Necip Fazıl tasavvufla nasıl tanıştı?
İnsanların hayatında dönüm noktaları olur. Yaşadığı olay, tanıştığı kişi yıllarca oluşturduğu benliğini ve tabularını tümüyle değiştirebilir. Şiir, piyes, tiyatro, fıkra, hikaye, politika ve dini konularda kaleme aldığı çok sayıda eserleriyle Üstad Necip Fazıl da böyle bir dönüşüm hikayesinin kahramanıdır. "Benim kurtarıcım, müjdecim" dediği Abdülhakim Arvasi ile olan tanışmasını ve hayatının seyrinin nasıl değiştiğini sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 26.07.2019
17:54
Güncelleme Tarihi: 26.07.2019
18:21
Bunun üzerine Abdülhakim Arvâsî ona: "Bu iş kitapla olmaz. Akılla da varılmaz. Hiç yemeğin lezzeti çatal ve bıçakla aranıp bulunabilir mi?" diyerek tasavvufun kâl yani söz ilmi olmadığını hâl ilmi olduğunu ona izah eder. Böylece ilk görüşmenin ardından 1943'te Abdülhakim Arvâsî'nin vefatına kadar süren aralarındaki büyük bağlılık ve muhabbet ortamı başlamış olur.
Bu süreç içinde Necip Fazıl'ın mürşidi ile her görüşmesi onun ruhunun derinliklerinde etkili izler bırakır. Bu denli büyük tesirlere vesile olmasına rağmen Abdülhakim Arvâsî, müntesibi olduğu Nakşibendiyye tarîkatına girmesi noktasında Necip Fazıl'a herhangi bir açık davette bulunmamıştır. Necip Fazıl, şeyhinin kendisine herhangi bir zorlamasının olmadığını şu ifadelerle belirtmiştir: "Seni yola kabul ettim. Kütüğe yazıldın! Bundan böyle şu vazifelere başla! Şu toplantılara katıl! Âyinlerde ve merasimlerde bulun! Bu lisan ve hareketlerden eser yok! Ne tören, ne âyin… Her şey mânevî bir plânda geçiyor ve ruhun beyaz kâğıdı üzerinde kelimeler beyaz mürekkeple yazılıyor... Zâhirde hiçbir şey belli değil…" İfadelerden anlaşıldığı üzere Necip Fazıl'ın Abdülhakim Arvâsî ile irtibatı bilinen şekliyle şeyh ve mürîd olmanın ötesinde bambaşka mânevî bir bağlılık hâlinde gerçekleşmiştir.
Necip Fazıl, şeyhini tanıdığı günden beri onun mânevî tasarrufu altında olduğunu şu ifadelerle dile getirir: "Beni bu hâle getiren ne geçirdiğim kasırga, ne şu veya bu fâniye bağlanışım, ne bir şey… Onlar hep miskin vesileler… Ben onu ilk gördüğüm günlerden beri mânevî tasarruf altındayım. Beni bu hâle getiren onun tek bir nazarı… Dünyamı yıkan o, bana yeni bir dünya hediye edecek olan da yine o…"
Nur neslinden büyük Allah dostu ile gerçekleşen tanışma ve köklü istikamet değişikliği şu şekilde dizelerine dökülmüştü:
Tam otuz yıl, saatim işlemiş, ben durmuşum; Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum. (1934)
Bana, yakan gözlerle, bir kerecik baktınız; Ruhuma, büyük temel çivisini çaktınız! (1940)
Necip Fazıl, mürşidini tanımaya başladıktan sonra kendisinde meydana gelen büyük değişimi ise şu cümlelerle özetler: "Hayatımda öyle bir gün doğdu ki; kundaktan patiğe, emzikten kısa pantolona, oyuncaktan boyunbağına, karalama defterinden polis hafiyesi romanına, beştaştan iskambil kâğıdına ve ayva tüyünden kır saça kadar anne, baba, dadı, mektep, arkadaş, kitap, hoca, tabiat, şehir, cemiyet, kimden ne aldımsa hepsini geriye verdim. Ruhuma istifledikleri hazırlop dünya bir sarsılışta yıkıldı gitti."
Yani karşılaşmanın tesiriyle Necip Fazıl, kendisine ve eserlerine yapılan övgüleri, yüceltmeleri "Teneke madalyalar!" olarak isimlendirerek çöplüğe atıvermişti. Çöplüğe attığı şeyler bunlarla sınırlı olmayacaktı. Tanışmadan sonra tuttuğu yeni istikamette onunla uyuşmayan şiir ve yazıları da çöplüğe göndermişti.