Arama

Ölümden bir şeyler umarak giden genç şair: Cahit Sıtkı Tarancı

Otuz beş yaşı yolun yarısı saydı, ömrünü tamamlayamadan 46 yaşında hayattan ayrıldı. Kendini çirkin gördü kimseyi sevemedi. Beşiktaşlı kız ve Cavidan Tınaz hayatının iki büyük sevdasıydı. Soylu bir ailenin oğluydu. Büyük makamların koltuk sevdasına değil, edebiyatın naif dünyasına kendini kaptırdı. Cahit Sıtkı Tarancı... Türk edebiyatının önde gelen bir şairi…

  • 4
  • 14
CAHİT SITKI VE DOSTU ZİYA OSMAN SABA
CAHİT SITKI VE DOSTU ZİYA OSMAN SABA

Cahit Sıtkı 1928-1929 ders yılında o dönem sınıfta kalmış olan Ziya Osman Saba ile tanışır. Ziya Osman, Cahit Sıtkı ile geçirdiği o günleri "Cahit‟le Günlerimiz I-IV" adlı yazısında anlatır.

Edebiyat öğretmeni Fazıl Ahmet Aykaç, ilk derste öğrencilerinin ilgi derecelerini ve yönelimlerini belirlemek üzere her öğrenciden Türkçe olsun, Fransızca olsun sevdikleri bir şiirin tamamını yahut bir parçasını ezbere okumalarını ister. Ziya Osman Saba, Cahit Sıtkı'nın Lamartine'den okuduğu "L‟lsolement" adlı şiiriyle kendisinin dikkatini çektiğini belirtir ve onun fizikî portresini şöyle çizer:

"Bu şiir o sınıf için bir şeydi; arkama belli etmeden bakmıştım. Esmer, arkaya taranmış siyaha çalan saçlı, ince dudaklı, üst dudağıyla ufak burnunun arası biraz fazla açık, kulakları kabarık, alnı darca, bütün güzelliği koyu kestane Moğolumsu çekik gözlerinin biraz hüzünlü manasında toplanmış, ufak tefek temiz giyimli, çoğumuzun aksine kravatlı bir gençti. Halinde, duruşunda bir azim okunuyor; tipi, sol yanağındaki Diyarbakır çıbanının irice izi hiç değilse İstanbullu olmadığını söylüyordu.(…) 1106 Cahit Efendi diye, bildiği şiirlerden birini okumaya davet edilmiş öğrenciyse, Galatasaray'ın yenisi sayılırdı."

En yakın ruhdaşı ve kafadaşı, Ziya Osman Saba idi. Bir keresinde onunla bahse girip Galatasaray Lisesi'nin arkasındaki yardan mahalle çocukları gibi aşağı inip yukarı çıkmış, bu tehlikeli serüven sırasında zavallı Ziya Osman'ı heyecandan öldürecek durumlara sokmuştu. Cahit Sıtkı'nın belki de yaşamının tek yaramazlığı bu oldu.

  • 5
  • 14
EDEBİYAT ONA ZARAFETİ GETİRMİŞTİ
EDEBİYAT ONA ZARAFETİ GETİRMİŞTİ

Okuldan arkadaşı onu anlatıyor:

"Cahit Sıtkı, Galatasaray'da bizden dört beş sınıf büyüktü. Alt sınıflarda okuyan bir akrabasını görmeye gelirdi. Biz de o zaman kendisini görürdük. Okulun, Yaşar Nabi, Ziya Osman Saba ile birlikte dergilerde şiirleri basılan üç isminden biriydi. Ufacık tefecik, zarif, çok efendi bir hali vardı. Hani teneffüste ayağına bir top çarpsa, çamurlanmasın diye ayağının ucuyla dokunan tipler vardır ya, onlardandı. Tertemiz giyinirdi. Küçücük zarif ayakları ve hep boyalı iskarpinleri vardı. Gel zaman git zaman, Diyarbakırlı Cahit, Türkiye'nin en ünlü şairlerinden biri oldu. Müstesna incelikte, bütünüyle kendini şiire adamış bir insandı. İnsan onun hesap yaptığına, günlük alelade şeyler konuştuğuna inanamazdı. Belki de bunlardan çok uzaktı."

  • 6
  • 14
AYAKKABI FABRİKASINA İŞ BAŞVURUSU
AYAKKABI FABRİKASINA İŞ BAŞVURUSU

Okuyup vali olmasını ve ailesinin adını yüceltmesini arzu eden babası tarafından İstanbul'a, Saint Joseph Lisesi'ne gönderildi. Bu ayrılığı cennetten kovulma ve bir tür cezalandırma olarak telakki eden Cahit Sıtkı, vali olmak için çabalamak yerine şair olmayı tercih etti. Ailesinin istekleri ve kendi istekleri arasında bocalayan şairin bu tercihi, babasını memnun etmemiş ve bu durum, her ne kadar varlıklı bir ailenin çocuğu olsa da, onun zorlu bir hayat yaşamasına sebep olmuştu. İstanbul'da tek başına varlık mücadelesi vermek zorunda kalışı ve karşılaştığı olumsuzluklar şairi hassas mizaçlı birisi haline getirmişti.

