Mehmet Akif'in Darülfünun'da verdiği ilk ders
Mehmet Akif'in öğrencileri arasında Reşat Nuri Güntekin, Falih Rıfkı Atay gibi pek çok önemli ismin yer aldığını biliyor muydunuz? Eserleri ve şahsiyetiyle herkesin sevgisini kazanan Mehmet Akif Ersoy, hayatının çeşitli dönemlerinde muallimlik yaptı. Halkalı Baytar Mektebi'nde başlayan hocalığı hayatının son on iki yılını geçirdiği Kahire'ye kadar devam etti. En uzun muallimliği ise Darülfünun'da oldu. Peki, Mehmet Akif, Darülfünun'da hangi dersi veriyordu? İlk dersinde neler yaşadı? Derslerinde neler anlatıyordu?
Giriş Tarihi: 05.04.2020
09:14
Güncelleme Tarihi: 27.12.2022
12:12
Ders zili çaldı, müderrislerin isimlerini bildiğimiz halde şahsen hiçbirini tanımıyorduk. Henüz program da asılmamıştı. Alaycı bir arkadaş:
"Herhalde Dolmabahçe Sarayı'ndan başkatib-i hazret-i şehriyari Halid Ziya Beyefendi, sabah sabah teşrif edecek, bize hoş geldiniz diyecek değil ya..." dedi, gülüştük.
Tam bu sırada basit bir kıyafet içerisinde dolgun bünyeli, sakallı bir zat tekellüfsüz bir eda ile, fakat biraz da sıkılarak, içeri girdi. Kürsüye çıkmadı, caddeye nazır pencereye doğru ilerledi, baktı, düşündü, yutkundu. Biz birbirimize yavaşça, biraz da alay edercesine:
"Kim bu? Bu da kim?" diyorduk. Suret-i intikaline emin bir arkadaş yavaş ve kat'i: "İranlı, İranlı!" dedi. "Ha... Edebiyat-ı Farisiye müderrisi demek."
SAMİMİYET VE FERAGATİN ERİŞİLMEZ ÖRNEĞİ
Bizdeki bakışların tereddüdünü ve bu sükûttaki manayı sezen muallim, boynunu sağa meylettirerek, yüzümüze bakmayarak: "Bu sene, sizinle Türkçe- yine küçük, çekingen bir vakfeden sonra- edebiyat müzakeresi edeceğiz."
Dersin hocasının şair Akif Bey olduğunu hepimiz biliyorduk. Ani bir hayret ve hürmetle toplandık. Safahat şairi derhâl mütehassis oldu, daha ziyade sıkıldı.
Kim derdi ki, bu basit gibi görünen insanın kafası o derece harikalı ilhamlara mâkes olabilirdi? Bilgisi kadar insanlığı yüksek bu şahsiyetin böyle başlayan dersi, aylar ilerledikçe kalbimizde samimiyet ve feragatin de erişilmez bir örneği oldu.
DERSLERDE KENDİ ŞİİRLERİNİ OKUMAZDI
"Derste, kendi şiirlerini rica ettik, okumadılar. Bir gün 'Feride ile Cemile'yi bir arkadaş okudu, gülerek: 'Öyle ise bana ver, ben de okuyayım' dedi.
Kendisini dinleyenler, inşadlarındaki hususiyet ve samimiyeti bilirler. Baki'nin Kanuni'ye ait Mersiye'sini, Ali Ekrem Bey'in Feryad'ını, Namık Kemal'in Vaveyla'sını pek büyük heyecanla okurlardı.
* İnşad: Şiiri kaidesine uygun ahenk ile okuma
Muzip arkadaşlarımız çoktu; Nedim'in gazel ve şarkılarını severek, gülerek okurken bu neşesinden cesaretlendiler; "Efendim, bir gün de 'Hammamiye'yi lütfetmez misiniz?" Biraz durakladılar, uygun bulmadı.
Bir başka gün Divan'ı karıştırırken, şimdi Trabzon tarih muallimi Musip, Divan'ı açtı. 'Hammamiye'yi buldu ve rica etti. Evvela tereddütle başladı, sonra gülerek devam etti.
Gariptir ki, aynı manzumeyi Şeref'e okuturken munis başını sıranın üzerine koydu, dinlerken hafifçe ağladı.
Bir gün 'Kocakarı ile Ömer' okunuyordu. 'Abbas'ı bilmeyen var mı?' diye başlayan mısra okunurken: 'Abbas kimdir?' diye bir arkadaşımıza sordu, bilemedi. 'Varmış yahu!' diyerek hem güldü, hem üzüldü.
*Hammamiye : Hamamla ilgili manzume.