Türk edebiyatının yapı taşları
Türk edebiyatının uçsuz bucaksız sözcük denizinde, hissettirdikleri duygularla kaybolmamızı, derinliklere inmemizi sağlayan yazarlarımız, şairlerimiz, ustalarımız hem hayatımıza hem de yaşamdaki amaçlarımıza olumlu yönler verdiler. Bu usta yazarlarımız birer yapı taşı olarak kalbimizin en güzel köşesinde varlıklarını sürdürmeye devam edecekler...
Giriş Tarihi: 21.09.2018
10:28
Güncelleme Tarihi: 29.09.2018
18:14
Araba Sevdası - Recaizade Mahmut Ekrem
''Araba Sevdası, Türk Edebiyatı Tarihi'nin en önemli olaylarındandır.''
Bir çağ kapatıp bir çağ açar. Tanzimat'la Servet-i Fünün'un kesiştiği noktada, bir anıtsal roman olarak karşımıza çıkar. O günden sanki bugünün araba hayranlığını, eski İstanbul mesire, Çamlıca alemlerinin eğlencelerini, bir mirasyedi çılgın gencin, servetini har vurup harman savurusunu işler. Recaizade Mahmut Ekrem Araba Sevdası romanıyla Servet-i Fünûn romancılığını hazırlar.
Satın almak ve kitabı incelemek için tıklayınız.
"Unutmak için en iyi çare unutmaya çalışmak değil, çalışmamaktır..."
Yalnızız, maddeyle mananın, bedenle ruhun, toplumla bireyin kıyasıya çatıştığı bir zamanda 'kendisi' olmak için umutsuzca çırpınan insanların öyküsü. Kalabalıklar arasında yalnız, kendi içinde kavgalı ruhların varolma mücadelesi. Gerçek yaşamdan ütopyaya uzanan bir huzur arayışı. Peyami Safa'nın kaleminden çağımıza tutlan bir ayna, bizim yalnızlığımız…
Satın almak ve kitabı incelemek için tıklayınız.
Aşk-ı Memnu - Halid Ziya Uşaklıgil
''Dünyada benim kadar kendisini uzun uzun dinlemiş, duygularının bilmecesini benim kadar açıklık ile görebilmiş bir kadına çok az rastlayabilirsiniz.''
Servet-i Fünun edebiyatının en büyük yazarı kabul edilen Halid Ziya Uşaklıgil'in 1898-1900 arasında yazdığı ve Servet-i Fünun'da tefrika edilen Aşk-ı Memnu ilk büyük Türk romanı kabul edilir.
Sağlam bir yapısı ve tekniği olan yapıtta, varlıklı bir yaşam hayaliyle yaşlı, zengin ve çocukları olan bir adamla evlenen genç ve güzel bir kadının, kocasına sadık kalmak kararına karşın, elinde olmayarak yasak bir aşka tutkuyla sürüklenişi, olayın psikolojik nedenleri üstünde de durularak gerçekçi bir biçimde anlatılır.
Halid Ziya Uşaklıgil'in Türk edebiyatına kazandırdığı bu eser, 1975 ve 2008 yıllarında televizyon dizisi olarak da seyirciye sunuldu.
Satın almak ve kitabı incelemek için tıklayınız.
''Sonra bir kısık ses daha işitildi, ''Suat mı? Yok mu? Niçin?'' Bu Necip'in sesi idi. Süreyya ile karşılaştılar, boğuk bir sesle birbirlerine haykırıştılar, ihtiyar kadın feryat ederek ''Lakin Allah aşkına koşunuz, bakınız kızcağınıza...'' diye yalvarıyordu, birisi, ''Sakın içeride kalmasın...'' dedi. O zaman Necip ile Süreyya'nın kapıya doğru koştuğu görüldü.''
Eylül ilk olarak 1900 yılında, Servet-i Fünun dergisinde hikâye olarak yayımladı ve kısa sürede beğenilmesi üzerine , 1901 yılında kitap haline getirilerek Türk edebiyat'ının ilk psikolojik eserini yazdı. Mehmet Rauf, Suad'ın aşkı, suçluluk duygusu, bunalımları ve vicdan muhasebesini anlattığı eseri ile okuyucularıyla buluşuyor.
Satın almak ve kitabı incelemek için tıklayınız.
Huzur - Ahmet Hamdi Tanpınar
"O gün büsbütün güzeldi. Hiç yaşamamış şeyler gibi güzeldi..."
Tanpınar, kültürümüzü bir "iç âlem medeniyeti"nin tezahürü olarak görür. Bu medeniyeti, belirli bir ahlâkı taşıyan "mânevi vazifelerine inanmış, muayyen bir ruh nizamından geçmiş, nefislerini terbiye etmiş" insanlar meydana getirmiştir. Huzur'un kahramanlarından Mümtaz, roman boyunca kendisini "huzur"a kavuşturacak bir "iç nizam"ı aramaktadır. Eserde hastalık, ölüm, tabiat, kozmik unsurlar, medeniyet, sosyal meseleler, çeşitli ruh halleri ve estetik fikirler iç içe verilir. Ancak bütün bunların üzerinde romana hâkim olan Mümtaz'la Nuran'ın aşklarıdır. İstanbul, bu aşkın yaşandığı çevre olmaktan çıkarak, âdeta bir roman kahramanı gibi ele alınır. Huzur için, belli bir dünya görüşüne, bir hayat nizamına kavuşamamış Cumhuriyet aydınlarının "huzursuzlukları"nı dile getiriyor denebilir.
Satın almak ve kitabı incelemek için tıklayınız.