Usta şair Cahit Sıtkı Tarancı'nın Beykoz Kundura Fabrikası'na yaptığı iş başvurusunun belgesi yapılan araştırmalar sonucu bulundu. Cahit Sıtkı Tarancı'ya ait iş başvuru belgesinde, şairin el yazısıyla yanıtladığı adres, memleket, doğum tarihi, askerlik durumu gibi sorular yer alıyor. "İstediğiniz maaş nedir?" sorusuna usta şairin verdiği cevap ise dikkat çekiyor: "Ne layık görülürse".

  • 7
  • 14
MÜLKİYE MEKTEBİ’NDEN PARİS’E
MÜLKİYE MEKTEBİ’NDEN PARİS’E

Cahit Sıtkı Tarancı, 1931'de girdiği Mülkiye Mektebi'nden ikinci senenin sonunda atılınca, eğitimine Yüksek Ticaret Okulu'nda devam etti ancak memuriyet sınavını kazanıp Sümerbank'ta çalışmaya başladıktan sonra bu okuldan da ayrıldı. "Ömrümde Sükut" adlı ilk şiir kitabı henüz Mülkiye Mektebi'nde iken yayımlanan Tarancı, Karabük'e atanması üzerine Sümerbank'taki memuriyetten ayrıldı ve öykülerini yayımladığı Cumhuriyet gazetesinde çalışmalarını sürdürdü.

Aynı yıllarda Peyami Safa ile tanışan usta şair, Cumhuriyet Gazetesi sahipleri Nadir Nadi ve Doğan Nadi'nin desteğiyle üniversite öğrenimini tamamlamak üzere Paris'e gitti. Paris Radyosu'nda Türkçe yayınlar spikerliği de yapan Tarancı, 1938-1940 arasında Sciences Politiques'te yüksek lisans yaptı. Paris'teki yaşamı sırasında Oktay Rifat ile tanıştı.

  • 8
  • 14
“HAYDİ ABBAS, VAKİT TAMAM”
HAYDİ ABBAS, VAKİT TAMAM

İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Paris'ten bisikletle kaçarak Lyon ve Cenevre yoluyla Türkiye'ye dönen Tarancı, 1941-1943 yıllarında askerliğini yaptı. Tarancı, Balıkesir'in Burhaniye ilçesinde yaptığı askerliği sırasında Türk şiirinin önemli örneklerinden biri olan "Haydi Abbas" eserini kaleme aldı.

"Cahit Sıtkı askerliğini yedek subay olarak yapmak üzere birliğine gider. O yıllarda yedek subay sayısı az olduğundan her subaya emir eri verilmektedir. Birliğine gittiğinde bölük yazıcısından künye defterini ister. Sırayla isimlere bakarken bir isim dikkatini çeker. Abbas oğlu Abbas… Sakat eli yüzünden çürüğe ayrılmış biridir Abbas. Talim bitiminde askerin yanına gönderilmesini ister. Öğle saatlerinde kapı çalınır. Karşısında civan mert yiğit biri selam çakıp, "Abbas oğlu Abbas Emret komutan!" der. Aralarında söyle bir konuşma geçer:

-Nerelisin?
-Memleket Mardin, kaza Midyat komutan.
-Sen benim emir erim olur musun?
-Sen bilir komutan!

Askere eşyalarını toplamasını ve kendi evinin altındaki boş yere taşınmasını söyler. Zamanla askerin zekiliği ve sıcaklığından etkilenir. Abbas her sabah erkenden kalkar Cahit Sıtkı'nın tüm ihtiyaçlarını karşıdan bir istek gelmeden düşünüp yerine getirir. Zamanla aralarında komutan asker ilişkisinden daha güçlü bir dostluk bağı oluşur. Bu saf ve temiz Anadolu çocuğundaki sadakat ve temiz yürekten etkilenmiştir Cahit Sıtkı. Zaman zaman karşısına alıp dertleşir onunla ve bu Anadolu çocuğunun ruhundaki gizli şeyleri keşfeder. Akşamları yemek sofrasında en güzel kızartma ve mezeleri hazırlar Abbas. Aralarındaki duygu bağları iyice güçlenir. Böyle bir keyif akşamında Cahit Sıtkı sorar:

-Sen İstanbul'u bilir misin Abbas?
-Bilir komutan.
-Orada bir Beşiktaş var bilir misin?
-Bilir komutan! Ben orada acemi birlikteydim.
-Orada benim bir sevgilim var. Sen bana kaçırıp onu getirir misin?
-Elbet komutan!

Sabah olur Cahit Sıtkı bakar ki. Abbas yeni asker kıyafetleri giymiş, tıraş olmuş hazırlanmış. Cahit Sıtkı bu itinalı hazırlanmanın sebebini sorduğunda Abbas'ın İstanbul'a gidip kızı getireceğini öğrenir.

Bunun üzerine gözlerindeki hüznü ve gözyaşlarını gizlemek istercesine arkasını dönüp kapıyı çarpar ve çıkıp gider Cahit Sıtkı. Fakat bu mert askerin, yüreği sevgi dolu Anadolu çocuğunun samimiyeti ve sıcaklığından duygulanır. Akşam olur. Ağaç altında sofrayı kurdurur ve Abbas'ı karşısına oturtur. Birlikte yer içerler ve Cahit Sıtkı o meşhur şiirini kâğıda döker!"

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN