Unutulmaya yüz tutmuş az bilinen deyimler
Türkçenin atardamarı haline gelen deyimler, dilimizi anlamak ve özümsemek için en önemli araçlardan biridir. Sözlerimizin ifade gücünü artırmaya ve anlatmak istediklerimizi zenginleştirmeye yarayan bu kelime öbeklerinin her birisinin arkasında, hikmet dolu hikayeler vardır. Günlük hayatta konuşmalarınızın anlaşılabilirliğini artıracak, unutulmaya yüz tutmuş az bilinen deyimleri sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 29.06.2022
12:55
◼ Yaklaşık yüz elli santim uzunluğundaki bu yastıkların iki başı, renkli , parlak, saten kumaştan oluşuyordu. Yastık yüzlerinin kenarlarındaki beyaz el emeği göz nuru dantel işleme, kendini gösterebilsin diye özellikle koyu renk satenin üzerine denk getirilirdi. Satenin rengi genellikle yorgan ile aynı renkte olurdu. Bembeyaz yastık yüzünün üzerinde, zaman zaman gül desenli zaman zaman ise kanaviçe işlemeli motifler yer alırdı. Esasında bu işlemeler birleşen hayatlarının timsaliydi. Ayrıca bir neslin hafızasında yer alacak bir deyimin de örneği oldular. Bir Yastıkta Kocamak...
Deyimlerin ilginç hikayeleri
Derdini Marko Paşa'ya Anlat
◼ Sultan Abdülaziz döneminde Marko Paşa adında çok ünlü Rum bir doktor yaşardı. İnsanlar hasta olmasalar bile gelip dertlerini anlatır, ihtiyaç duydukları hususlarda fikirlerini danışırlardı. Kimseye hayır diyemeyen ve sırt çeviremeyen bu hekime yüzlerce kişi gelmeye başladı. Bu durumun çekilmez olmasına karşın acilen bir çözüm bulması gerektiğini düşünen Paşa, sonunda bir çare buldu.
"Ben en iyisi bunları dinliyormuş gibi davranayım ama bir cevap vermeyeyim. Böyle davranırsam belki vazgeçerler" diye düşündü.
İstanbul'un anlam kattığı deyimler ve muhteşem öyküleri
◼ İnsanlar derdini anlatmaya geldiğinde anlamış gibi davranır, sonunda ise "Anladım, anladım ama ne?" yanıtını verirdi.
◼ Zamanla istedikleri cevabı alamayan hastalar Paşa'ya gelmeyi bıraktılar.
◼ Marko Paşa'nın bu hikâyesi ise "Derdini Marko Paşaya Anlat" deyimi olarak literatürümüze geçti.
Maddelerle tarihteki evlilik gelenekleri
◼ Nasreddin Hoca'nın bir komşusu vardı. Her gün kapısına gelir, ödünç bir eşya veyahut bir araç gerecini isterdi.
Aldığı eşyaları geri getirmekte ihmalkâr davranan bu komşu, Hoca'ya da unutturmayı başarırdı. Böylece aldığı hiçbir eşyayı geri vermez, kendi eşyası gibi kullanırdı.
Yine bir gün bir eşyasını ödünç almaya giden komşu, Nasreddin Hoca'ya; "Hocam, bana ip ver de oduna gideyim" der.
Edebiyatımızda "dedim-dedi" geleneğini yaşatmış ozanlar
Hoca da;
- Kusura bakma komşu, bizim hanım ipe un sermiş, onun için veremeyeceğim, der.
Komşusu güler;
- Aman Hoca hiç öyle şey olur mu, ipe un serildiğini de senden duyuyorum!
Hoca hiç istifini bozmadan;
- Canım, ne var bunda; vermeye gönlüm olmayınca serilir elbet! yanıtını verir.
◼ Böylece bu nükte, "bir işe gönlü olmayanların" kullandığı bir deyim olarak literatürümüze geçer.
Kurallarıyla sınırları belirlenmiş gelenek