Arama

Usta romancı, talihsiz hikayeci Tarık Buğra'nın öykülerinden alıntılar

Tarık Buğra deyince hepimizin aklına Küçük Ağa, Osmancık gibi romanlar geliyor değil mi? Aslında gazeteciliğin her alanında çalışan ve hayatı yazmaktan ibaret olan Buğra, edebiyat dünyasına ilk adımını şaibeli bir şekilde birinciliğinin elinden alındığı öykü yarışması ile atmıştır. Derinlik ve tema açısından romanlarını aratmayan üslubu, insanın hallerine dair tespitleri ve şiir gibi Türkçesiyle Buğra'nın hikâyeleri, edebiyatımızda önemli bir yer tutmuştur. Hak ettiği değeri yayımlandığı yıllarda göremeyen bu hikâyelerle tanışmanız için ilham verici satırları sizler için derledik.

Doğruldu. Kül rengi pencerenin önünde sadece bir gölgeden ibaretti. Fakat bu gölgede beraber geçirdiğimiz yirmi küsur yılın her gününden bir şey vardı.

"Ezan okunuyor" diye mırıldandı.

Sesi bana hüzün verdi. Odamız bu dünyada, duyguların erişemeyeceği kadar ötede gibiydi.

(Tarık Buğra, Oğlumuz)

🔹🔹

İlkin İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne kayıt yaptıran yazarın edebiyat sevdası daha da alevlenir. O dönemin ediplerinin,fikir adamlarının buluşma noktası olan Küllük yazara göre gerçek bir okuldur.

Tarık Buğra'nın Küçük Ağa adlı eserinden alıntılar

Peki, ya ben ne olacağım? Ben, bırakıp gittiği bu dertle ne yapacağım. Böyle her şeyi kaybetmiş, her şeyi manasızlaştırmış olarak ben ne yapacağım?

(Tarık Buğra, Buhran)

🔹🔹

Okulu asıp Küllük'te tartışmalara katılan yazar, tıp fakültesinden ayrılarak hukuk fakültesine kaydolur. Orada da üç yıl kayıtlı kalan fakat bitirmeyen Buğra, son şansını edebiyat fakültesinden yana kullanır. Askerlikten sonra buraya kaydolan yazar burayı da yarıda bırakır. Çeşitli işlerde çalışır, tezgahtarlık, muallim muavinliği gibi işler yapar.

Bahtsızlıklar, kayıplar insan ömrünün değişmez kaderidir: Öldürücü olan bunlar değil, bir kaybın başka bir kazanç imkânı getirdiğini görememektir.

(Tarık Buğra, Fal)

🔹🔹

Mehmet Kaplan, Tarık Buğra'dan edebiyat fakültesindeki öğrenciler tarafından çıkarılan Zeytin Dalı dergisinde yayımlanmak üzere bir hikâye yazmasını ister. "Kekik Kokusu" adlı hikâyesini bu dergi için yazan Buğra'nın hikâyesini, Mehmet Kaplan beğenmez.

Tarık Buğra'nın Küçük Ağa romanı hakkında 10 bilgi

Oturma odasında hazin bir boşluk vardı. Bu duvarların emdiği sözler, aşk, muhabbet ve şefkat dolu sözler, sanki asırlarca evvel ve başkaları arasında konuşulmuştu. Kendimi uykuda, bambaşka bir âleme göç etmiş ve birdenbire uyanmış zannettim.

(Tarık Buğra, Buhran)

🔹🔹

Kaplan'ın, "sen hikâye falan yazamazsın" şeklindeki sözleri,Tarık Buğra'yı altüst eder. Bu hırsla bir saat içinde "Oğlum" başlıklı başka bir hikâye yazar. Kaplan çok beğendiği hikâyeyi, Cumhuriyet Gazetesi'nin düzenlemiş olduğu Yunus Nadi Hikâye Yarışması'na gönderir.

Hareketlerinde ve yürüyüşünde kabul edilmiş bir mağlûbiyetin hazin sükûneti vardı. Mutfağa geçti. Onu sanki rüyada görüyordum: Mangala ve semavere kömür koydu; abdest aldı, sonra seccadesini sofaya sererek namaza durdu.

(Tarık Buğra, Oğlumuz)

🔹🔹

Gazete tarafından cevapta hikâyenin birincilik haberi ile birlikte gazetede yazarlık teklifi alır. Ancak 18 Şubat 1948 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan hikâye ikincilik derecesiyle duyurulur.

Muallimler bahçesi: Küllük Kahvesi

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN