Türkiye'nin roman haritası
Edebiyata yön veren yazarların çoğu yaşadığı şehrin kültüründen, tarihinden ve dokusundan etkilenir. Okuduğumuz romanların kahramanları ve hikâyeleri kadar, yaşadıkları yerler de bizleri sarıp sarmalar. Edebiyatımızda en çok mesken tutan mekân ise İstanbul olarak bilinir. Burada başlayıp şekillenen roman sevdasında en büyük etken, yayınevlerinin, gazetelerin ve matbaaların burada olmasıdır. Anadolu'yu ise daha çok Milli Mücadele ve Erken Cumhuriyet anlatıları ve sonrasında köy romanlarında görmek mümkün.
Giriş Tarihi: 28.12.2018
15:43
Güncelleme Tarihi: 28.12.2018
17:52
İSTANBUL; Huzur Ahmet Hamdi Tanpınar, 1948
Roman ilk olarak 22 Şubat 1948 ile 22 Haziran 1948 tarihleri arasında Cumhuriyet Gazetesinde tefrika edildi, 1949 yılında ise kitap olarak basıldı. Eserde esasen Mümtaz ile Nuran arasındaki aşka odaklanılır. Bununla birlikte II. Dünya Savaşı'nın insan ve toplum üzerinde oluşturduğu korkular, Türk toplumunun yaşadığı sosyal ve ekonomik sorunlar, etik ve ahlak değerleri üzerine yaşanan insani çelişkileri ve Doğulu–Batılı arasındaki kültürel çatışmalar gibi sosyolojik vakalar da işlenir.
Tanpınar ile yapılan bir röportajda romana Huzur ismini vermesinin sebebi sorulur. Bunun üzerine verdiği cevapta aslında eserinde kullandığı üslubun gerekçesini izah etmiştir. Tanpınar, "çünkü huzursuz bir dünyada yaşıyoruz. Çünkü insan kendisiyle barışık değil. Değerler karşısında ve insan karşısında yeniden düşünmeye mecburuz. Çünkü her şeyden şüphedeyiz. Ve nihayet arkamızda eskisi gibi o kadar kuvvetle Allah'ı hissetmiyoruz. Hülasa huzursuzuz onun için." der.
"Bu eski şark değildi, yeni de değildi. Belki iklimini değiştirmiş zamansız hayattı. Mümtaz bu hayattan Mahmutpaşa'nın çığlığı içine çıktığı zaman, bir mahzende cins bir şarapla sarhoş olduktan sonra güneşe çıkanların sarhoşluğunu duyardı. Bütün bunlardan zevk almak ona yaşına göre çok olgun bir itiyat, bir tiryakilik gelirdi." Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur, Yapı Kredi Yayınları, 2002, s. 40.
Ahmet Hamdi Tanpınar kimdir?
Tanpınar, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı içerisinde yer alan Türk edebiyatının en üslupçu yazarlarından biri olarak kabul edilir. Gerek şiirlerinde gerek roman ve hikâyelerinde bu yönünü daimi olarak görürüz. Genelde bir şair hassasiyetine sahip olmasına bağlanan bu durumun özellikle romanlarında estetik kaygının yanı sıra Türkçeyi bütün zenginliği ile kullanma gibi özgün tarafın da bunda etkili olduğunu söylemek mümkündür. Şiirlerinde duygu ve imge temel ögedir. Hece ölçüsüyle yazdığı ilk şiirlerinde müzikal nitelikler de dikkat çeker. Edebiyat Fakültesi'nde öğrencisi olduğu Yahya Kemal Beyatlı'dan da çok etkilenir. Ama ilk eserlerinde Yahya Kemal'den çok Ahmet Haşim izleri görülür. Bu şairlerin etkisiyle hem klasik Türk şiirini hem de Batı'nın önemli şairlerini tanımış ve onların etkisini şiirlerine yansıtır. Şiirde Baudelaire'i, Mallarme'yi, Valery'yi, hikâye ve romanda ise Dostoyevski'yi, Edgar Allen Poe'yu, Nerval'i, Marcel Proust'u beğenmiş ve etkisinde kalır.
Huzur kitabını incelemek ve satın almak için tıklayın.
KASTAMONU; Yıldız Karayel, Rıfat Ilgaz, 1981
1982 Orhan Kemal Roman Ödülü 1982 Madaralı Roman Ödülü
Planını çizdiğim yolu bana diploma verenler görse, verdiğine vereceğine lanet eder… Bu yol tam memleket işi… Az gelişmiş memleketin yolu böyle olur işte. Karadeniz'in yolunun her kilometresi ortalama yüz milyon liraya mal oluyor. Kayaları delemezsin. İyisi mi, bizim gibi yaparsın. Katırı salıverirsin, nereden giderse arkasından krokisini çizersin. Yol dediğin böyle olmaz, cetvel tahtasını tutacaksın haritanın üzerine yapıştırıp çekeceksin çizgiyi… (…) Şaduman altına bir iskemle çekip oturmuş, Mühendis Cengiz'i dinliyordu. "Haklısın beyim!" dedi. "Çok doğru söylüyorsun! Bu sahil yolu yüz yıldır kalmış. Babalarımız, dedelerimiz düşmüşler, ak torbalarını sırtlarına vurup yayan yapıldak yollara. Kış dememişler, yaz dememişler çekmişler çarığı, dağ tepe gitmişler… Balkan Savaşı… Yol yok… İstiklal Savaşı… Yol yok. Demokrasi gelmiş, gene yok! Kasabaya hala katırın sırtında gidip geliyoruz… Çoğu zaman gidiyoruz da gelemiyoruz… Yola çıkamadığımız da oluyor, kar bastırdı mı… Varsın hükümetten çağırsınlar!" Çınar Yayınları, 2016, s. 66.
KAYSERİ; Acemiler, Erhan Bener, 1952
Avukat Refet Bey'in evi, Keçikapı'dan Talas caddesine çıkan kestirme yolun üzerindedir. Kayseri'de eşine az rastlanan ahşap bir yapı. Kenarları fırlamış, yüz tahtaları kararmıştır. Kapının numarası Arap rakamlarıyla yazılmış. Su, elektrik plakaları Türkçe, damın bir ucunda bir at nalı, bir boynuz, bir çift mavi boncuk sarkar. Geçmişte yangın tehlikesi geçirmiş saçaklar, kopuk kopuk, kömürleşmiş. Pencereler dar, perdeler sımsıkı örtülüdür. Çıngırağın ipi çekilince, payandaları alınıverse yıkılacakmış gibi duran ikinci katın köşe penceresindeki perde aralanır, çekingen bir yüz, gelenin kim olduğuna bakar. Ayrıntı Yayınları, 2012, s.32.
Erhan Bener kimdir?
Türk yazar. Türkiye'nin ilk fen doktorlarından Raşit Bener'le Mediha Hanımın oğlu, felsefeci Cemil Sena Ongun'un yeğenidir. Ortaöğrenimini, öğretmen olan babasından ötürü Anadolu'nun çeşitli il ve ilçe merkezlerinde tamamladı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden 1950 yılında mezun oldu.
KONYA; Küçük Ağa, Tarık Buğra, 1963
Önce Tekke Deresi'nin üstü karardı, sonra şimşekler çakmaya başladı, ardından da yağmur boşandı. Kasabanın doğuya meyilli sokaklarında sağlı sollu ırmaklar peyda olmuştu. Gökyüzü neyi var neyi yoksa boşaltacak gibi idi. Akşehir 1919'un baharını, büyük çöküntüden sonraki ilkbaharını karşılıyordu: Parasızlık, yokluk ve açlığa karşı belli belirsiz bir ümit baharı bekliyordu. Bu ümidin hatta adını söyleyebilecek bir babayiğit zor çıkardı. Fakat ne de olsa artık üşümeyecekler, hiç değilse soğuktan kurtulacaklardı. Ve soğuk, yaşlılarla çocuklar için açlık kadar yıkıcı idi, açlıkla büsbütün katlanılmaz oluyordu. Ötüken Neşriyat, 2001, s. 7.