Postmodernizm edebiyatta hangi yeniliklere kapı açtı?
Modernizm sonrası ve ötesi anlamında kullanılan postmodernizm, mimari, felsefe, resim ve edebiyat gibi alanlarda kendini gösterdi. Postmodernizm, bilhassa edebiyatta modernizden farklı olarak öz ve biçimde yeni bir yaklaşımı beraberinde getirdi. Peki, klasik metinlerden bambaşka bir yöne evrilen postmodern anlatıların ayırt edici özellikleri neydi? Edebiyatta hangi yeniliklere kapı açtı?
Giriş Tarihi: 03.03.2020
16:54
Güncelleme Tarihi: 25.06.2020
09:15
"Yeter Hikmet! Oyunumuza dönelim." Hikmet'in gözleri parladı: "Dönelim, albayım. Oyunumuzu kanımızla yazalım. Istırabımızı sanatımıza gömelim. Sanat bizim için ekmek parası değil, sanat bizim için bir ustalık meselesi değil, sanat bizim için... sanat bizim için nedir albayım?" "Eğer yazabilirsekiyi bir oyun," diye homurdandı Emekli Albay Hüsamettin Tambay/....Uzatma Hikmet, denir ona gerçek hayatta. Oyunda ise denmez. Oyunda, tiyatronun kurallarına uygun olan güzel sözler söylenir. Bütün tanımlar parantez içinde verilir. Kimse o sözleri söylemez sahnede. Hikmet'in soldan girdiği görülür sadece. Sahnede, hayattaki gibi öyle aptalca gülümsemek olmaz. İnsan evindeki gibi de olmaz orada, evindeki biçimde canı sıkılmaz. Bazen seyirciyle konuşur oyuncu; ama herkes bilir onun gerçekten konuşmadığını: Can sıkıcı karşılıklar vermezler ona. Oyun yazarının canı konuşmak istemiştir o sırada. Herkes bunu anlar onu hoş görür. Hayata dayanamayan her insan gibi yapılır oyunda: Mış gibi yapılır."
Metinlerdeki karnavaleks: Çoğulculuk
Tek bir gerçekliğin kırılmasının sonucu olarak metinlerdeki çoğulculuk göze çarpmaya başlar. Bu çoğulculuk karakterlerde, olayda, gerçeklikte meydana gelen çeşitli bir düzlemdedir. Yine Ecevit'e göre postmodern çoğulculuk düşüncesinin kökeninde bireyin toplumdaki hızlı gelişmeler karşısındaki umarsızlığı ve bir boyun eğişi vardır. Örneğin; Turgut'un tüm metinleri bir araya getirerek oluşturduğu Tutunamayanlar adlı kitap, romanda seslerin ve kişilerin iç içe geçtiği çok sesli ve çoğulcu bir dünyayı imler:
Tek kişilik dev kadro: Olric
"Günahlarımın ağırlığına dayanamıyorum Olric. Neden beni uyarmadın? Buna hakkım yoktu efendimiz. Öyle güzel gürlüyordunuz ki. Size kapılmamaya imkan yoktu. Çevrenizde ki bütün sahtelikleri öyle güzel aydınlatıyordunuz ki. Bir daha göremeyecekler sizin gibi bir devi efendimiz."
Metnin içinde bir metin var: Üst kurmaca tekniği
Postmodernizmin edebiyata getirdiği yeniliklerden bir diğeri de "üst kurmaca"dır. Üst kurmaca, postmodern edebiyat anlayışı ile ortaya çıkmış bir anlatım tekniğidir. Üstkurmaca, yazarlar tarafından roman dünyası ile gerçek dünya arasına bir katman eklemek ve böylece romanın kurgusunu daha "karmaşık", daha derin hale getirmek için kullanılır. Hasan Ali Toptaş'ın Gölgesiziler eserinde üst kurmaca örneğine rastlarız. Romanın ilk bölümünde anlatıcı, kentte bir berber dükkanından içeri girer ve bir roman yazdığını ifade eder. Burada yazar kimliğini belirginleştirerek eserle arasına mesafe koyar; ama aynı zamanda kurmacanın içine kendini ekleyerek kurmaca içinde kurmaca olduğunun haberini verir.
Romanın dünyasına davet edilen okur
Klasik ve modernist metinlerde pasif/edilgen olan yani yazar veya anlatıcının kendisine verdikleriyle yetinen okur, postmodern metinlerde aktif/etken bir rol üstlenir. Artık okur da eserde faal ve söz sahibidir. Postmodern romanlarda yazarlar kimi zaman okurun zihninde dolanır ve söz gelimi okurun zihnini ayakta tutmak için metinde büyük boşluklar bırakır. Örneğin; Orhan Pamuk Kara Kitap ve Yeni Hayat'ta okuyucuya birtakım sorular yöneltir ya da okuyucuyu metne dahil eder:
"Okuyucu, ey okuyucu, baştan beri anlatıcıyla kahramanları, köşe yazılarıyla, olayların anlatıldığı sayfaları pek de başarılı olamadan da olsa, titizlikle birbirinden ayırmaya çalıştığım kitabımın bu noktasında, yani senin de belki fark ettiğin onca iyi niyetli çabadan sonra, izin ver de şu satırları dizgiciye yollamadan önce bir kere olsun araya gireyim. Hani kimi kitaplarda sayfalar vardır, yazarın hüneri yüzünden değil de, 'sanki kendiliğinden' kurulmuş hikâyenin 'sanki kendiliğinden' akışı yüzünden içimize öyle bir işlerler ki, bir türlü unutamayız onları. O sayfalar, aklımızda, kalbimizde-ne derseniz deyin işte meslek erbabı yazarın kalemiyle harikalar yarattığı sayfalar olarak değil, kendi hayatımızda kimi cennet saatleri gibi, kimi cehennem satırları gibi, her ikisi gibi ve daha çok her ikisi dışında, yıllarca hatırlayacağımız dokunaklı, içler acısı ve göz yaşartıcı bir anı gibi içimizde kalır."