Refik Halid Karay kimdir?
Refik Halid Karay'ın mizah öyküleri yazarak başlattığı yazın hayatı aslında edebiyatımız için yeni bir başlangıç içeriyordu. Çünkü bugüne dek yazılan hikayeler, hep İstanbul çevresinde dönüp durmuştu. Oysa şimdi Karay, sınırları aşmış, sürgüne gittiği Anadolu'nun değişik kesimlerinden insanları öykülerinde yaşatıyordu. Sizler için, ölümü ile edebiyat tarihimizde Fecr-i Ati'nin en parlak ışığının sönmesine sebep olan Refik Halid Karay hakkında bilinmeyenleri ve merak edilenleri derledik.
Giriş Tarihi: 17.07.2019
15:34
Güncelleme Tarihi: 24.11.2019
16:14
"KÖY EDEBİYATI"NIN ÖNCÜLERİ ARASINA GİRDİ
"Memleket Hikayeleri"yle, o güne kadar konuları İstanbul'la sınırlı olan öykücülüğü Anadolu'ya taşıyan Karay, sonradan gelişecek olan "köy edebiyatı"nın öncüleri arasına girdi.
Karay, dilini 1920'lerden sonra daha arı ve anlaşılır hale getirirken bu özelliği Nihad Sami Banarlı'nın "Onun zeki ve usta kaleminden, ışıklı bir hareket güzelliği ile raks eder gibi dökülen duru ve şeffaf nesir, dili, yirminci asır Türkçesinin 'örnek dili' olabilecek derecede güzel ve sağlam bir mimariye sahiptir." şeklindeki cümlelerine yansıdı.
ÇEKMEDİĞİ SIKINTI KALMADI
Yazıları nedeniyle "150'likler" listesine alınan Karay, İstanbul'un düşman işgalinden kurtarılışının ardından Piyer Loti gemisiyle 9 Kasım 1922'de Beyrut'a gitmek zorunda kaldı.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun anlatımına göre Refik Halid'in oralarda çekmediği sıkıntı kalmadı ve bu durum onun hem gururunu kırdı hem geçim sıkıntıları ve vatan hasretiyle ona maddi-manevi ıstıraplar yaşattı.
Karay, sürgüne beraber çıktığı eşi ile oğlu Ender'i sıkıntılar nedeniyle İstanbul'a gönderirken bir süre sonra ikinci evliliğini Nihal Hanım'la yaptı ve bu evliliğinden Ömer Uğur isminde bir oğlu oldu.
Beyrut ve Halep'te geçen zorlu yıllardan sonra 1938'de af çıkarılmasıyla yurda dönen yazar, yeniden gazeteciliğe başlayarak "Aydede" dergisini tekrar çıkardı ve farklı gazetelerde yazılar yazdı.
MEMLEKET HİKAYELERİ NEDEN ÖNEMLİ?
Refik Halid Karay dendiğinde akla gelen ilk yapıt olan Memleket Hikâyeleri, aynı zamanda Türk edebiyatının da en önde gelen öykü kitaplarından biridir. Yayımlandığı yıldan beri canlılığını koruyarak günümüze kadar gelen bu yapıtta toplam 18 öykü vardır.
Öykülerin büyük çoğunluğu sürgünde bulunduğu yıllarda yazılmıştır. Dolayısıyla en dikkati çeken şey, kasaba insanını tasvir edilişidir. Çünkü o döneme kadar hiçbir yapıtta köy ve kasaba insanı böylesine derinlemesine ele alınmadı.
Devrinin en etkili profesörlerinden ve şairlerinden olan Sabri Esat Siyavuşgil, "Bana o hikâyeler, bugün, Anadolu'nun insan ve cemiyet hayatı hakkında yazılmış ve yazılacak en azametli psikoloji ve sosyoloji eserlerinden daha etraflı, daha derin, daha dolu ve daha gerçek geliyor. Öyle sanıyorum ki bu hikâyeleri okumadan Anadolu'yu anlamanın, anlamaya çalışmanın imkanı yok," diyerek hikâyelerin önemini özetliyor.
GEÇİRDİĞİ BİR AMELİYAT ESNASINDA VEFAT ETTİ
Karay, Anadolu yaşamını anlatan öyküleri ve Kurtuluş Savaşı'na karşı tutumuyla tanınırken Türkiye'ye dönüşünden sonra yazdığı romanlarda ise yurt gerçeklerinin yerini Avrupa dışı ülkelerde geçen olayların aldığı görüldü.
"Memleket Hikayeleri" nde daha çok kadın karakterleri, orta sınıfı ve kenar mahalleyi işleyen, "Gurbet Hikayeleri"nde ise memleket özlemini kalemine yansıtan Refik Halid Karay, geçirdiği bir ameliyat esnasında 18 Temmuz 1965'te vefat etti.
ROMANCI YÖNÜ KAÇA AYRILIRDI?
Karay, öyküleri üzerine pek çok roman da yazdı. Gerçekten de kalemi kuvvetliydi, ancak yine de Memleket Hikayeleri öykü kitabı kadar, hatta "Kirpi" zamanlarındaki hicivleri kadar kabul görmedi. Hatta henüz hayattayken, 1949'da, Hıfzı Tevfik Gönensoy, "Türk Edebiyatı Tarihi" adlı eserde bu konuya şöyle değiniyordu: "Refik Halid, romanlar, tiyatro eserleri yazmayı da tecrübe etmiş̧ ise de bu yazılarında ne hadiseleri tahlil eden mizahi yazıları, ne de hikâyeleri derecesinde muvaffak olmuş̧ sayılmaz".
Romancılığını da iki bölüme ayırmak mümkündü. Yurt dışına sürgüne gitmeden önce ve sonra! 1920'de yazdığı "İstanbul'un İç Yüzü" adlı romanı, sürgün öncesiydi. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nden I. Dünya Savaşı günlerine kadar yaşayan İstanbul'u anlatıyordu. Roman tekniğinin dışına çıkmış, adeta birbirinden kopardığı parçaları birleştiriyordu.