Şiiri zihnileştiren bir ifade tarzı
Divan Edebiyatı'nda 17. ve 18. yüzyıllarda tesirini gösteren, hayal ve kelime oyunlarına, edebî sanatları alışılmışın dışında kullanmaya, mazmunları uzak manâları ile şiire dâhil etmeye dayanan ve böylece şiiri zihnileştiren bir ifade tarzı.
Giriş Tarihi: 05.06.2018
17:56
Güncelleme Tarihi: 05.06.2018
18:01
Ayrıca şairlerin büyük bir çoğunluğu Sebk-i Hindî'nin temel özelliklerinden olan ıstırabı anlatmak için mübalağa sanatını kullanmaya yönelmişler ve hatta bu konuda ifrat derecesinde şiirler söylemişlerdir. Bu arada şiirde sözden ziyade anlam derinliğine önem verilince, hayaller geniş ve derin ifade tarzı da ağırlaşmış; sonuçta mübalağa yüklü şiirler, şiirin okuyucu zihninde canlandırılmasını engellemiş ve anlaşılamamasına neden olmuştur.
TASAVVUFUN KONU OLARAK ELE ALINMASI
Đran'da ve Hindistan'da İslâm mutasavvıfların çabaları sayesinde yayıldığı için, bu bölgelerde İslâm'ın şer'î ve fıkhî yönünden çok, tasavvufî yönü öne çıkmıştı.
Devlet adamından sıradan halka kadar bütün halk tabakalarına kadar yayılan tasavvuf şairler üzerinde de etkili olmuştur. Bu durum zaman içinde Türk edebiyatında da görülmüş, özellikle Nâilî , Neşatî , Şehrî , Fehim ve Şeyh Gâlib gibi şairlerin şiirlerinde yoğun bir şekilde işlenmiştir.
Yukarıda da belirtildiği gibi insanın dış değil, iç dünyasının, insan ruhunun acı ve heyecanlarının, ıstırabın işlendiği bir şiirde tasavvuf konu olarak ele alınmıştır. Sebk-i Hindî şairleri de bu konuyu yeri geldiğince kullanmış, fakat eski şiirde, gerçek bir mutasavvıfta olduğu gibi değil, derinde ve bazen sözü kapalı olarak söyleyebilmek için kullanmışlardır.
SOYUT-SOMUT İLİŞKİSİ
Bu özellik, irsal-i meselle de karıştırılabilir. Fakat bu üslupta, soyut düşünceleri somut bilgilerle örneklendirmede atasözleri veya başkaları tarafından söylenmiş olan deyimler değil, şairlerin kendilerinin yeni ve orijinal fikirleri yer alır.