Sezai Karakoç'un kaleminden Ramazan
Bir roman, hikaye, şiir veya deneme okuduğumuzda, edebiyatın hayattan beslenen yönüne yakından şahitlik ederiz. Bilhassa bu türlerde, sosyal hayatta yer edinen olayların, kültürel ve dini yaşantıya dair inceliklerin ve ibadetlerin yer aldığını gördüğümüzde; edebiyatın yaşantımızın büyük bir parçasını kendisine göre nasıl estetik bir biçimde yorumladığına hayranlık duyarız. Ramazan, edebiyatımızda Ramazaniye isimli bir türün ortaya çıkmasına vesile olan bir aydır. Ramazan'ı eserlerine konu edinen edebiyatçılarımızın en önemlilerinden biri ise hiç şüphesiz orucu "diriliş mucizesi" olarak gören Sezai Karakoç'tur. Gelin, "Nerede o eski Ramazanlar?" sorusuna işlevsel bir cevap sunan Sezai Karakoç'un Ramazan algısına yakından bakalım…
Giriş Tarihi: 17.04.2021
16:59
Güncelleme Tarihi: 17.04.2022
10:09
📌 Ünlü şair, Ramazan'ın çocuklar için cenneti andıran masalsı havasına temas etmenin yanında orucun çocuklar için nasıl bir okul görevi üstlendiğinin de altını çizer. Karakoç'un da ifade ettiği gibi oruç söz gelimi "mistik bir öğretmen" olur ve çocuğun yaşam terbiyesinde önemli bir vazife üstlenir.
"Çocuğun içinden taşıp gelen ve ilk andaki çıkış çılgınlığını yaşayan içgüdüleri, oruç gibi mistik bir öğretmenin uslandırması, onu, komplekslere saplanmaktan, geleceğini tam şartlandıran ve telafi edilemez gençliğin çılgın davranışlarından korur. Tabiatın önünde baş eğmemesi, melankoli krizlerine daha dayanıklı çıkmasını sağlar çocuğun."
MEDENİYETİMİZDEKİ MANEVİ RAMAZAN HAVASINI ESERLERİNDE İŞLEYEN KARAKOÇ
📌 Karakoç eserinde Ramazan'ın manevi havasını söz konusu ettiği mekanlar üzerinden hissettirir. Karakoç Ramazan ayına gelenek perspektifinden bakan şairler arasındadır.
📌Karakoç aynı zamanda Ramazan'ın sokağa yansıyan yönüne de eserinde yer verir. Karakoç, Karagöz oyunlarından Beyazıt meydanındaki eğlencelerden söz ederken aynı zamanda Sultanahmet'in, Fatih Camii'nin havasını eserine yansıtır.
📌Fatih'ten yükselen ezan sesleriyle Ramazan akşamları mest olduğunu vurgulayan şair, Fatih Camii'nde kıldığı teravih namazlarının da özlemini çeker.
📌Karakoç'un Ramazan ile beraber yad ettiği en önemli mekanlardan biri de Beyazıt civarıdır. Bu bölgede teravihten sonra yaptığı siyasi ve edebi tartışmalar, Ramazan'ı ünlü şair için "bereket ufku ve sağnağı" haline getirmiştir.
📌Şair, Hızırla Kırk Saat'in ve Taha'nın Kitabı'nı da Ramazan'da bitirir. Tüm bunlar, Karakoç için Ramazan'ın bereketidir.
"Ölüme doğru koştuğu bu son çağlarda İslâm toplumu tam ölmemişse ve hâlâ yaşıyorsa; bunu, gelip gelip dirilten Ramazanlara borçludur geniş ölçüde. Ve bir gün tam dirilecekse, bu da yine bir Ramazanda başlayacaktır, Ramazanlarla başlayacaktır."
SEZAİ KARAKOÇ’A GÖRE DİRİLİŞ MUCİZESİ ORUÇ
📌 Evlerimizi ev yapan, ruhlarımızı kölelikten azat eden oruç, Sezai Karakoç'a göre bir "diriliş mucizesi"dir. Modern insanın silahını oruç olarak gören Karakoç, bu silahla pek çok kötülükten korunabileceğimizi düşünür.
"Biz Müslümanlar için" oruç, dudakları çatlamış toprağa serpilen yağmur gibi âdeta bir rahmettir. "20. Yüzyıl sularında, Müslüman, kültür alanında da ekonomi ve maddî güç alanında da sıkıştırıla sıkıştırıla son duvara dayanmış bir savaşçıdan farksızdır"
Sezai Karakoç'un Hızırla yolculuğu: "Hızırla Kırk Saat"
📌 Orucu "canlı" bir varlık olarak tanımlayan Karakoç, onu edilgen bir ibadet şekli olmaktan çıkararak insanlığı da orucun himayesine sokar. Nitekim bu düşüncesini en bariz biçimde gösterdiği meşhur "Oruç da Acıkır" yazısıdır.
"Siz sanmayın ki, oruçta yalnız siz susar, siz acıkırsınız. Oruç da susar, oruç da acıkır. Çünkü: Oruç da canlıdır. Sizin gibi. Hatta sizden fazla. Çünkü: Onda, ölümün eriteceği et ve kemik de yok. İnsan, sağken bile ölüme karışıktır. Biz, hayatla ölümün karıştığı bir terkibiz. Sağken, hayat ölüme baskındır ve ölümü kullanır. Sonra yaşlandıkça, ölüm güçleri yavaş yavaş artar ve ölüm yüzdesi, hayat yüzdesinin üstüne çıkar bir gün. İşte o gün ölmüşüzdür, ölüm hayatı kullanmaya başlamıştır. Toplum yaşayışında da böyle. Ecel olarak gelen ölüm, bu hayat-ölüm çatışmasını kesin bir sonuca bağlar. Ama oruç yüzde yüz diri, saf olarak diridir. Net diridir, insan gibi brüt değildir."
📌Karakoç yazısında, oruç ve Mümini ayrılmaz bir bütün olarak tarif eder. Birbirini tamamlayan bu iki canlı, birbirine ab-ı hayatı sunduğunda kalplerdeki iftarlar anca o zaman açılır.
📌 Yazısını "Oruç geldi, ondan bize ölümsüz bir şeyler katılacak demektir. Giderken, bizden de ona ölümsüzleşecek birkaç şey katılmalı." cümleleriyle noktalayan Karakoç, orucun giderken "dolu" gitmesi gerektiğinin altını çizer.
"Ramazan, biz Müslümanların kimlik hamurumuza bir güneş ışığı gibi sızmıştır. Kişiliğimizi mayalamıştır o. Kişiliğimiz onunla; o, kişiliğimizle yoğrulmuştur. İnsan ruhuna tabiatüstü pencereler açan odur."