Arama

Ölümden bir şeyler umarak giden genç şair: Cahit Sıtkı Tarancı

Otuz beş yaşı yolun yarısı saydı, ömrünü tamamlayamadan 46 yaşında hayattan ayrıldı. Kendini çirkin gördü kimseyi sevemedi. Beşiktaşlı kız ve Cavidan Tınaz hayatının iki büyük sevdasıydı. Soylu bir ailenin oğluydu. Büyük makamların koltuk sevdasına değil, edebiyatın naif dünyasına kendini kaptırdı. Cahit Sıtkı Tarancı... Türk edebiyatının önde gelen bir şairi…

  • 10
  • 14
EVLİLİK VE FELÇ
EVLİLİK VE FELÇ

Tarancı, 1951'de Cavidan Tınaz ile evlendi. Evlendikten sonra yazdığı şiirlerini "Düşten Güzel" adlı kitapta bir araya getiren usta şair, 1953'te geçirdiği bir kriz neticesinde felç oldu. Tarancı, yatağa bağlı ve yarı bilinçli olarak İstanbul ve Ankara'da çeşitli hastanelerde tedavi gördü. Bir yıl kadar Diyarbakır'daki baba evinde bakıldı.

Orhan Veli'nin şiirlerini çok severdi. Nitekim yatalak olduğu günlerde kendisini ziyaret eden dostlarına hep Orhan Veli'den şiirler okuturdu. Bir şiirinde Cahit Sıtkı, bardağı tutarken ellerinin titremesinden yakınarak şöyle der:

"Bu el titremesi, kadeh tutarken,
Bu yaşta nasıl koyuyor insana,
Orhan gibi vaktinde gitmek varken,
Değer mi oyalanmana…"

  • 11
  • 14
ÖLDÜK, ÖLÜMDEN BİR ŞEYLER UMARAK
ÖLDÜK, ÖLÜMDEN BİR ŞEYLER UMARAK

Tedavi için devlet tarafından 1956'da Avrupa'ya götürülen şair Tarancı, zatülcenp hastalığına yakalanarak 13 Ekim 1956'da Viyana'da vefat etti. Cenazesi Ankara'da Cebeci Asri Mezarlığı'na defnedildi.

Arkadaşı Ziya Osman'a yazdığı mektuplar 1957'de "Ziya'ya Mektuplar" adıyla yayımlandı. Kitaplarına almadığı şiirlerle şiir çevirileri ve kendisi için yazılanlar "Sonrası" adlı kitapta toplanarak 1957'de yayımlandı. Ailesinin Diyarbakır'daki evi 1973 yılında "Cahit Sıtkı Müze Evi" olarak ziyarete açıldı.

  • 12
  • 14
CAHİT SITKI İÇİN HAYAT VE ÖLÜM
CAHİT SITKI İÇİN HAYAT VE ÖLÜM

Cahit Sıtkı Tarancı'nın şiirlerinde dünya hayatına, ölüm ve ötesine dair çeşitli problemler görülür. O, sürekli içinde bulunduğu dünya hayatını ve ötesini anlamlandırmaya ve kendi iç alemini rahatsız etmeyecek bir düzleme oturtmaya çalışmıştır. Bu çabayla birlikte çelişkili manevi duygular, günahkarlık psikolojisi, insan ruhundan feveran eden sonsuzluk ve ölümsüzlük isteği de belirgin olarak göze çarpar. Yaşadığı bohem hayat tarzından memnun gibi görünür fakat gerçekte yaptıklarını kendi de tasvip etmez. İtiraf ettiği günahlar ve özlem duyduğunu belirttiği manevi hislerle beraber ölüm olgusu şairin başına bir kabus gibi çökmekte, yaş ilerledikçe de hayatı anlamsızlaşmaktaydı.

Cahit Sıtkı enteresan bir biçimde ölüm için "adem" tabirini kullanacak derecede öte dünyanın varlığından şüpheli, hem de günahları için Allah'a karşı üzgün ve mahcuptur.

