Müslümanlığa dair fikirlerini bilmediğiniz üç Batılı yazar
Tarihin en önemli felsefecilerinin başında gelen Friedrich Nietzsche… Batı dünyasının en büyük sanatçılarından Wolfgang von Goethe… Rus edebiyatının kontu Lev Tolstoy... Peki, bu üç edebiyatçıyı ortak noktada buluşturan unsur neydi? Sizler için, dünyaca ünlü üç edebiyatçının Müslümanlığa dair fikirlerini derledik.
Giriş Tarihi: 28.08.2019
14:01
Güncelleme Tarihi: 29.08.2019
09:27
18. asrın ortalarında doğan büyük dâhi, edip, şair, ressam, mütefekkir, devlet adamı Goethe; Avrupa Edebiyatı'nda bir devir açan yazar olarak tanınır. Fakat ünlü yazarın bilinmeyen gizlenen bir yanı vardır. Bu da Avrupa'da, özellikle Almanya'da ilk İslam sempatisini uyandıran kişi olmasıdır.
Goethe'nin, İslam'a karşı ilk alakası ve muhabbeti daha 23 yaşındayken başladı. Teolog Herder'in kendisine verdiği Kur'an tercümesine dair araştırmalar yaptı ve Kur'an'ı tam olarak aksettirmekten çok uzak olan bu tercüme bile onu hayran bıraktı.
George Sale'nin Kur'an çevirisini de okuyan yazar, 1772'de İslamiyet aleyhtarı bir ön sözle yayımlanan rahip Friedrich David Megerlin'in çevirisi hakkında bir eleştiri yazısı kaleme alır.
Çevirinin başarısız olduğunu, Kur'an'ın, yazılanlarda kıyaslanamayacak yüce fikirler taşıdığını belirtir. Ayrıca, hakkıyla bir çevirinin yapılabilmesi için keskin zekâlı, şair ruhlu bir çevirmenin Kur'an'ı Peygamber'in yaşadığı ortamda, onun ruh hali içinde okuyarak işe başlaması gerektiğini ifade eder.
"MUSA'NIN KUR'AN'DA DUA ETTİĞİ GİBİ DUA ETMEK İSTİYORUM"
Genç Werther'in Acıları, Clavigo ve Stella dramaları, Faust ile ünlenen Goethe, Kur'an-ı Kerim'in bir "dil harikası" olduğunu ilk defa hocası Herder'den duydu. Hatıralarında; daha çocukluğundan itibaren kendine uygun bir din arayışı içine girdiğini, "kalbinin iç dini" ile kilise arasında bir uyumsuzluk yaşadığını belirten yazar 1711 yılında Kur'an-ı Kerim tefsirleri üzerindeki çalışmalarını başladı.
Özellikle, doğu uygarlığı ile ilgilenen bir tarihçi olan Josef von Hammer'in Kur'an çevirisini sürekli olarak okuyan Goethe, Almanya'da İslamiyet'e pozitif yaklaşan ilk edebiyatçıydı.
Herder'e yazdığı bir mektubunda Homeros, Sokrates, Xenophon, Platon'dan bahsettikten sonra sözü şair Pindar'a getirir. Burada Pindar'ın şiirlerindeki ritim ve mûsıkîden çok etkilenir. Aynı mektupta bu daraldığını da yazan Goethe, Herder'e, "Musa'nın Kur'an'da dua ettiği gibi dua etmek istiyorum: Tanrım, göğsüme ferahlık ver." diye yakardığını yazar.
HZ. MUHAMMED'E ŞİİR YAZDI
Hz. Muhammed hakkında o dönem bulabildiği bütün eserleri okuyan Goethe, "Mahomet" adlı bir tiyatro eseri hazırlığı da yaptı. Bir taslak halinde kalan bu eserin bölümleri içindeki, Hz. Ali ile Hz. Fatıma arasında karşılıklı terennüm halinde gelişen bir parçayı oradan ayırıp bağımsız bir şiir haline getirerek "Mahomets Gesang" adıyla Göttinger Musealmanac dergisinde yayımladı.
Avrupa'nın, İslamiyet ve Hz. Muhammed aleyhinde olduğu bir devirde, genç yaşında bu şiiri yazarak İslamiyet'e karşı duyduğu sempatiyi belirtmiştir.
Ahmed Schmiede, "Büyük İslam Hayranı J. W. Goethe" başlıklı makalesinde "Büyük şairimiz, İslam'ı, yüce dağlardan fışkırıp düzlüklere inerken bütün diğer çayları, ırmakları bünyesinde birleştiren, devletler hanedanlar kuran, nihayet insanlığı ulu varlığın bağrına bastıran, durdurulmaz bir akıma benzetir." şeklinde yorumlar.
GOETHE'NİN KUR'AN-I KERİM HAKKINDA YAZISI
Hz. Muhammed
"Hareket noktamız şiirden çıkarak tekrar ona gelmek olduğu için, her şeyden önce yukarıda adını zikrettiğimiz mümtaz şahıstan bahsetmek amacımıza uygun düşer. O, bir şair değil peygamber olarak görevlendirildiğini, hatta ona gelen ilahi kitap Kuran'ın okuma veya eğlence kitabi telakki edilmediğini ısrarla vurgulamıştır. Şair ve peygamber farkını şöyle açıklayabiliriz:
Her ikisi de Allah'ın iradesiyle belirir. Şair kendisine verilen yeteneği dünyacı zevk, şöhret ve her şeyden önce konforlu bir hayat uğruna tüketir. O, çok yönlülüğü bulmak, düşünce yahut tasvirlerinde sınırsızlığa ulaşmak için bütün diğer amaçlarını terk eder. Peygamberin ise bir amacı vardır: O'na hizmette en sade araçlardan yararlanır. O herhangi bir sistemi bildirmek, belli ölçü etrafında yaratılmışları toplamak ister. O bunu dünyaya yaymakla görevlidir; bunun içinde sade olmaya mecburdur. Buna ters düşen çok yönlülük inanmaya değil, anlamaya yöneliktir.
Kuran sûrelerden meydana gelmiştir. İman ve küfür, izzet ve zillet gibi birbirinin karşıtıdır. Cennet müminlerin, Cehennem inanmışların yeridir. Bizi bazen korkutan, bazen müjdeleyen, hayrete düşüren, neticede ibadete çağıran bu fevkalade kitabın ana hatlarını, emir ve nehiyler, Yahudi ve Hristiyanlarda da bulunan meşhur kıssalar, Allah'ı yüceltmenin her çeşididir, sık sık görülen sıfat ve zarf yinelemeleri teşkil eder."