Peyami Safa romancılığının zirvesi: Bir Tereddüdün Romanı
Bir kitabı okumakta tereddüde düştüğünüz ve büyük sancılar çektiğiniz oldu mu? Üstelik tavsiye üzerine verilen bu kitap, ilk cümlesindeki "Beni yalnız bırakmayınız!" çığlığıyla hem sizi ürkütüyor hem de merakınızı kamçılamayı başarıyor. Sizi bir kuyu gibi içine çeken bu kitabın sayfalarını çevirmeyi mi yoksa duyduğunuz korku içerisinde ondan vazgeçmeyi mi tercih ederdiniz? Peyami Safa'nın Bir Tereddüdün Romanı'ndaki iki dünya arasında gidip gelen roman kahramanı, her şeyi göze alıp sayfaların büyüsüne kendisini bırakıyor. Gelin, gündelik hayatımızı kuşatan tereddüt, ikilem, kararsızlık gibi kavramları da yanımıza alarak, Bir Tereddüdün Romanı'na doğru bir yolculuğa çıkalım…
Giriş Tarihi: 21.02.2021
17:29
Güncelleme Tarihi: 15.06.2021
09:27
Sesli dinlemek için tıklayınız.
PEYAMİ SAFA'NIN ÇALIŞMA HEDEFİNE EN ÇOK YAKLAŞTIĞI ROMANI
📌 Bir Tereddüdün Romanı'nda Peyami Safa, birçok felsefi ve psikolojik konuya temas etti. Eser, ayrıca birçok otorite tarafından Safa'nın romancılığında zirve olarak tanımlandı. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ve Fatih-Harbiye romanlarıyla birlikte Bir Tereddüdün Romanı, Peyami Safa'nın "çalışma hedefine en çok yaklaştığını" söylediği eser aynı zamanda…
🔎 Kitaba hakim olabilmemiz adına öncelikle romanın konusuna kısaca değinelim.
PEYAMİ SAFA KİMDİR?
BİR TEREDDÜDÜN ROMANI'NIN KONUSU
📌Romanda, Mualla isimli genç bir kız tavsiye üzerine "Bir Adamın Hayatı" isimli eseri uzun tereddütlerden sonra okumaya başlar. Kötü alışkanlıkları neticesinde zehirlenen bir adamın, bir otel odasındaki çektiği acılar ve yalnızlığının anlatıldığı eserde, kahraman sıklıkla "Beni yalnız bırakmayınız!" cümlesini kurar.
📌 Romanda geçtiği gibi; "Bu üç kelimeden yükselen imdat çığlığı, Mualla'nın küçük ve müphem parçalara bölünen dikkatini artık iyice kendisine çekmişti." Her sayfayı çevirdiğinde bu garip kitaba dair kuşkuları artan Mualla, tereddütlerin esiri olmaktan kendisini alıkoyamaz.
Mualla, kitabı okuduktan sonra yazarın hayatına ilgi duymaya başlar. Aile dostları Raif sayesinde kitabın yazarıyla tanışır ve daha ilk görüşmede yazardan evlenme teklifi alır. Kitaba duyduğu tereddütleri bu evlilik teklifi için de hisseden Mualla, yazardan düşünmesi için süre ister. Bütün bu olaylar yaşanırken yazarın karşısına kendisinden hoşlanan, kim olduğu belirsiz Vildan isimli bir kadın çıkar. Bu kadının ilgisi, yazarı tereddütlere düşürür ve ona bir türlü güvenemez… Mualla'dan gelecek haberi bekleyen yazar tereddütleriyle büsbütün bir yalnızlığın içine düşmüş gibidir…
Bir Tereddüdün Romanı kitabını incelemek ve satın almak için tıklayını
ASRIN HASTALIĞI: ŞÜPHE VE TEREDDÜT
🔎 Romanın olay örgüsüne baktığımızda bütün kahramanların tereddütlerle örülü hikayesini gözlemliyoruz. Peki romanda işlenen bu tereddüt vurgusu neden?
📌 Birinci Dünya Savaşı sonrasında savaşın getirdiği yıkıcı atmosferle bireyler tereddüt ve şüphe krizine girmekten kendilerini alıkoyamadılar. İnsanlık, teknolojinin gelişmesiyle ilerleme kaydetse de sıkışmışlık duygusuyla karşı karşıya kaldı.Teknolojinin ve gelişmişliğin insanlar üzerindeki yıkıcı etkisini savaşlar vasıtasıyla gören birey, her şeye şüpheyle yaklaşmış, tereddütler ve bocalamalarla kuşatılmıştı.
📌 Mütareke yıllarının yıpranmış ve yorulmuş bireyi, yavaş yavaş toplumsal değerlerden uzaklaşmakta ve geçmişle bağını tamamen koparmaya doğru gitmekteydi. Toplumun ve bireyin içine düştüğü bu sancılara en yakından tanıklık eden Safa, edebiyat kuramcısı ve eleştirmeni İnci Enginün'ün de ifade ettiği gibi Bir Tereddüdün Romanı'nda, insan psikolojisini derinlemesine tahlil ederken Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının getirdiği yeni şartları ve bu şartların toplumu nasıl alt üst ettiğini ele aldı. Eser kısaca, "Bütün bir harp sonu neslinin romanı"dır.
Bir Tereddüdün Romanı'ndan 33 alıntı
İNANÇ VE TEREDDÜT ARASINDA BOCALAYAN İNSANIN DESTANI
📌 Cahit Sıtkı Tarancı, Bir Tereddüdün Romanı'nı harp sonrası bireyin ve toplumun içine düştüğü durum bağlamında Peyami Safa isimli eserinde şöyle anlatır:
"Büyük Harpten sonra, ruhları istila eden o yaşamak yorgunluğu, o ahlak buhranı, o sefalet, o intiharlar, maziden devraldığımız kıymetlerin birdenbire baş aşağı gelişi, o hiçbir şeye inanamamak azabı, iyilikle kötülük, muhabbetle nefret, isyanla tevekkül, yapmakla yıkmak arasında insan ruhunun uykusuz bir gece kadar uzayan o tereddüdü, hasılı beşer cemiyetindeki o müthiş panik", "Bir Tereddüdün Romanı"nda "bütün sebepleri ve neticeleriyle gözlerimizin önüne serilmiştir."
📌Bir Tereddüdün Romanı'na, modern dönemde hırsları ve sevdaları; inançları ve inkarları arasında tereddütte olan insanın bocalama destanı diyebiliriz. Nitekim romanda Muharrir olarak anılan kahramanın, "Hemen bütün kitaplarım yalnız bu cümleyi izah etmek içindir. "Tereddüt!" cümlesi bunu doğrular nitelikte…
Romanda özellikle toplumdaki belli aydın kesiminin içine düştüğü köksüzlüğü ve modern insan prototipini sembolize eden Vildan'ın ifadeleri de romandaki tereddüt teması hakkında bize önemli ipuçları sunuyor:
"Hakikatte sen de tereddüt ediyorsun. Roma ile İstanbul arasında, hile ile samimiyet arasında, ölümle hayat arasında tereddüt ediyorsun. Sonra sen ve benim olduğum zümre de tereddüt içindeyiz... Bütün sanatkar dediğimiz sınıf ve münevver dediklerimiz hep tereddüt geçiriyorlar: İnanmakla inkar arasında tereddüt; ferdi ve içtimai temayüller arasında tereddüt; (...) yaratıcı hırslar ve sevdalar arasında tereddüt."
Peyami Safa'nın Fatih Harbiye romanı hakkında 10 bilgi
TEREDDÜT BULUTLARINI DAĞITIP ASIL DEĞERLERİMİZE SARILMALIYIZ
📌 Peki, bu tereddütlerle başa çıkabilecek miyiz yoksa onlarla yaşamayı öğrenmemiz mi gerekir? İkilemler arasında savrulup durduğumuz romanı okuduğumuzda aklımızda bu sorular belirebilir. Neyse ki Peyami Safa'nın yalnızca bir durum tespiti yok; aynı zamanda bir çözüm önerisi de var...
➡ Safa, romanında özellikle toplumun aydın kesiminde görülen tereddüt krizlerine farklı bir alternatif sunuyor: Geleneksel değerlere inanıp onlara sıkıca sarılmak… Çünkü yazara göre köksüzlük ve asıl değerlerimizden uzaklaşmış olmak şüphe ve tereddütleri daha da arttırıyor.
➡ Safa, bu tereddüt ve şüphe duygularını arka plana atacak aile kurumunun önemini vurgular. Geleneksel değerlere sahip bir aile kurumunun asrın içinde bulunduğu şüphe hastalığına çözüm olabileceğini düşünür. Düşüncelerini romanda Muharrir'in ağzından şu şekilde ifade eder:
"Fakat şüphemizi ve tereddüdümüzü ancak zekamıza mahsus bir hak addedelim ve irademize çelme takmasına izin vermeyelim. Tembelliğin mazereti halinde şüphe ve imansızlık en kötü şeydir. Dünyanın azgın faaliyetinde ve gaye ne olursa olsun bu ezeli ve ebedi oluş içinde hepimiz dinamik rollerimizi yapmağa mecburuz."