Arama

Ünlü yazarların yaşamlarının kıyısında dolanacağınız 10 günlük

Günlükler, deneme türüne yakınlıklarıyla düşüncelerin açık ve serbest olarak ifade edildiği edebi türler arasındadır. Edebiyat dünyasından aşina olduğumuz şahsiyetlerin kaleminden çıkmış günü gününe yazılan günlükler, tüm gerçekliğiyle yazarların yaşamını yansıtan birer ayna olarak karşımızda dururlar. Eserlerini hayranlıkla okuduğumuz yazarların yaşamlarının kıyılarında dolanmaya ne dersiniz? İşte ünlü yazarların eserlerine ve özel yaşantılarına ışık tutacak 10 günlük...

"Üstad Necip Fazıl'ı Mola otelinde ziyaret ettik. Büyük Doğu'yu son beş sayı çıkarıp kapayışından sonra, arkadaşlar Akif, Erdem, Rasim onunla ilk kez karşılaşıyorlar. Alaeddin ve Mehmet de var. Üstad:
-Büyük Doğu son çıkışında en parlak dönemini yaşadı. Kapanmasında çeşitli nedenler oldu. Ama en büyük amil siz oldunuz, dedi.
Otelin ilk katında, lobideyiz. Üstad sakin, yumuşak ve yalnız. Saat 18'de beni Akabeden aradığında,
-Arkadaşlara da haber ver, gelsinler, son bir görüşme yapalım, dedi. Erdemle Rasim'i görebileceğimi söyledim. Bu telefondan az önce, bu ikisine Üstad'ın önceki gelişinde yine kendilerini istediğini; ancak kendilerine haber veremediğimi anlatıyordum. Telefon tam o anda geldi. Büroya çıktık. Yine Üstad'ın telefonu. Bu kez Akif'le Hasan'ı da haberdar etmemi istedi.
Lobi tenha. Üstad:
-Bana giran geldiniz, diyor. Geçen olayları kısaca özetliyor. Rapor 4'te yazdıklarını ılımlı bir dille tekrar ediyor bir bakıma.
Üstad'ın söylediklerini, aradan 24 saat bile geçmediği halde hemen hemen hiç hatırlamıyorum. Tek tek cümleler aklıma geliyor. Mesela,
-Yalnızım, dedi...

Ondan böyle bir şeyi ilk defa duydum. Korkuyor insan."

  • 5
  • 20
CEMİL MERİÇ- JURNAL
CEMİL MERİÇ- JURNAL

Hayatını irfana adamış, münzevi ve bir fikir işçisi olan Cemil Meriç, düşünce dünyası düşünce dünyası ve özel yaşantısıyla dikkat çekici bir konumdadır.

Cemil Meriç'in kendini, yakınlarını, etrafındakileri, içinde bulunduğu dünyayı, düşünce tarihini ve tarihimizi, kendi açısından ve yalın bir şekilde değerlendirdiği eseri Jurnal, yazarın gündelik düşüncesini, kişisel maceralarını, anı ve itiraflarını, yoğun duygularını, yaratış gücünü, alışılmadık yaklaşımlarını, güçlü sentezlerini ve engin kültürünü bir arada yansıtan bir büyülü aynadır.

Cemil Meriç'in en doğal çehresi ve olanca çok sesliliğiyle karşımıza çıktığı eseri Jurnal, yazarını olduğu gibi tanımamıza, değerlendirmemize yardım eden zengin biyografik malzeme de içeriyor.

Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız.

"Ağaç her gün meyve vermez. Konuşmayan ağaçlar da vardır. Ne dallarında çiçekler gülümser baharları, ne çiçeklerinde arılar dolaşır. Konuşmayan ağaçlar da var.

Zindanda söylenen şarkıyı kim dinler? Zindanda söylenen şarkı ölüm kokar, zincir kokar, küf kokar. Ölüm açacak kapısını bir sabah o zindanın, ardına kadar.

Kuşlar gibi geçiyor günler önünden, cıvıldamıyorlar. Günler tren, günler mavi ufuklarda eriyen birer ümit. Kanatlarından yakalayamıyorsun kuşları. Tren sessiz gidiyor rüya ülkelerine."

  • 7
  • 20
NECİP FAZIL- CİNNET MUSTATİLİ
NECİP FAZIL- CİNNET MUSTATİLİ

Baki'den sonra, Sultanü'ş Şuara unvanına sahip ikinci şair olan Necip Fazıl Kısakürek, sanatıyla olduğu kadar aksiyonel hayatıyla da hafızalara kazınan bir isimdir. Bir ansiklopediye geçmiş ifadeyle, "hapisleri üniversite yıllarından çok olan" Necip Fazıl, 1943'den başlayarak 1947-1950-1951-1952-1957-1959 ve 1960 senelerinde cezaevine girmiştir.

Bilhassa Toptaşı Cezaevi'nin müdavimi sayılabilecek Necip Fazıl, birçok defa farklı sebeplerden dolayı tutuklanıp hapse konularak çeşitli davalarda alınan mahkumiyet sonucu 1952, 2957 ve 1960 yıllarında olmak üzere üç defa burada hapsedilmiştir.

Cinnet Mustatili, Necip Fazıl'ın "yılanlı kuyu" olarak tanımladığı zindanda başından geçen olayları anlattığı eseridir. 1955'de "Yılanlı Kuyudan" ismiyle yayınlanmış olan eser, hapishane günlerinin, "büyük sanatkâr"a has, derin ve duyarlı bir iç hayat üzerindeki müthiş tesirini yansıtan bir ıstırap ve gözyaşı günlüğüdür.

Necip Fazıl, Cinnet Mustatili isimli kitabında Toptaşı Cezaevi'ne girişini şu satırlarla anlatır:

"Sabahın saat 10'u.. Hapishanenin önündeyim. İçinde, unutulmuş insanların hayaletleri gezen bir ortaçağ kalesi… Yanımda zevcem… Kadıköy Savcısı, fikir adamına güya müsamaha gösterdiği için, beraberimizde sivil kılıklı bir memurdan başka kimse yok… Ben "din propagandası" yapmaktan hapse atılıyorum ya; beni teslim ettikleri polis de, beş vakit namazında ve hafız…"

Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız.

"Cuma, 9 Ocak

Bugün hava yağmurlu ve puslu… Saat 2'ye 5 var. Bu âna kadar defterimi açamadım. Halim bir tuhaf…

Bugün anladım ki, beni delikten çağırdıkları, meydancı gelip "Bir isteğin var mı?" diye sorduğu, berberin tıraşa geldiği, hasılı insanlarla temas ettiğim an, üstüme acayip bir uyuşukluk, sinsi bir donukluk, anlatılmaz bir garipseme hissi çöküyor. Hayret! Bir aylık yalnızlığın tesirine bakın! Hayırdır inşallah; nereye gidiyorum?"

"Perşembe, 15 Ocak

Şiir kitabımı bitirdim; ve güya rahat bir nefes aldım. Hava suratlı…

Saat üç buçuk. Gaz sobam trampet çalıyor. Yevmiyemin 40'ıncı gününe rastlayacak olan 20 Ocak Salı gününün iple çekiyorum."

"Cuma, 16 Ocak

Allah! Başka tek kelime söyleyemeyecek haldeyim."

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN