Mana ustası Şeyh Galib'ten inci değerinde beyitler
Divan edebiyatında öyle şiirler vardır ki söz ve anlam incisi konumundadır. Anlam katmanına bürünmüş şiirlere sahip olan isimlerden biri de divan edebiyatının son temsilcilerinden "düşüncenin alevi ile oynayan" Şeyh Galib'tir. Kelimelerle yaptığı oyunlarla edebiyat tarihimizin bir dönemini kapatıp bir dönemini açtıran büyük şair, sözden ziyade anlama önem vermiştir. İşte Şeyh Galib'in mana kuvvetinini gösteren inci değerindeki beyitleri ve şerhleri...
Giriş Tarihi: 12.05.2020
16:28
Güncelleme Tarihi: 27.06.2021
15:04
ŞEYH GALİB'İN ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER
"Teblerze-zad gevher-i galtan-ı gurbetim Mihr-i sadef sabah-ı Nişabur'dur bana"
Ateşli titremelerle doğup gurbete yuvarlanmış bir inci tanesiyim. Sadefin aydınlığı (veya sevgi ve şefkati), benim için sanki Nişabur sabahı gibidir.
Bu beyit Şeyh Galib divanının ilk gazelinin dördüncü beyiti olan beyitidir. İlk etapta tasavvufta varlığın oluşumu ile ilgili coşkun anlayışı dile getiren beyit, farklı pek çok anlamı da içerir. Muhammed Nur Doğan, Aynaya Yolculuk isimli eserinde, "z" harfinin titreşimli etkisinin beyite oldukça katkı sağladığını bildirir. Doğan bu beyiti, Kur'an-ı Kerim'deki "Zilzal" suresinin girişi gibi ahenkli olduğundan bahseder: "İza zülziletil ardu zilzaleha: Yer o müthiş sarsıntı ile sarsıldığında."
Şeyh Galib ve Nabi'ye inat uğruna yazdığı Hüsn ü Aşk
Farsça birleşik bir isim tamlaması olan "teb-lerze" aslında humma titremesi, ateşli, ıstıraplı titreyiş anlamındadır. "Zad" ise doğmuş anlamındadır. İki kelime birleştiğinde teblerze yani " ateşli ıstıraplı titremelerden doğmuş" anlamı çıkar.
Burada Nişabur kelimesi önem arz eder. Nişabur, İran'ın Horasan eyaletinde bulunan bir şehrin adıdır. Bu şehir tarihte 13. yüzyılda uğradığı Moğol istilası ve geçirdiği iki büyük deprem felaketi ile anılmaktadır. Divan şiirinde Nişabur, bu iki çağrışım ekseninde yer alır. Ayrıca Nişabur şehrinin sabahleyin güneşin doğuşu ile birlikte inci gibi parlaması da divan şiirinde sıklıkla rastlanan bir telmih unsurudur.
Doğan, bahsi geçen eserinde bu beyitte Şeyh Galib'im, içinde inci olduğu halde denizin dalgaları üzerinde sallanan sedef ve hareket eden, yürüyen bir hamile kadının karnındaki bebeğin durumu ile Nişabur'un zelzeli hali arasında benzerlik ilişkisi kurduğunu açıklar. Aynı zamanda bu beyitte şairin temsilcisi olduğu Sebk-i Hindi üslubunun da izleri olduğu ifade eder. Şeyh Galib bu beyitinde mısralar arasında bir anlam katmanı oluşturur.
Fuzuli'nin ustalığıyla bir kaleme binlerce benzetme: Kalem Kasidesi
"Yine zevrak-ı derunum kırılıp kenare düştü Dayanır mı şişedir bu reh-i seng-sare düştü"
Yine gönül kayığım kırılıp kıyıya düştü; bu gönül şişedendir, düştüğü yer ise taşlıktır, dayanması ne mümkün.
Beyitte mânâ iki temel kavram etrafında dönmektedir. Bunlardan birincisi deniz ve kıyı sembolizmi ikincisi ise zevrak ve gönül benzetmesidir. Zevrak kayık anlamına gelmektedir. Gönül çeşitli bağlantılarla kayığa ve bir şişeye benzetilmektedir. Gönül çabuk kırılabilmesi açısından şişeye benzetilirken, şair aynı zamanda kayalara çarpıp duran bir kayığa da benzetilir.
Mütefekkir şair Nabi kimdir? Nabi'den alıntı ve öğütler...
Gâlib'in kullanmayı çok sevdiği kelimelerden biri olan "sengsâr", "Taşlık yer" anlamına gelir. Öyle ki bu taşlık yer şairin parçalanmışlığının ve bütünden ayrılışının hem sebebi olmakta, hem de farkındalığını sağlamaktadır.
Çalkantılarla, hadiselerle dolu bu dünya bir sürgün ve çile yeridir. Bu çileye maruz kalan bu şairin gönlü ise bir pul şişesi gibi narin ve kırılgandır. Narin ve kırılgan olan gönlün ise taşlık yolda düşen şişe gibi kırılması kaçınılmazdır.
Sevgisini ve öfkesini söylemekten çekinmeyen şair: 'Nefi'
"O zaman ki bezm-i canda bölüşüldü kale-i kâm Bize hisse-i mahabbet dil-i pare pare düştü"
Can meclisinde istek kumaşları bölüşüldüğü zaman, bizim payımıza sevgi payı olarak parça parça olmuş bu gönül düştü.
Bu beyitte tasavvufta sıkça kullanılan bezm-i elest kavramını görmekteyiz. Bezm-i elest, elest meclisi olarak bilinir. Farsçada "sohbet meclisi" anlamına gelen bezm kelimesiyle Arapçada "ben değil miyim" mânasında çekimli bir fiil olan "elestü"den oluşan bezm-i elest terkibi, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" hitabının yapıldığı ve ruhların da "evet" diye cevap verdikleri meclis anlamını ifade eder.
Son dönem Osmanlı şairlerinden Sünbülzade Vehbi