bu polisin Ankara'dan aldığı emir doğrultusunda yalan yanlış bilgiler topladığını bilmiyordu. Akif'in, ihtilal hukukuna göre sürekli izlendiği, hakkında rapor tutulduğu, aslı astarı olmayan bilgilerle rencide edildiği anlaşılıyordu. İşte Mehmet Akif'in polis tarafından takip edildiğine dair o belgeler...
Giriş Tarihi: 15.06.2019
09:51
Güncelleme Tarihi: 15.06.2019
10:35
Şapka ve Türkçe ezan hakkında birçok kimselerin soruları karşısında Akif'in şu cevabı verdiği belirtiliyor: "Şapka giymek doğrudan doğruya Avrupalıya benzemek maksadıyla yapıldığı gibi tamamen küfürdür. Türkçe ezan ise mekruhtur. Namaz caiz değildir. Latin hurufatı ise Kur'an-ı Kerim'i tağyir eylediği cihetle şer'an mekruhtur."
"Antakya'da pek mühim bir tesir husule getirmiş, adeta Türkiye idare-i hazırası aleyhine zehirler saçmıştır." diye bir notun bulunduğu 6 Eylül 1935 tarihli ve 5 numaralı raporda Akif hakkında şunlar yazılıdır:
"Şair olması, dinî malumatı bulunması, Türkiye Darülfünununda hocalık ve Ankara Büyük Millet Meclisinde mebusluk yapması ve İstiklal Marşı'nın nazımı sıfatını taşıması itibariyle her söylediği söz fevkalade bir dikkat ve tesir husule getirdiği…"
Aynı raporda Mehmet Akif'in Atatürk aleyhinde konuştuğu belirtilerek Rauf Orbay Türkiye'ye dönmüş olsa bile bir mevki talep edemez. Çünkü Gazi Paşa, Rauf Bey'i çekemez. Topal Osman Vakası'nda, Sivas Kongresi'nde Gazi Paşa'yı Rauf Bey kurtarmıştır. Dolayısıyla iyilik yapacak yerde Rauf Bey'i mahva çalıştığı"nı söylediği rivayet edilmektedir.
Bu raporları yazan devlet görevlilerini, Kahire Büyükelçiliği, Şam ve Halep Başkonsolosluk raporları yalanlamaktadır. 29 Temmuz 1936 tarihli ve Kahire Büyükelçiliği Kâtibi Kâzım Hoştek imzalı Emniyet İşleri Müdürlüğüne gönderilen bir raporda, "Şair Akif'in hal ve vaziyetini daima göz önünde bulundurdukları, Akif'in ailesiyle birlikte gayet münzevi yaşadıkları, Mısır Darülfünununda ders verdiğini ancak eline geçen para ile son derece zaruret ve müzayaka içinde yaşadığı" ifade edilerek şöyle denilmektedir:
"Rejimimiz aleyhinde ve bilhassa Hilafet lehinde propaganda yaptığı, en ince tahkikatıma göre, burada vaki olmamıştır. Kahire'de Yüzellilik ve muhaliflerle muhabbeti tespit edilememiştir. Eğer rejimimize karşı en ufak bir hal ve hareketi görülmüş olsaydı çok evvelden yüce makamlarına arz edeceğim bedihidir."
Kudüs Başkonsolosu'nun Emniyet İşleri Müdürlüğü'ne hitaben yazdığı diğer bir yazıda ise, "Uzun zamandan beri Mısır'da ikamet etmiş olan şair Mehmet Akif'in yurdumuz aleyhinde çalışanlarla temas ve muhaberesi hakkında konsolosluğumuzda bilgi yoktur." denilmiş ve şöyle devam edilmiştir:
"Burada Cumhuriyet'in lehtarı fakat laikliğin aleyhtarı, çok mutaassıp bir şahsiyet olarak tanınmaktadır. Geçen yıl, tedavi ve tebdili hava için Mısır'dan Lübnan'a giderken Kudüs'e de uğramış bir iki gün kalıp burada, Konsolosluğumuzu da ziyaret etmiştir. Bu adam (M. Akif) hakkındaki kanaatim, yurdumuz ve rejimimiz için tehlikeli bir unsur olmadığı yolundadır."
Halep Başkonsolosu İdris Sabih Gezmen'in 19 Ağustos 1936 tarihli cevabî yazısındaki bir cümle ise bir o kadar şaşırtıcıdır: "... Şair Mehmet Akif'in Refik Halit ve diğer bazı muhaliflerle görüşmekle beraber konuşmalarında her zaman Türkiye ve Atatürk lehinde sözler söylemiş ve ancak bazı teferruat üzerinde münakaşalarda bulunmuş olduğu" yapılan incelemeler sonunda öğrenilmiştir.
Atatürk ve rejim aleyhinde konuşmayacağı, üstelik Fransız bayrağı altındaki Türk topraklarında kendi ülkesini karalamayacak kadar vatansever olan Akif hakkında yazılan bu raporların birbiriyle çelişkili olması dikkat çekicidir. Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve ekibinin Akif'in Türkiye'ye gelmek üzere olduğu bir zamanda bir iç operasyon yaparak bu girişimi engellemek istediği anlaşılıyor. Dışarıda Tevfik Rüştü Aras'ın, içeride Şükrü Kaya'nın kurduğu müesses nizam sayesinde Atatürk'ün bunlardan haberi olmadığı da görülmektedir.