Osmanlı’da saray dili halktan kopuk muydu?
Osmanlı'ya yıllarca "saray dili halktan kopuktur", "halk, saray ve çevresinin yanında bu medeniyetin edebiyatını da anlamıyor" nitelemeleriyle yüzeysel eleştiriler yöneltildi. Fakat işin aslı gerçekten böyle mi? Peki, yapılan bu eleştirilerde göz ardı edilen neydi? Bu konuyu siz Fikriyat okurları için incelemeye tabi tuttuk.
Giriş Tarihi: 22.12.2019
17:08
Güncelleme Tarihi: 22.12.2019
17:47
Bir kelimenin Türkçe olup olmadığını nasıl anlarız?
Osmanlı padişahları Orhan Bey zamanından itibaren Türk âlim ve şairleri çevrelerine toplamışlardı. Sultanlar, şairleri Türkçe yazmaları konusunda teşvik etmişlerdir . Türkçenin hem tekkelerde hem de saraylarda yaygın bir dil olmaya başlaması sarayın desteği ve ilgisiyle gerçekleşmişti. Buna verilecek en güzel örnek ise Yıldırım ve oğlu Emir Süleyman şairlerinden olan Ahmedi'nin Cemşid ü Hurşid eseridir. Ahmedi'nin kendi ifadeleriyle anlattığına göre, bu eserin Türkçe yazılmasını bizatihi "Emin Süleyman teklif ve tavsiye etmiştir."
Türkçe yazma hususunda hassas olan bir diğer padişah ise Fatih'in babası Sultan İkinci Murat'tır. Sultan İkinci Murat döneminde ilim ve sanatsal faaliyetlere çok önem verilmiştir. Hatta öyle ki padişah, halka ağır gelebilecek birtakım tercüme eserlerin aslına uygun olarak sadeleştirilmesi konusunda emir vermiştir.
Kabûsname mütercimi olan Mercimek Ahmet, eserinin ön sözünde sultan İkinci Murat'ın eseri hakkında şu sözleri söylediğini nakleder:
"Hoş kitabdur ve içinde çok faideler ve nasihatlar vardur amma Farisi dilindedür. Bir kişi Türki'ye terceme etmiş veli (ama) ruşen (parlak, anlaşılır, aşikar) değül, açuk söylememiş. Eyle olsa hikayetünden halavet (tatlılık) bulamıyoruz."
"Gönüller ancak açık Türkçeden haz alır." diyen sultan İkinci Murat, söz gelimi Türkçenin üzerine titrediğini ortaya koyar.
Ayrıca Osmanlı padişahlarının bizzat Türkçe şiir söyledikleri de belirtilir.
Yapılan bu eylemler bir yandan halkı eğitmekle beraber, bir yandan Türkçenin gelişimine de destek oldu. Türkçe yazma hususunda Osmanlı'nın ilk dönemlerinde atılan bahsi geçen temeller, Fatih Sultan Mehmet döneminde meyvelerini vermeye başlamıştır.
Saray dili halktan kopuk değildi
Yıllarca, "saray dili halktan kopuktur." inancı, zihinlerimizi kirletmek ve algımızı şekillendirmek için kasıtlı olarak kullanılan bir mottodur. Yukardaki örneklerde açıkça görülüyor ki bazı güruhun iddia ettiği aksine saray dili halktan kopuk olmamıştır hiçbir zaman.
Saray ve halk dili arasındaki kopukluk iddialarında eleştiri okları çoğunlukla divan edebiyatına yöneltilmiştir. Hatta divan edebiyatı, literatürde, "Yüksek zümre edebiyatı, "Saray edebiyatı", "Saray çevresi edebiyatı" gibi adlandırmalarla da anılmıştır. Fakat divan edebiyatı şairleri arasında halkın içinden farklı meslek gruplarına ve bilhassa esnaf sınıfına mensup olan şairlerin yoğunluğu teşkil etmesi literatürde ne yazık ki. göz ardı edilmiştir.
Yüksek zümre edebiyatı değil, yüksek bir kültürün edebiyatı
Ayrımına varılamayan durum şudur ki Divan edebiyatı yüksek zümre edebiyatı değil, yüksek bir kültürün edebiyatıdır. Günümüzden bakarak bu edebiyatın döneminde halk tarafından anlaşılamadığına dair tepeden bir bakışla yorumlamalarda bulunuyoruz. Oysaki söz konusu durum günümüz için de geçerlidir. Modern şiirin yapı taşlarını oluşturan, arkasında zengin bir kültür birikiminin bulunduğu İkinci Yeni şiiri, sade bir Türkçe ile yazılmasına rağmen bugün halkın yüzde kaçı tarafından anlaşılmaktadır?