Şiirlerine bütünsel bir gözle bakıldığı zaman, okuyucuya paradokslar halinde kendini gösteren bütün bu karmaşık ruh hali, Cumhuriyet döneminin manevi değerlerden uzak Türk aydınının düştüğü metafizik buhranı gözler önüne sermekte ve şairin hakikat arayışının belki de bile bile aradığı hakikati bulmayı reddedişinin ıstırabını yansıtmaktadır.

  • 13
  • 14
SANAT, SANAT İÇİN YAPILIR
SANAT, SANAT İÇİN YAPILIR

Dönemin şairleri arasında yaşanan "Sanat, sanat için mi yapılır, yoksa toplum için mi yapılır ?" tartışmasına Tarancı, "sanat, sanat için yapılır" cevabıyla dâhil oldu. Usta şair, "Sanat için sanat" ilkesiyle yazdığı şiirlerinde, yaşama sevinci, aşk gibi konuların yanı sıra ölüm temasına fazlaca yer verirken, yalnızlık ve çocukluğuna duyduğu özlemi de şiirlerinde ele aldı. Ona göre şiir, kelimelerle güzel şekiller kurma sanatıydı. Vezin ve kafiyeden kopmamış ama ölçülü veya serbest her türlü şiirin güzel olabileceği inancını taşımıştı. Açık ve sade bir üslubu vardı. Uzak çağrışımlara ve hayal oyunlarına pek itibar etmemişti.

"Varlık", "Kültür Haftası", "Yücel", "İnsan", "Ülkü" ve "Pınar" adlı dergilerde de eserleri yayımlanan Tarancı, Türk edebiyatında "saf şiir" anlayışının önemli temsilcilerinden biri olarak görüldü.Yaşamı boyunca birçok esere imza atan Tarancı, 1933'te "Ömrümde Sükût", 1946'da "Otuz Beş Yaş", 1952'de "Düşten Güzel" adlı kitapları okuyucuyla buluşturdu.

Tarancı'nın vefatından sonra, kitaplarında yayınlanmayan şiirler, şiir çevirileri ve kendisi için yazılanlar "Sonrası" adlı kitapta toplanarak 1957'de yayımlandı. Arkadaşı Ziya Osman Saba'ya yazdığı mektuplar da aynı yıl, "Ziya'ya Mektuplar" adlı kitapta toplandı. Tarancı'nın gazetelerde çıkan 22 öyküsü ise Selahattin Öner tarafından 1976'da "Cahit Sıtıkı Tarancı'nın Hikayeciliği ve Hikayeleri" adlı eserde bir araya getirildi.

Cahit Sıtkı Tarancı'nın yaşamı boyunca kaleme aldığı şiirlerden bazıları şunlar: "Abbas", "Aşk Vakti", "Batan Gemi", "Ben Aşk Adamıyım", "Bir Umut", "Bir Kapı Açıp Gitsem", "Bugün Hava Güzel", "Can Yoldaşı", "Çilingir Sonrası", "Gidiyorum", "Hatıralar", "Hepimize Dair", "İlk Aşklar", "İki Ses", "Gündüz", "Hergünkü Ölüm" ve "Gün Eksilmesin Penceremden"

Cahit Sıtkı Tarancı öncelikle Otuz Beş Yaş şiiriyle anılır edebiyatımızda. Düz yazılar, mektuplar, öyküler yazmış olmasına rağmen şairliği daima ön planda olmuş ve bu durum öykülerini gölgede bırakmıştır. Kırk altı yaşında yaşama veda eden Cahit Sıtkı Tarancı'nın öykü türüne yoğun emek verdiği halde bu öykülerinin yıllarca gazete sayfalarında kalarak kitaplaşamaması, onun öykücülük yönünün tanınmasına uzun süre engel oldu. Ölümünün 50. yıldönümünde (2006) ilk kez bu öykülerin önemli bir kısmı derlenmiş ve o unutulmaz "Gün Eksilmesin Penceremden" şiirinden gelen adla, Can Yayınları tarafından yayımlanmıştır.

