Türk Şiirine Aynadan Bakmak
Ayna yüzyıllardan beri kullanılan, sanatın farklı alanlarında da kendine yer bulan ilginç bir araç. Efsanelerde, masallarda başrolller kadar kilit bir konumda bulunan bu esrarengiz eşya Türk şiirinde de şairlerin sıklıkla kullandığı bir metafor olmuştur. Yalnızca şiirde değil kurmaca metinlerde de yer alan ayna imgesine Cahit Sıtkı, Necip Fazıl, Ahmet Muhip, Asaf Halet ve Ahmet Hamdi'nin şiirleri üzerinden beraber bakalım.
Giriş Tarihi: 20.11.2022
10:32
Güncelleme Tarihi: 02.12.2022
11:50
◾Aynanın sembolleşme deyim yerindeyse bir mazmuna dönüşme merhalesinde divan şiirinin katkısı büyüktür. Osmanlı şiirinin temel mazmunlarından birine dönüşen 'ayna' beşeri ve ilahi sevgilinin güzelliğini, saflığını, temizliğini anlatırken kullanıldığı gibi aşığın gönlünü, aşkını, rakiplerini, çektiği cefaları anlatmak için de kullanılmıştır.
◾1920-1950 yılları arasında yazılmış edebi metinlerde ayna, yalnızlığı, benliği, zamanı, Allah'ı simgeleyen anlamlar kazanmıştır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi zamanı temsil eden ayna, bu bağlamda geçmişe yani maziye de işaret eden bir kavram olmuştur. İnsan, aynaya her baktığında, bütün yaşlarının hatırası sanki karşısında durur.
Eski şiirin zirvesi: Fuzuli
◾Cumhuriyet Dönemi şair ve yazarları arasında aynayı temel metafor olarak en çok kullanan isimlerden biri de Ahmet Hamdi Tanpınar'dır.
◾Şiirlerinin yanısıra kurmaca eserlerinde de ayna, ana metaforlardan biridir. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın metinlerinde ayna hafızanın kapısını aralayan ve ve hafızanın içinde yolculuk yaptıran, bize hafızadan vizyonlar gösteren bir ekran görevini görür. Bu ekran hatıraların ve geçmişin sonsuz dehlizlerine aralan bir kapıdır.
"Bir sonu gelmeyen rüyaya dalar,
Akşam odalarda fersiz aynalar.
Durgun sularında hepsinin yer yer
Eski bir hatıra sanki genişler,
Maziden yadigâr kalan bir hisle"
Ahmet Hamdi Tanpınar, Aynalar
"Her bakışta çizer bu kederli su,
Ömrümüzün geniş bir tablosunu.
Bir tablo ki, ne renk, ne çizgisi var;
Fakat her hatıra içinde yaşar..
Ve derinliğinden bizlere güler,
Kalbi kalbimizde çarpan ölüler."
Ahmet Hamdi Tanpınar, Aynalar
◾Tanpınar'da birbirleriyle sürekli temas içinde bulunan ayna-su-gökyüzü gibi kavramlar bir yerde divan şiirindeki tenasüp sanatını anımsatır. Çünkü bunların hepsi derinliği olan, yansıtma özelliği bulunan kavramlardır. Özellikle su ve ayna metaforları birbiriyle iç içedir. Tanpınar'ın zihni aynasında kendi bedeninden suretinden çok zamanın muhafaza ettiği anılar görünür. Mehmet Kaplan'ın deyimiyle Tanpınar aynada "beliren mazisinin hüzünlü hayallerini seyreder"
◾"Aynalar" şiirinin başlangıncında fersiz aynalarla durgun su arasında bir bağ kurulmuş durgun suya hafıza nitelği kazandırılmıştır. Durgun sularda atılmış bir taşın halka halka genişlemesi gibi şairin anıları da genişler. Ve her halkada başka bir hatıra günyüzüne çıkar. Buradan anlarız ki Tanpınar hatıralarını suya saklamış ve kaydetmiştir. İlk mısradaki fersiz ve ışıksız aynalar önce yerini durgun suya sonra kederli suya bırakır, su hatırladıkça acılaşır adeta... Aynanın kapısından hafızasının denizine dalan Tanpınar bu şiirde kederli ve karanlık vizyonlar çizmiştir.
Hafızanın ve bilinçaltının aynası olan rüya, ayna metaforu ile en çok kullanılan ögelerden biridir. Hatta bazı edebi metinlerde ayna ve rüya iç içe geçer ve kişiyi yansımalar ve belirsizliklerle dolu bir odaya hapseder.
"Ellerim bir kanat gibi titrekti,
Tutmasam gözümden yaş inecekti,
Bir his beni alıp aynaya çekti,
Ondaydı gecenin esrarı güya."
Necip Fazıl Kısakürek, Rüya
◾Necip Fazıl'ın da en çok kullandığı metaforlardan biri olan ayna bu şiirde, gecenin esrarını şaire gösteren bir nesne olarak tasvir edilmiştir. Gecenin karanlığını yansıtan ve esrarını gizleyen ayna aynı zamanda şairin zihinsel bir yolculuk yaptığı ve suretini farklı gördüğü bir görüntüye de kapı aralar. Ayna gecenin esrarıyla daha da sırlanmıştır ve sır bildiğini kendinde tutup saklayacaktır.
Edebiyatımızın Esrarengiz Kalemi: Asaf Halet Çelebi
"Sordum etrafıma, ne oldu, ne var? Nedir suratımda bu çukur yollar? Sanki yaşamaya güvenim kadar Büyük bir şey çaldı benden o rüyâ..."
Necip Fazıl Kısakürek, Rüya
◾"Nedir şakağımda bu beyaz saçlar? / Sanki uyutup da gençliğim kadar / Büyük bir şey çaldı benden o rüya" mısralarında Necip Fazıl'ın aynaya baktığında gecenin sırına eriştiğini ve onunla yüzleştiğini görürüz. Aynada kendini olduğundan daha yaşlı gören şairin bu sanrısı ruhsal çöküşünün ve gönül yorgunluğunun sonucudur. Ayna ona yorgun gönlünü kendi sureti üzerinden resmeder...