Peyami Safa’nın otobiyografik romanı 9. Hariciye Koğuşu hakkında 10 bilgi
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, edebiyatımızdaki en önemli romancılardan biri olan Peyami Safa'nın 1930 yılında ilk baskısını yapmış otobiyografik romanıdır. Peyami Safa'nın en fazla basılan ve beğenilen eseri olma özelliğini taşıyan roman, yazarın yakın arkadaşı Nazım Hikmet'e ithaf edildi. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın tanımladığı gibi "acının ve ıstırabın yegane kitabı"ydı… Kahramanın kendi sesiyle var olabildiği ilk örneklerdendi. Peyami Safa'nın ölümsüz eseri Dokuzuncu Hariciye Koğuşu hakkındaki en ilgi çekici 10 detayı derledik.
Giriş Tarihi: 30.11.2020
16:24
Güncelleme Tarihi: 30.11.2021
14:00
📋Romanın özeti
📌Romanın kahramanı olan 15 yaşındaki genç, dizindeki kemik veremi hastalığı nedeniyle iki kere ameliyat geçirmiş fakat iyileşememiştir. Doktoru, ona tekrar ameliyat olmasını tavsiye eder ancak ameliyatın riski büyüktür, bacağını kaybetme tehlikesi vardır. Genç, bu kötü haberi annesinden saklar. Ertesi gün başka bir doktora görünür; açık hava ve iyi bir dinlenme tavsiyesi alınca yaz tatilini uzaktan akrabası olan Paşanın Erenköy'deki köşkünde geçirmeyi düşünür.
📌Erenköy'deki köşkte misafir olduğu günlerde Paşanın kızı olan çocukluk arkadaşı Nüzhet'le aralarındaki duygusal yakınlık güçlenir. Bu arada Ragıp isimli bir doktor Nüzhet'e talip olur; bu olay birkaç gün çocuktan gizlenir. Nüzhet'in annesi evliliğe taraftardır ama Paşanın endişeleri vardır. Durum ortaya çıktıktan sonra Paşanın gence fikrini sorması ve gencin yaş farkına değinerek olumsuz düşünceler açıklaması Nüzhet'in annesini kızdırır. Hasta genç ile aralarındaki yakınlaşmayı önlemek için kızına, hasta gençten mikrop kapabileceğini, uzak durması gerektiğini söyler. Bu konuşmayı duyan genç kırılır; ancak ertesi sabah kendi annesi de köşke geldiği için oradan hemen ayrılma düşüncesini gerçekleştiremez.
📌Dr. Ragıp Bey'in de davetli olduğu yemekte Paşa'nın ve Ragıp Bey'in Fransızca hayranlığını eleştiren gencin Paşa ile de arası açılır. Annesinin telkinleri nedeniyle Nüzhet de kendisi ile konuşmamaktadır. Bir süre sonra annesi ile birlikte köşkten ayrılırlar.
📌Yaşadığı üzüntüler sonucu hastalığı ağırlaşan genç ile Dr. Mithat ilgilenir. Uzun süre hastanede yatıp 3-5 ameliyat geçirdikten sonra iyileşme umudu olabileceği söylenince 9. Hariciye Koğuşu'na yatar. Gördüğü tedavi sonucu bacağı kesilmekten kurtulur.
📌Hastaneden çıkarken Paşanın felç geçirdiğini, kendisini son bir kez görme istediğini; Nüzhet'in ise Ragıp ile yakın zamanda evleneceğini öğrenir. Bacağı hızla iyileşir; hastaneden ayrılır.
"Fakat bu ışığa çok bakamıyordum, bu güneş bile gözlerimden içeriye girince, kendimden daha büyük bir karanlık denizine düşmüş gibi derhal sönüyor ve içimin rengini alıyordu."
Pey ami Safa'nın Fatih Harbiye romanı hakkında 10 bilgi
🔍Roman hangi açılardan otobiyografiktir?
📌Peyami Safa'nın hastalıkla boğuştuğu çocukluk ve ilk gençlik yıllarının izlerini taşıyan bu küçük roman büyük ölçüde otobiyografiktir. Peyami Safa, dokuz yıl boyunca sağ kolunda bir rahatsızlık yaşamıştır. Onun çocukluğu hastalık ve yoksullukla geçmiştir. Romanda bahsi geçen doktor da Peyami Safa'nın yaşamında tanıdığı doktorlardan biri gibi karşımıza çıkar.
📌Romanda Peyami Safa'nın en önemli başarılarından biri otobiyografik unsurları kurguda çok iyi işlemesidir.
"Görülecek, işitilecek, tadılacak, okunacak, yazılacak, yapılacak o kadar çok şey birikiyor ki, bundan sonra hayatımın bütün bunlara yetişmeyeceğinden korkuyorum."
📔Psikolojik roman olarak Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
📌Peyami Safa bir tahlil romancısıdır. Kişilere ve eşyalara psikolojik bir dikkatle bakar. Onun romanları manevi ıstırap dolu, hasta beden ve ruhları, ahlak bunalımlarını, kişi-toplum çatışmalarını, vicdan azaplarını, yalnızlık gibi duyguları işler. Psikolojik unsurların en yoğun biçimde işlendiği romanlardan biridir Dokuzuncu Hariciye Koğuşu…
📌Peyami Safa, iç maceraların yanı sıra kişilerin sosyal çatışmalarını da ele alan psiko-sosyal türde romanlar kaleme almıştır. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nda bunun canlı örneğine şahit oluruz. Romanda Peyami Safa'yla özdeşleştirilen anlatıcı, rahatsızlığının da etkisiyle roman boyunca psikolojik bunalımlar yaşar.
"Fakat Yarabbi, ben bu gece bu odada yatmaya niçin mahkûmum, niçin tâ buradan kalkıp evime kadar yayan gitmiyorum ve evimin sofasında baygın düşmüyorum?"
Peyami Safa hakkında bilinmeyen 10 detay
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nda mekanın önemi
📌Tanpınar, romanın mekânsal işlevine dikkat çeker. Ona göre romanı devrin diğer tüm romanlarından ayıran özellik mekandır. Balo salonları yerine hastane gibi insanlığın realitesini gözler önüne seren mekan burada ayırt edici özelliğe sahip olmuştur.
📌Nazım Hikmet de romandaki mekanın işlevini şu sözleriyle dile getirmiştir:
"Ben Peyami'nin bu son romanını üç defa okudum, otuz defa daha okuyabilirim ve okuyacağım. Bu kitabın karşısında ben, yıldızlı göklerin sonsuzluğuna bakan ve o layetenahi (sonsuz) alemde yeni pırıltılar, o zamana kadar hiçbir gözün görmediği acayip, fakat hakiki alemler keşfeden müneccimin hayranlığını duymaktayım. Eğer ıstırabı, azabı ve neşeyi coşkun bir ciddiyetle duyan öz ve halis halk kitleleri okuma yazma bilselerdi, bu romanın, on bin, yüz bin, hatta bir milyon satması işten bile değildir."
🔍Romandaki hakim temalar hangileridir?
📌Romanda hastalık ve aşk gibi iki tane hakim tema karşımıza çıkar. Hastalık temasının romanın geneline yayıldığını söylemek mümkündür. Kurguyu da şekillendiren yine bu hastalığın ta kendisidir. Hastalık, çocuğun ruhunu ve kişiliğini o kadar etkilemiştir ki, daha 15 yaşında, olmasına rağmen, "kırkını geçmiş insanların tecrübelerine sahip" olduğunu hisseder. Ayrıca romanın pek çok yerinde hastalık ile ilgili geçen sözler yer alır:
"Büyük bir hastalık geçirmeyenler, her şeyi anladıklarını iddia edemezler."
📌Romanın bir diğer hakim teması ise aşktır. Romanda Hasta Çocuk, Nüzhet ve Doktor Ragıp arasında üçlü bir aşk ilişkisi vardır. Romandaki ilişkinin boyutlarına anlatıcı hasta çocuğun aktardığı kadarıyla hakim olmaktayız. Berna Moran Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış isimli eserinde Peyami Safa'nın kendisinde derin izler bırakmış bir aşk olayından etkilenerek yazdığını söyleyerek yine otobiyografik bir çıkarımda bulunmuştur.
"Ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm."