Stefan Zweig'in okunması gereken 20 kitabı
"Bütün yalnızlar gibi özgür ve bütün özgürler gibi yalnız…" demiş vakti zamanında Stefan Zweig. Yazdıklarına, ruhunun derinliklerinde mahkûm ettiği yalnızlığın her türlü acısını da iliştirmiş. Ortaya ise her bireyin kendinden mutlaka bir his bulacağı eşsiz satırlar çıkmış. İşte Zweig'in ruhunuzun derinliklerine işleyen, her biri birbirinden değerli 20 kitabı...
Giriş Tarihi: 22.10.2018
10:05
Güncelleme Tarihi: 22.10.2018
13:31
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
''Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?''
Stefan Zweig Bilinmeyen ''Bir Kadının Mektubu'' adlı uzun öyküsünü 1920'li yılların ilk yarısında kaleme aldı. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu'nun kadın kahramanını sadece uzun bir mektubun yazarı olarak tanıyoruz. Kadının hayatı boyunca sevmiş olduğu erkek için kaleme aldığı bu mektubun "gönderen"inin adı yoktur .
Mektubun başında tek bir hitap vardır: "Sana, beni asla tanımamış olan sana". Kadın hep bir "bilinmeyen" olarak, yani tek başına yaşamaya razıdır, bu öyküde "taraflar" değil, sadece tek bir "taraf" vardır. Zweig okurunu, bir kez daha, insan psikolojisinde eşine pek rastlanmayan bir yolculuğa davet ediyor.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız…
''Şanssızlık, insanı alıngan, sürekli acı ise adaletsiz kılar.''
Sabırsız Yürek, özellikle düşsel ve tarihsel karakterler üstüne yazdığı yaşam öyküleriyle tanıdığımız Stefan Zweig'in tek romanıdır. Freud'un öğretisine derin bir ilgi duyan Zweig'in bu psikolojik romanı , acıma duygusunun nelere yol açabileceğini, insanı nasıl çatışmadan çatışmaya sürükleyebileceğini anlatan bir başyapıttır. Yazar iki tür acıma duygusundan söz eder:
"Birincisi , duygusal ve zayıf olanı, başka birinin yaşadığı felaketlerden kaynaklanan acı ve hüzünden olabildiğince çabuk kurtulmak için çırpınan bir yüreğin sabırsızlığıdır. Diğeri, tek gerçek acıma duygusu ise duygusal olmayan, ama yaratıcı olan, ne istediğini bilen; sabırla, gücü yettiğince, hatta gücünün bile ötesinde katlanmaya ve dayanmaya kararlı olunan acıma duygusudur ."
20. yüzyılın kült kitaplarından biri olan Sabırsız Yürek, insanca duyguların savaşın dehşeti karşısında allak bullak oluşunun romanıdır.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız…
''İnsanın çocukken içinde yaşadığı dönemin havasından kanına karışan şeyler, hiçbir zaman ondan ayrılmıyor.''
Stefan Zweig, ''Bir Avrupalının Anıları'' olarak kaleme aldığı ''Dünün Dünyası'' adlı bu kitabının ön sözünde, yazacaklarım, benim yaşadıklarım olmaktan çok, bütün bir kuşağın yaşadıklarıdır, der. 19. yüzyıl Avrupasının görece güvenli, tekdüze ortamında yetişen kuşaklar, 20. yüzyılın hemen başlarında olaylarla yüz yüze geldiler.
Dün ve bugün arasında bütün köprülerin yıkıldığı, bütün değerlerin altüst olduğu yıllarda, peş peşe iki dünya savaşına, Almanya'da doğup büyümesine, evinden ve ülkesinden kopmanın, ülkeden ülkeye göç etmenin, anayurdu saydığı Avrupa'nın mahvolmasını görmenin acılarına dayanamayarak 1942'de hayatına son veren bu duyarlı yazarın anıları, kişisel bir anlatım olmanın ötesinde yüzyılımızın ilk yarısının ruh dünyasının da bir el kitabı sayılmaktadır.
60 yıllık ömründe görmediği, tanık olmadığı, acısını çekmediği hiçbir felaket kalmadığını söyleyen Stefan Zweig, anlattıklarımızla bir gerçek kırıntısını bile bizden sonraki kuşağa ulaştırabilirsek yine de boşuna yaşamış sayılmayız, diyor.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız…
''İnsanın tek bilmesi gereken, insan olduğu ve öyle kalmak istediğidir.''
Mecburiyet'te, ressam Ferdinand ve eşi Paula'yla birlikte ülkesindeki savaştan kaçarak İsviçre'nin doğasına sığınmıştır. Ne var ki hâlâ içi içini yiyor, her an o malum mektubun gelmesini bekliyordur. İsviçre'de özgürdür, ama bir türlü kendini özgür hissedemiyordu. Günlerden bir gün, ülkesinden gelen askerliğe çağrı tebligatı eline ulaştığında içinde bir mecburiyet hissi belirir. Ülkesinin girdiği bu kirli savaşta o da ölmeye "mecbur" mudur, yoksa İsviçre'de kalıp "özgür" olmaya devam etmeli midir?
Stefan Zweig yine en iyi bildiği şeyi yapıyor ve çelişkilerle dolu insan ruhunu bütün ustalığıyla gözler önüne seriyor. "Mecburiyet" pasifizme dair şimdiye dek yazılmış en güçlü metinlerden biri olmanın yanında, Stefan Zweig'ın kendi hayatıyla da şaşırtıcı paralellikler içermektedir.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız…
''İnsan eğer her şeyi kaybettiyse, son kalan şey uğruna çılgınca savaşır.''
Amok Koşucusu, doktor olarak yardıma ihtiyaç duyan bir insana el uzatmanın vicdani yükümlülüğüyle kendi karmaşık duyguları arasında sıkışıp kalan bir adamın hikâyesidir. Hollanda Doğu Hint Adaları'nda görev yapan bir doktor, dara düşüp kendisine başvuran çok zengin bir kadının "yardım" talebini geri çevirir.
Zira kadının mağrur ve hesapçı tavrı karşısında büyük bir öfkeye kapılmış, gururuna yenik düşmüştür. Ancak söz konusu olan insan hayatıdır. Kısa süre içinde pişmanlığın pençesine düşer. Kadına yardım etmeyi saplantı haline getiren doktor, Malezya halkında rastlanan bir nevi öldürücü delilik olan amokun etkisi altına girer.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız…