Arama

Yakup Kadri yüz yıl önce yazdı: "Elveda ey Ramazan"

On bir ayın sultanı Ramazan'ı hüzünlü bir şekilde uğurlarken, bize bıraktığı sıhhatli bir vücut, güzel amelli işler ve maddi-manevi olarak yaşamımızdaki birçok değişiklik ile bizi Ramazan'a kavuşturup, oruç tutma fırsatını verdiği için Rabbimize hamdüsenada bulunuyor ve Yakup Kadri'nin 1920'de İkdam gazetesinde yer alan "Veda Geceleri" isimli yazısını sizlerle buluşturuyoruz.

Ey din kardeşlerim, günahlarımız başımızdan aştı. Mübarek ayın huzur-ı Rab'de bizim için şefaate yüzü kalmadı. Vay halimize, vay halimize!"

Ve cemaatten ihtiyar başını iki elleri arasına almış hıçkırarak ağlıyordu. Diğerleri "Allah, Allah! Allah, Allah!" diyordu. Beni de uhrevî bir korku ile karışık derin bir hüzün istila etti ve içimden kendi kendime ahdettim ki ömrümün sonuna kadar Allah'ın emirlerine münkad kalacağım (itaat edeceğim).

Nabi'den oruca dair öğütler

Fakat çocukluğumdaki ahdlerin birçoğu gibi bittabi bunu da tutmadım. Sıtmalı bir gençlik rüzgârı, devrin girdaplarıyla karışarak bende iyi, saf ve masum ne varsa aldı götürdü. Ben derken biliniz ki mensup olduğum nesil namına söz söylüyorum. Bu neslin hiçbir şeye itikadı yoktu ve ihtirasını (hırsları) lâyetenâhî (sonsuz) idi. Mihver-i hareketi (hareket merkezi) ya bir kin, ya bir arzu idi. Kalbi tevessü etmiş (genişlemiş) bir mideye benzerdi. Ne verseniz doymayacak gibi görünürdü. Fakat ilk lokmada tıkanır kalırdı. Kendinden evvelki nesle karşı kaba insafsız ve müstahkardı (hakaret ediciydi). Babamız lâkırdı söylerken kahkahalarla gülmeyi zekâmızın bir hakkı zannederdik.

Ve henüz on sekiz yaşında iken validemize (babamıza) bir çocuk muamelesi ederdik. Dinî hayata karşı mübalâtsızlığı (özensizliği) ise şerefli bir şey sanırdık. Namaz kılmayı bilmiyoruz demeyi âlimane bir söz, alenen oruç yemeyi kahramane bir hareket ve büyük babamıza Voltaire'den bahsetmeyi bir ulüvv-i cenâp (büyüklük) telakki eylerdik. Validemizin bir kese içinde başucumuza astığı Kur'an-ı Kerim'i yerinden indirip ve kılıfından çıkarıp alelâde kitapların arasına sokmayı en asrî ve en asîl ve en zarif hareketlerden sayardık.

  • 10
  • 14
RAMAZAN BİZLERE KÜSTÜ
RAMAZAN BİZLERE KÜSTÜ

Yegâne inandığımız, yegâne hürmet ettiğimiz şey "asır"dı, asrın ilmî terekkiyâtı (bilimsel gelişmeleri) idi. Birbirimize ikide bir "Yirminci asırdayız! Düşününüz efendim yirminci asır!" derdik. Yirminci asır bizi aldattı ve ramazan ayları bize küstü.

Şimdi ne yapmalı? Nereye gitmeli? Dün gece odamın penceresinden minarelerdeki "elveda" seslerini dinlerken birdenbire çocukluğumun ramazan sonlarına doğru gönlümü kaplayan o eski hüzne düştüm ve küçük camideki beyaz sakallı hocanın sözlerini ve ondan sonra gençliğimin, gençliğimizin ilk devresini teşkil eden o kıymetsiz, o adi ve kaba yılları hatırladım.

  • 11
  • 14

Çocukluğumdaki son vaazı dinlediğim günden bu son ramazana kadar geçen zaman zarfında dünyaya ve ahirete layık ne yaptık, ne işledik? diye kendi kendime sordum. Arkamızda bıraktığımız bu uzun yolda şüpheden, tereddüdden, yeis (ümitsizlik) ve elemden, tatmin edilmemiş iştihalardan ve bir sürü küfür ve maasiden (günahlardan) başka ne var? Yüksek, asil ve ulvî sıfatlarına müstahak nasıl bir eser bıraktık?

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN