Nef’i’nin hicivleri gölgesinde kalan en güzel beyitleri
Hayatı ve kişiliği ile adından sıklıkla söz ettiren şair Nef'i, klasik edebiyatımızın en farklı simalarından biridir. Şairin haşin, sert, sözünü esirgemeyen kişiliğinin şiirlerine de yansıdığını görüyoruz. Övgüsü ve yergisinde kimi zaman aynı aşırılıklar gösteren şair, genellikle Türk edebiyatında hicivleriyle tanındı. Fakat şairin hicivleri dışında kalan şiirleri de oldukça ilgi çekicidir, bu içeriğimizde sizler için şairin hicivleri gölgesinde kalan en beyitlerini güzel beyitlerini sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 13.12.2019
17:29
Güncelleme Tarihi: 27.01.2020
15:51
"Tûtî-i mûcize-gûyem ne desem lâf değil
Çerh ile söyleşemem âyinesi sâf değil"
Tûtî-i mûcize-gûy: Mucizeli söz söyleyen papağan Çerh: Felek Âyine: Ayna
Ben mucizeli söz söyleyen bir papağanım, sözlerim boş değil, felek ile söyleşemem zira onun aynası saf değildir.
Bu beyit şairin en çok bilinen beyitleri arasında yer alır. Bilindiği gibi papağan insan gibi konuşabilen tek hayvandır. Bu noktada türünün tek örneğidir. Şair de bu beyitte kendisini mucize sözler söyleyen bir papağana benzetir. Zira o da diğer şairlerin aksine mucize sözler söyleyebilen türünün tek örneği olarak görür kendisini. Ayrıca bu beyitte sosyal hayata dair de bir ayrıntı vardır. Papağanı konuşmaya alıştırırken önüne bir ayna koyarlar ve sahibi de o aynanın arkasına geçer. Aynada gördüğü suret ile yani aynı türden bir varlık ile konuştuğunu zannederek bu sesleri taklit etmeye başlar. Papağanın konuştuğu ayna ne kadar temiz ve parlak olursa konuşmayı öğrenmesi de o denli kolay olur.
Şair burada 'çerh' kelimesini dünya ve insanları tanımlamak için kullanmıştır. İnsanlarla anlaşamıyorum çünkü onların aynaları yani suretleri, kalpleri; saf ve temiz değildir demek istemiştir.
"Ne şeb ki kûyuna yüz sürmesem o şeb ölürüm
Ne gün ki kametini görmesem kıyamet olur"
Şeb: Akşam Kûy: Köy, semt, mahalle Kâmet: Boy
Hangi akşam sevgilinin semtine gitmesem o akşam ölürüm, hangi gün sevgilinin boyunu görmesem işte o zaman kıyamet olur.
Kûy sevgilinin bulunduğu semttir. Aşık için sevgilinin bulunduğu yerin yakınında olmak çok önemlidir. Klasik şiirde aşığın tek derdi sevgilinin semtine ulaşmak, o kapıda daima gözyaşı dökerek beklemektir. Sevgilinin kapısı diğer rakiplerle doludur bu sebeple onun semtine ulaşmak pek kolay bir süreç değildir aşık için. O semte erişmek her şeyi göze almak demektir. Aşık için o semte gidememek ölümü simgeler.
"Bana teklif-i zühd etmezdi idrak olsa zâhidde
Yazıklar kim anı âkil beni divâne yazmışlar"
Zahid: Çok dindar olup irfânı olmayan kimse, kaba sofu Âkil: Akıllı Divâne: Deli
Zahitte idrak olsa bana zühd teklifi etmezdi, yazıklar olsun ki onu akıllı beni ise deli olarak yazmışlar.
Zahit, klasik şiirde dinin özüne vakıf olmadan yalnızca yasaklar etrafında din algısı şekillendiren kişidir. Zahidin karşısında ise rindler vardır. Rindler ise genellikle tasavvuf ehlini simgeler, rindler de dinin yasaklarına tam anlamıyla riayet eder fakat aynı zamanda Cenab-ı Hakk'ın rızası da bu onlar için çok önemlidir. Klasik şiirde zühd ve rind kavramları bu sebeple iki ayrı grubu ayırmak noktasında kilit noktasıdır. Nef'i tasavvufi düşünceye yakındır. Ali Nihat Tarlan, Nef'i'yi Mevlevi olmamasına rağmen Mevlana'yı en iyi anlayan şair olarak tanımlamıştır
"Benim âşık ki rüsvâlıkla tuttu şöhretim şehri
Yazanlar kıssa-i Mecnûnu hep yabâne yazmışlar"
Aşk uğrunda şehirde herkese rüsva olan gerçek aşık benim. Mecnun kıssasını yazanlar hep yabana, boşuna yazmışlar.
Klasik edebiyat şairleri aşklarını ispatlamak adına beyitlerinde kendilerini aşkın simgesi olan Mecnun ile kıyaslamışlardır. Klasik şiirde "aşık" vasfını yüklenen her şair, gerçek aşığın kendisi olduğunu düşünür. Fuzuli de yine aynı sebepten dolayı "Mende Mecnûn'dan füzûn âşıklık isti'dâdı var/ Âşık-ı sâdık menem Mecnûn'un ancak adı var" beyitini ortaya koymuştur. Nef'i'ye göre Mecnun aşık olduktan sonra kendisini çöllere atmıştır fakat şair şehrin tam ortasında, insanlara rezil olmayı göze alarak aşık olma rolünü üstlenmiştir. Aynı zamanda beyite şairin kendisini övme noktasından da bakabiliriz. Çağdaşlarından Mecnun kıssasını yazanların boşuna yazdıklarını zira dönemlerinde Nef'i gibi bir aşığın(şairin) olduğunu göstermek için bu söylemde bulunmuştur diyebiliriz. Şaire göre bu dönemde Nef'i gibi bir şair varken yazılan bütün Mencun kıssaları "yabane" yazılmıştır.
"Baht uyansa hâba varsa dîde-i bîdârımız
Düşde bâri gayrdan tenha düşürsek yârimiz"
Hâb: Uyku Dîde-i bîdâr: Uykusuz gözler Gayr: Başkaları, rakip
Baht uyansa da uykusuz gözlerimiz uykuya dalsa, böylece rüyamızda sevgiliyi başkalarından, özellikle rakiplerden uzak ve yalnız kalmış bir biçimde görebiliriz.
klasik edebiyatta bütün şairler aşıklık libasını üzerine giyerler. Bu sebeple şairler aynı zamanda "aşık" vasfını da yüklenirler. Aşığın bahtı, sevgili tarafından bir ilgiye sevgiye mazhar olamadığı ve sevgilinin güzel yüzünü göremediği için uykudadır. Reel hayatta sevgilinin yüzünü göremeyen şair, şansı yaver giderse rüyasında sevgilisini herkesten uzak yalnız bir şekilde görme isteğini dile getirir beyitte. Klasik şiirde rakip, sevgilinin etrafında dolaşan ve onu sarmalayarak aşık ile sevgili arasına giren kişidir. Rakip, aşıklar tarafından hiç sevilmez ve beyitlerde çoğunlukla kötü nitelendirmelerle tanıtılır. Nef'i, etrafını çepeçevre saran rakiplerden uzak kalmış bir sevgiliyi rüyasında görme isteğini dile getirir.