Necip Fazıl tasavvufla nasıl tanıştı?
İnsanların hayatında dönüm noktaları olur. Yaşadığı olay, tanıştığı kişi yıllarca oluşturduğu benliğini ve tabularını tümüyle değiştirebilir. Şiir, piyes, tiyatro, fıkra, hikaye, politika ve dini konularda kaleme aldığı çok sayıda eserleriyle Üstad Necip Fazıl da böyle bir dönüşüm hikayesinin kahramanıdır. "Benim kurtarıcım, müjdecim" dediği Abdülhakim Arvasi ile olan tanışmasını ve hayatının seyrinin nasıl değiştiğini sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 26.07.2019
17:54
Güncelleme Tarihi: 26.07.2019
18:21
Kişilik, yetişme tarzı, akıl, zekâ vs. her yönden oldukça üstün meziyetlere sahip olan Necip Fazıl'ın bu ulvî vasıflarını mürşidi Abdülhakim Arvâsî, "Sende iki şey ifrat halinde: Zekâ ve muhabbet. " diyerek özetlemişti.
Abdülhakim Arvâsî'nin mânevî tesiri altında kalan Necip Fazıl'ın ruhunda meydana gelen büyük değişim, onun kalemine de yansımıştır. Zihin ve gönül dünyasında oluşan bu etkileşimi Necip Fazıl bir "fetih" olarak kabul etmiş, bu konuda şu düşünceleri zikretmiştir: "Kalemime, fetih ve inkişaf onunla geldi. İçimde yepyeni bir dünya görüşü daha evvel fikir kalıplarına dökülmeksizin yalnız huzurlarındaki kelime üstü feyiz, kendilerini tanıdıktan sonra tütmeye başladı." Şeyhini tanıdıktan sonra kaleminin bereketlendiğini ve daha fazla eser telif ettiğini şu ifadelerle dile getirmiştir: "Otuz yaşına kadar tıknefes yaşayan ve bir iki şiir kitabından başka bir şey veremeyen ben, ondan sonra piyes, fikir, tetkik, dava, tez; kırk elli ciltlik çapa doğru yükselecektim."
Çile şiirinden bazı mısralar, Necip Fazıl'ın Abdülhakîm Efendi ile karşılaşmasını öncesi ve sonrasıyla anlatacaktı:
Gâiplerden bir ses geldi: Bu adam, Gezdirsin boşluğu ense kökünde! Ve uçtu tepemden birdenbire dam; Gök devrildi, künde üstüne künde...
*
Pencereye koştum: Kızıl kıyamet! Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı! Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent, Ok çekti yukardan, üstüme avcı.
…..
Gece bir hendeğe düşercesine, Birden kucağına düştüm gerçeğin. Sanki erdim çetin bilmecesine, Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin.
…..
Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur!
…..
Ver cüceye, onun olsun şairlik, Şimdi gözüm büyük sanatkârlıkta.
…..
Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök! Heybem hayat dolu, deste ve yumak. Sen, bütün dalların birleştiği kök; Biricik meselem, sonsuza varmak... (1939)
Altın Silsile'nin son halkasını oluşturan Abdülhakîm Efendi Hazretleri adına Necip Fazıl "O'na" şiirinde şu dizeleri yazar:
Benim efendim, Ben sana bendim! Bir üfledin de, Yıkıldı bend'im.
…..
Benim efendim! Emri yüklendim! Dağlandım kalbden Ve mühürlendim (1978)
Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış; Mârifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış...
Necip Fazıl için bu tanışma ile artık ölçüler ve istikamet artık belliydi. Gazeteci, şair, yazar, hatip ve fikir adamı olarak muhtelif yönleriyle tanınan Necip Fazıl'ın Abdülhakim Arvâsî ile irtibat kurması, tasavvufa gönül bağının olması onun bambaşka bir yönünün ortaya çıkmasına vesile olmuştu. O, mürşidinin mânevî tesiri altında dinî ve tasavvufî sahada çok sayıda eser kaleme alacaktı. Meselâ, İmân ve İslâm Atlası, Mümin Kâfir, Hz. Ali, Çöle İnen Nur, Peygamber Halkası, Son Devrin Din Mazlumları, Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu, Tanrı Kulundan Dinlediklerim, Esselâm, Velîler Ordusundan 333, O ve Ben, Hacdan Çizgiler gibi eserleri bunlardan bazılarıydı. Ayrıca o, Abdülhakim Arvâsî'nin Râbıta-i Şerîfe, Tasavvuf Bahçeleri ile Şeyh Safiyüddin'in Reşâhat adlı eserini sadeleştirmişti. Bununla birlikte diğer eserlerinin pek çoğunda dinî ve tasavvufî çerçeveyi görmek mümkündü.