  • 14
  • 14
"BEŞİKTAŞLI SEVGİLİ"
BEŞİKTAŞLI SEVGİLİ

Anlatılanlara göre; okul yıllarında tüm arkadaşlarının sevgilisi varken Cahit'in yokmuş. O, kendisini çirkin sandığı için kızlara yanaşamaz, utangaç olduğu için de kimseye söyleyemezmiş bunu. Sınıfta, yatakhanede arkadaşları hep sevgililerinden gelen mektupları birbirlerine okur caka satarlarmış. Bazen Cahit'e de takılıp "Yahu, sana mektup yazacak bir sevgilin yok mu?…" derlermiş. O günden sonra, gizlice kendi kendine haftada bir-iki mektup yazmaya başlamış Cahit. Yazıp postaya atar, sonra da mektupları sevgilisinden geliyormuş gibi alır arkadaşlarına okurmuş. Bu mektupları o kadar romantik olurmuş ki, bir süre sonra, arkadaşları da postacının yolunu büyük bir merakla bekler olmuşlar…

"Şimdiye kadar bir iki kere sevdim, bundan sonra da Mecnuncasına, Ferhatçasına sevebilirim. Fakat şimdiye kadarki sevgililerimden ancak birisi-belki aşkıma kısmen mukabele etmiş olduğu için hala hayal halvethanemde hüküm sürmektedir." Cahit Sıtkı'nın sevgililerinden bahsedildiğinde, kendisi ve eserleri üzerinde en büyük etkiyi bırakan meşhur "Beşiktaşlı Sevgili"sinden de söz etmek gerekir. Beşiktaşlı sevgilisini diğerleriyle karşılaştırdığında "Fakat nerde Beşiktaş'taki sevgilim. Onun üzerine yoktur ve olamaz. Bu işe (yaşamak şiir yazmak ilh…) onu sevmekle başladım. Onu sevmekle bitireceğim." diyecek ve onu tüm sevgililerinden üstün tutacaktır.

Ziya Osman bu aşkı "Onun "Hayal ettiğim şey" şiirini ithaf ettiği, "Sevdalı" adlı şiirinde "İlk aşkım, ilk göz ağrımsın" dediği, "Vefasız çıktın" diye sitem ettiği "Beşiktaşlı'sı", "ilk sevgili"si yok muydu? Neyine gerekti yabancı matmazeller!.. Cahit "Beşiktaşlı"sının evinin bulunduğu yokuşu dört yıl, aşk heyecanları içinde inip çıktı." şeklinde anlatır.

"Cahit Sıtkı'nın "Beşiktaşlı Sevgili" dediği, şiirindeki sevgilinin de yazdığı aşk mektupları gibi hayali olduğunu söylerler. Cahit Sıtkı'nın teyzesinin oğlu, Avukat Reşid İskenderoğlu 1993 yılında yayımladığı anılar kitabında, yıllar sonra Beşiktaşlı Sevgili'nin izini bulduğunu, kendisi ile görüşmek istediğini, ancak olumsuz yanıt aldığını anlatır. 2004 yılında 93 yaşında hayata gözlerini yuman, anne tarafından şairin akrabası olan Vedat Günyol'un anlattığına göre Cahit'in yıllarca gönlünde bir sır gibi sakladığı Beşiktaşlı sevgilisi meğerse Vedat Günyol'un kız kardeşi Mihrimah Hanım imiş… Bunu, yıllar sonra, bir gün birlikte Paris'te dolaşırlarken Cahit Sıtkı bizzat Vedat Günyol'a itiraf etmiş. Vedat Günyol o gün çok hayıflanmış; "Ah Cahit, keşke o zaman söyleseydin, seni kız kardeşimle evlendirmeye çalışırdım…" demiş."

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN