Mehmet Akif'in ilim ve irfan hocası: Arap Hoca
Âkif'in ilminin beslendiği ilk ve en büyük kaynak, onu Kur'an ahlakıyla ahlaklandıran kişi, yani Arap Hoca'ydı. Müderristi. Seksen senelik hocalığında üstadı Hacı Kadri gibi dersten ve Ta'lim-i Kur'an'dan mezun ettiği binlerce talebeye icazet verdi. Cemaleddin Server Revnakoğlu da, Mehmet Âkif gibi Arap Hoca'ya gelmiş, onu dinlemişti. İşte, Revnakoğlu'nun yazdığı yazıdaki öğretmen ve öğrencisinin güçlü bağları, paylaştıkları kaderleri…
Giriş Tarihi: 23.03.2019
16:53
Güncelleme Tarihi: 23.03.2019
17:26
AKİF’İN CENAZESİ FATİH’E GETİRİLMEDİ
Âkif tam 28 sene Fatih'te Sarıgüzel'de oturmuş, orada okumuş, oradan yetişmiş; mektebi, meskeni, konservatuvarı her şeyi Fatih'te olan Âkif'e ilk memuriyet hayatı olan hocalığı da yine Fatih'te verilmişti. Hastalığında Fatih'i çok özlediğini, tahammül edemeyecek derecede susadığını dayanamayarak iç yanıklığı ile belki yüzlerce defa tekrar etti. Fakat Âkif'in son isteği son bir defa olsun tahakkuk etmedi, cenazesi Beyazıt'a getirildi.
ÖĞRENCİSİNİN KADERİNİ TAŞIYAN HOCA
Hocası da, Âkif gibi aynı akıbete uğramaktan kurtulamadı. Fatih'te okumuş, Fatih'te okutmuş, hayatının 55 senesini vefatından bir ay evveline kadar Fatih'teki hizmetine harcayarak eskitmişti. Onun da cenazesi Fatih'e getirilmedi. Cenaze namazı, arada bir gidip dinlendiği Sarıyer'de kılındı.
Arap Hoca'nın dünyamızdan ayrıldığı o günde Sarıyer caddeleri hocanın tabutunu kucaklayanlarla doldu. 81 senelik hocalık hayatında edindiği, yetiştirdiği ne kadar talebesi, arkadaşı, hayran ve hürmet karı, meslek dostları, ilim hayranı varsa hepsi gelmiş, onun manevi mihrabında vicdani bir ihtiyaçla diz çöküp ağlamak için elem ve matem ordusu halinde saflara dizilmişlerdi.
Büyük ölünün mübarek tabutu dört bin elin üstünde ve iki bin başın başında götürüldü. Yatağına sığmayan lavlar gibi caddelerden taşan, kalpleri gözleri sızı yaşlarıyla dolduran bu muazzam kaybın muhteşem kafilesi kaderin emriyle Kara Hafız'ı kabre kadar takip etti. Bu götürüş, ahirete giden bir yolculuğun teşyiinde bulunanlara çok bedbaht, çok acı, çok elemli, unutulmaz bir talihsizlik oldu. 1 Eylül 1937 Perşembe: "Uçtu rûhu kâriü'l-Kur'ân Mehmed Râsim'in" (1356).
(Mustafa Koç - Türk Edebiyatı dergisi)