Mehmet Akif ve gençlik yıllarına dair bilinmeyen anıları
Hasan Basri Çantay tarafından yazılan Akifname, Mehmet Akif Ersoy'un ölümünü müteakip günlerde basılmak üzere hazırlanmıştı. Ancak bazı sebeplerden dolayı basılamadı… Akifname, içerisinde barındırdığı hikayeleriyle Mehmet Akif'in bambaşka yönlerini ortaya döktü. Mehmet Akif'in veterinerlikten edebiyata geçişi, hayatının tasavvuf anlamındaki aşamaları, en sevdiği şairler, spor hayatında da herkesten üstün geldiği o günler… Sizler için bambaşka bir Mehmet Akif'i inceledik…
Giriş Tarihi: 23.07.2019
10:20
Güncelleme Tarihi: 23.07.2019
10:30
Mehmet Akif’in veterinerlik günleri
Akif'in yâr-ı canı Sabri Sözen Bey'in anlattığına göre:
"Akif'i 1307 senesinde Mülkiyye Baytar mektebinde tanıdım. Bu mektebin ilk çıkanlarındandır... Her sene sınıfını birinci olarak geçerdi. Daha mektepte iken güzel yazı yazar ve oldukça güzel şiirler söylerdi. Ben Baytar mektebinin üçüncü senesine geçtiğim vakit Akif mektebini birincilikle ikmal ederek, şahadetname almış (1893) ve birdenbire Ziraat Nezaretinin beşinci şubesine memur olmuştu. Ben hasbel'îcab Baytar mektebini üçüncü senesinde, 1309 senesi kânun-ı sânîsinde terk ederek, altı ay kadar bekledikten sonra Yüksek Muallim mektebinin Fen şubesine girdim. Gerek bu müddet ve gerek mektebin tahsil müddeti olan iki sene zarfında Akif'le berber Lonlu Fransız (Kamil) den Fransızca öğrendiğimiz için ekseri geceler birleşirdik."
(Türk baytarlar dergisi birliği) mecmuasının 1 Mart 1937 tarihli nüshasından:
Akif'in şiirleri arasında:
O, öldükten sonra bir muharrir bir gazetede çıkan yazısında onun baytarlık gibi en namüsait bir meslekten nasıl yetiştiğini işaret etmişti. Bize göre bu kadar açık bir hayrete hiçte lüzum yoktur. Ve bu hayreti ancak bilgisizlikle ifade edebiliriz. Her meslekten şair yetişsin de baytar mesleğinden niçin yetişmesin? Kaldı ki Âkif yüksek Baytar mektebinde fizik, kimya, fizyoloji, anatomi ve hayvanat gibi her birine uzun bir ömür kâfi gelmeyen müspet ilimleri heyecanla takip etmemiş olsaydı ruhu yükselmez, kafası inkişaf etmezdi. Âkif irfanının temelini baytar mektebinde kurmuştur. Onun tetkik ve tefahhus kabiliyeti o mektepte açılmıştır.
Safahatında şöyle bir muhaveresi vardır :
— Keşki baytarlık edeydim.
— Gene et mümkünse.
— Yapamam.
— Belki yapardın be...
— Unuttum be köse.
"Keşki zihninde kalaymış, ne kadar lazımmış. Beni dinler misin evlat? Gene kabilse çalış; Çünkü bir tecrübe etsen senin aklın da yatar, Bize insan hekiminden daha lazım baytar."
Türk baytarlığının kıymetini pek güzel gösteren bu satırlar Türkiye'de en yüksek bir servet kaynağı olan hayvancılığa verilmesi lâzım gelen ehemmiyeti de göstermesi itibariyle ayrıca nazarı dikkati çekmektedir.
Türk baytarlığı laboratuvarlarda, enstitülerde mikroplar âlemindeki yüksek ve mütevazı mesaisiyle, bulaşık insan ve hayvanların müşterek hastalıklar ile yaptığı mücadelelerle, mezbahalardaki çalışmalar ile yalnız servet ve iktisat hayatımızda değil, ayni zamanda insanların sağlıklarını korumak yolunda cidden müspet değerlerle yükselmektedir. Diğer taraftan Türk köylüsünün hayatına karışan, onun her türlü ızdıraplarını yakından ve sık sık gören, ona ayni zamanda büyük inkılâbımızın nurlarını götüren ve Cumhuriyetin feyizlerini anlatan varlıklar arasında Türk baytarını yeri de çok mühimdir.
Türk baytarı senenin dokuz ayını köylerde geçirir. Köylüyü en çok tanıyan, hayatını onun uğruna fedadan çekinmeyen Türk baytarıdır. Bu itibarla ve esasen yüksek tahsil gören, müspet ilimleri umumî olarak ta takip eden Türk baytarları arasında Akif gibi kudretli, millî duyguları duymak, şiirlerle duyurmak yönlerinden cidden eşsiz bir şahsiyetin çıkması pek tabii ve daima mümkündür. Eğer Akif baytarlığın tahmil ettiği vazifeleri görmek için Türk köylerinde dolaşmasaydı, Türkün yüksek cevherini, asil özünü yerinde ve içinde tetkik etmeseydi ne bir İstiklâl marşı yazabilir, ne de (Çanakkale) şiirini doğurabilirdi.