Yakup Kadri yüz yıl önce yazdı: "Elveda ey Ramazan"
On bir ayın sultanı Ramazan'ı hüzünlü bir şekilde uğurlarken, bize bıraktığı sıhhatli bir vücut, güzel amelli işler ve maddi-manevi olarak yaşamımızdaki birçok değişiklik ile bizi Ramazan'a kavuşturup, oruç tutma fırsatını verdiği için Rabbimize hamdüsenada bulunuyor ve Yakup Kadri'nin 1920'de İkdam gazetesinde yer alan "Veda Geceleri" isimli yazısını sizlerle buluşturuyoruz.
Giriş Tarihi: 22.05.2020
14:30
Güncelleme Tarihi: 01.05.2022
11:40
Vakıa, bir zamanlar salih, abit Müslüman evlerinde ramazanın son günleri bir hastanın sekerat demleri kadar müellimdi (elemli idi). Herkeste sanki aile rüesasından (büyüklerinden) biri ölüm döşeğine yatmış gibi bir his hasıl olurdu. Teneffüs edilen havada mukaddem (gelmekte olan) bir yaz kokusu sezilirdi.
Hiç unutmam bir gün (Ramazanın sonlarına doğru idi) evimizin yakınında bir küçük camiye gitmiştik. Beyaz sakallı küçücük bir ihtiyar hoca vaaz ediyordu. Cemaat çok değildi. Fakat kürsünün etrafı pek samimi bir halka ile çevrilmişti. Vaizle sâmîler (dinleyenler) adeta tatlı bir hasbihale dalmış gibiydiler. Beyaz sakallı hoca diyordu ki:
"Ey din kardeşlerim ! İşte Ramazan-ı şerifin sonuna eriyoruz. Mübarek ay bizi terk edip gidiyor. Fakat bana öyle geliyor ki, o bu yıl bizden küskün ve muğber (gücenmiş) olarak ayrılıyor. Zira bu yıl geçen yıllardan daha çok günah işledik. Gelecek yıl günahlarımız daha ziyade artacak. Zira devirler değişiyor. Devirlerle beraber gönüller de değişiyor. Gitgide hepimizden Allah korkusu kalkıyor. Peygamberin emrine itaat azalıyor. Bir takım bid'atlar eski adetlerin yerini tutuyor. Ahkâm-ı Kur'aniyye (Kur'an'ın hükümleri) yerine bir takım bâtıl kitaplara itikat ediliyor. Gençlerimizde ulü'l-emre itaat kalmadı. Büyüklerimizin kalbinde sıdk ve hulûstan (doğruluk ve samimiyetten), şefkat ve merhametten eser yoktur.
Ey din kardeşlerim , günahlarımız başımızdan aştı. Mübarek ayın huzur-ı Rab'de bizim için şefaate yüzü kalmadı. Vay halimize, vay halimize!"
Ve cemaatten ihtiyar başını iki elleri arasına almış hıçkırarak ağlıyordu. Diğerleri "Allah, Allah! Allah, Allah!" diyordu. Beni de uhrevî bir korku ile karışık derin bir hüzün istila etti ve içimden kendi kendime ahdettim ki ömrümün sonuna kadar Allah'ın emirlerine münkad kalacağım (itaat edeceğim).
Nabi'den oruca dair öğütler
Fakat çocukluğumdaki ahdlerin birçoğu gibi bittabi bunu da tutmadım. Sıtmalı bir gençlik rüzgârı, devrin girdaplarıyla karışarak bende iyi, saf ve masum ne varsa aldı götürdü. Ben derken biliniz ki mensup olduğum nesil namına söz söylüyorum. Bu neslin hiçbir şeye itikadı yoktu ve ihtirasını (hırsları) lâyetenâhî (sonsuz) idi. Mihver-i hareketi (hareket merkezi) ya bir kin, ya bir arzu idi. Kalbi tevessü etmiş (genişlemiş) bir mideye benzerdi. Ne verseniz doymayacak gibi görünürdü. Fakat ilk lokmada tıkanır kalırdı. Kendinden evvelki nesle karşı kaba insafsız ve müstahkardı (hakaret ediciydi). Babamız lâkırdı söylerken kahkahalarla gülmeyi zekâmızın bir hakkı zannederdik.