Ünlü yazarların yaşamlarının kıyısında dolanacağınız 10 günlük
Günlükler, deneme türüne yakınlıklarıyla düşüncelerin açık ve serbest olarak ifade edildiği edebi türler arasındadır. Edebiyat dünyasından aşina olduğumuz şahsiyetlerin kaleminden çıkmış günü gününe yazılan günlükler, tüm gerçekliğiyle yazarların yaşamını yansıtan birer ayna olarak karşımızda dururlar. Eserlerini hayranlıkla okuduğumuz yazarların yaşamlarının kıyılarında dolanmaya ne dersiniz? İşte ünlü yazarların eserlerine ve özel yaşantılarına ışık tutacak 10 günlük...
Giriş Tarihi: 02.06.2020
16:36
Güncelleme Tarihi: 06.07.2020
17:03
"Ağaç her gün meyve vermez. Konuşmayan ağaçlar da vardır. Ne dallarında çiçekler gülümser baharları, ne çiçeklerinde arılar dolaşır. Konuşmayan ağaçlar da var.
Zindanda söylenen şarkıyı kim dinler? Zindanda söylenen şarkı ölüm kokar, zincir kokar, küf kokar. Ölüm açacak kapısını bir sabah o zindanın, ardına kadar.
Kuşlar gibi geçiyor günler önünden, cıvıldamıyorlar. Günler tren, günler mavi ufuklarda eriyen birer ümit. Kanatlarından yakalayamıyorsun kuşları. Tren sessiz gidiyor rüya ülkelerine."
NECİP FAZIL- CİNNET MUSTATİLİ
Baki'den sonra, Sultanü'ş Şuara unvanına sahip ikinci şair olan Necip Fazıl Kısakürek, sanatıyla olduğu kadar aksiyonel hayatıyla da hafızalara kazınan bir isimdir. Bir ansiklopediye geçmiş ifadeyle, "hapisleri üniversite yıllarından çok olan" Necip Fazıl, 1943'den başlayarak 1947-1950-1951-1952-1957-1959 ve 1960 senelerinde cezaevine girmiştir.
Bilhassa Toptaşı Cezaevi'nin müdavimi sayılabilecek Necip Fazıl, birçok defa farklı sebeplerden dolayı tutuklanıp hapse konularak çeşitli davalarda alınan mahkumiyet sonucu 1952, 2957 ve 1960 yıllarında olmak üzere üç defa burada hapsedilmiştir.
Cinnet Mustatili, Necip Fazıl'ın "yılanlı kuyu" olarak tanımladığı zindanda başından geçen olayları anlattığı eseridir. 1955'de "Yılanlı Kuyudan" ismiyle yayınlanmış olan eser, hapishane günlerinin, "büyük sanatkâr"a has, derin ve duyarlı bir iç hayat üzerindeki müthiş tesirini yansıtan bir ıstırap ve gözyaşı günlüğüdür.
Necip Fazıl, Cinnet Mustatili isimli kitabında Toptaşı Cezaevi'ne girişini şu satırlarla anlatır:
"Sabahın saat 10'u.. Hapishanenin önündeyim. İçinde, unutulmuş insanların hayaletleri gezen bir ortaçağ kalesi… Yanımda zevcem… Kadıköy Savcısı, fikir adamına güya müsamaha gösterdiği için, beraberimizde sivil kılıklı bir memurdan başka kimse yok… Ben "din propagandası" yapmaktan hapse atılıyorum ya; beni teslim ettikleri polis de, beş vakit namazında ve hafız…"
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız.
"Cuma, 9 Ocak
Bugün hava yağmurlu ve puslu… Saat 2'ye 5 var. Bu âna kadar defterimi açamadım. Halim bir tuhaf…
Bugün anladım ki, beni delikten çağırdıkları, meydancı gelip "Bir isteğin var mı?" diye sorduğu, berberin tıraşa geldiği, hasılı insanlarla temas ettiğim an, üstüme acayip bir uyuşukluk, sinsi bir donukluk, anlatılmaz bir garipseme hissi çöküyor. Hayret! Bir aylık yalnızlığın tesirine bakın! Hayırdır inşallah; nereye gidiyorum?"
"Perşembe, 15 Ocak
Şiir kitabımı bitirdim; ve güya rahat bir nefes aldım. Hava suratlı…
Saat üç buçuk. Gaz sobam trampet çalıyor. Yevmiyemin 40'ıncı gününe rastlayacak olan 20 Ocak Salı gününün iple çekiyorum."
"Cuma, 16 Ocak
Allah! Başka tek kelime söyleyemeyecek haldeyim."
İkinci Yeni'nin ele avuca sığmaz şairi Cemal Süreya'nın hayatı da şiirleri gibi "sürreal"dir. Hayatına dair pek çok ayrıntıyı günlüklerinde bulmak mümkündür.
Günler, Cemal Süreya'nın 1991'de Broy Yayınları tarafından yayımlanan günlük türündeki kitabıdır. İlkin 999. Gün/Üstü Kalsın adıyla yayımlanırken 1996'da Yapı Kredi Yayınları tarafından genişletilerek Günler adını almıştır. Süreya, 1 Ekim 1984 tarihinde Milliyet Sanat dergisinde günlüğün 1. gününü yazmaya başlamış ve 651. günden 993. güne (Mayıs 1989) kadar Hürriyet Gösteri'de yayımlamıştır. Anı, otobiyografi ve deneme türlerini iç içe geçtiği eser, 993 günceden oluşur. Yazılar otobiyografik özellikler taşımaktadır.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız.
"Milliyet Sanat'a uğradım. Fethi Naci Eleştiri Günlüğü'nü yollamış.
TV'de, sekiz otuz haberlerinde, birden, Edip Cansever'in ölüm haberi verildi. Bu haber inanılmaz ölçüde sarstı beni. Rastlanmadık bir biçimde ve yüksek sesle ağlamaya başladım. Oğlum fazla kaygılanmış, gelip avutucu şeyler söyledi. Turgut'ta bunca sarsılmamıştım. Üst üste gelişte bir şey var belki. Otuz yıllık arkadaşımdı. Yalnız sanat serüvenimizi değil, haya serüvenimiz de iç içe durumlar yaşamıştır."
"544. Gün
Sabah altıda evden çıktım. Bomboş sokakları dolaştım durdum. Başımda bir uğultu. Tuhaf da bir heyecan. Rıhtımda yürüdüm. 1 Haziran 1986."